Mekke'de doğmuştur. (595 -659) Annesi Safiyye Peygamberimizin halasıdır.  Hz. Hatice ise Zübeyir'in halasıdır. Vefası, sadakati, dostluğu, eli açıklığı, cömertliği, İslami tebliğde ki samimiyeti ve cesareti ile bilinen, daha hayatta iken, Peygamberimiz tarafından cennetle müjdelenen on sahabeden birisidir.
Hz. Ömer'in vefatından sonra, halife seçimini gerçekleştirmeleri için tayin ettiği altı kişilik "Ashabı şûra" (danışma kurulu) üyelerindendir. Küçük yaşlarda müslüman olan Zübeyir, İslâm'dan dönmesi için ağır baskı ve işkencelere maruz kalmış ama imanından asla taviz vermemiştir. İlk Müslümanlardandır. Mekkeli müşriklerin müslümanlar üzerine uyguladıkları ambargo ve baskılardan bunalarak 615 yılında Habeşistan'a hicret edenler arasındadır. Medine'ye hicretten sonra da Peygamberimiz onu Selâme b. Vakş ile kardeş ilan etmiştir. Mekke'de, Allah için ilk defa kılıç çeken odur. Medine'ye hicret ettikten sonra da yapılan tüm savaşlara katılmış, bütün sıkıntılı zamanlarda daima Peygamberimizin yanında bulunmuştur. Savaşlarda gösterdiği üstün başarılardan ve çok iyi ok attığından dolayı Allah Resulü onu hep överek memnuniyetini ifade etmiştir. Peygamberimize vahy kâtipliği de yapan Zübeyr den 18 tanede hadis rivayeti vardır.
Bedir günü müslümanların sayılı birkaç atı vardı. Bu atlılardan biri de Zübeyir'dir. O gün birçok müşriki öldürmüştür ki, bunlardan biriside Kureyş 'in aslanı diye bilinen azılı müşriklerden olan Haris bin Nevfel idi. Zübeyir'in oğlu Abdullah: "Ahzab günü, (Hendek savaşının hazırlıklarının yapıldığı bir gün) ben ve Ebû Seleme 'nin oğlu Ömer (çocuk olduğumuzdan) kadınların yanında bırakılmıştık. Bir de baktım ki babam Zübeyr, atının üstünde birkaç defa Kurayza oğullarına gidip geldi. Evimize döndüğümüzde babama: Babacığım! Ben seni Benî Kurayza Yahudilerinin yurduna gidip gelirken gördüm. O da, Resulullah; "Benî Kurayza ya kim gider de onların haberini bana getirir" dedi. Ben de gittim. Döndüğümde, Resulullah, "Çok sevinerek bana dua etti" dedi (Buhari, Fedâilü Ashâbi'n-Nebi, 13) Yine Yermük savaşında bazı sahabeler, "Ey Zübeyr! Rumlara şiddetli bir saldırı yap ki, biz de seninle birlikte saldırıya geçelim" Bunun üzerine Zübeyr Rumlar üzerine hücuma geçer. Bu hamleler sırasında, Rumlar, Zübeyir'in omuz köküne iki darbe vururlar. Bu iki geniş yara arasında birde Bedir'de yediği bir başka darbenin çukurluğu olduğu rivayet edilir ki, oğlu Urve; "Ben çocukken bu darbenin yerine parmaklarımı sokar, oynardım" demiştir (Buharî, F. A.N, 13). Zübeyr, Mısır fethinde de önemli bir rol oynamıştır. Nitekim halife Hz. Ömer, 642'de Mısır'ın Babil'in kalesini kuşatan Amr bin Âs'a yardım için onu on bin kişilik bir kuvvetle göndermiştir. Mısır'ın o zamanki hükümet merkezi olan Heliopolis de Zübeyr tarafından alınmıştır (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, İstanbul 1985, II, 515). 
Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra, Zübeyr, Talha ve Hz. Âişe 'nin, Sıffin Savaşında Hz. Ali'ye karşı cephe aldıkları görülmektedir. Hz. Ali, onları karşısında görmek istemediğinden, ikna etme yollarını arar. Zübeyir'le karşılaşınca ona; "Ey Abdullah'ın babası! Seni buraya getiren nedir?" diye sorar Zübeyr de: "Osman'ın kanını istemeye geldim" Hz. Ali; "Osman'ın kanını mı istiyorsun? Allah, Osman'ı öldüreni kahretsin. Ey Zübeyr! Resulullah'ın sana; "Sen Haksız olduğun halde Ali ile savaşacaksın " dediğini hatırlıyor musun?" Zübeyr; "Allah şahidimdir ki bu doğrudur" Hz. Ali; "Öyleyse benimle ne diye savaşıyorsun?" Zübeyr "Vallahi bunu unutmuştum, şayet hatırlasaydım senin karşına çıkmazdım." (İbn Kuteybe, a.g.e, 68). Bu konuşmadan sonra Zübeyr savaştan çekilerek geri döner. Medine yolunda onu takip eden Amr b. Cürümüz, Vâdi's-Sibâ' denilen mevkide bir fırsatını bularak Zübeyir'i şehit eder. (İbn Kuteybe, a.g.e, 69; İbn Abdi'l-Berr a.g.e., II, 515) 
İman bir nurdur. Müminin hayat ışığıdır. Onunla canlı ve diri kalır müminler. Onunla davranışları netleşir ve berraklaşır. Onunla hayat güzelleşir, anlam, samimiyet ve sadakat kazanır. Küfür ve inkâr ise, karanlıklar dehlizidir. Orada her şey örtülü ve gizlidir. İnkârcılar o karanlık dehlize girdiği için yollarını şaşırmışlardır. Gerçekleri göremez, duyamaz ve aydınlıktan da rahatsız olurlar. İnancını ve umudunu yitirenler bundan dolayı birbirine karışmış, yanlışlar yumağında kıvranıp durduklarından dolayı samimiyetten ve güvenilir olmaktan da uzaktırlar.  İslam, karanlıklar içinde bocalayan hayatlarını hiç bir ölçüye koyamamış insanlara güneş gibi ışık tutmuş, önce onların gönüllerini aydınlatmış, sonra o aydınlık içinde yaşamalarını istemiştir. Allah Resulünün güzide ashabı ve onun yolundan gidenlerde bunun canlı örnekleridir. İman nuruyla buluşup, Allah Resulü 'nü rehber edinen sahabe-i kiram, işkence ve zulüm karşısında bile imanlarından asla taviz vermemiş, canlarıyla ve mallarıyla hep hakkın ve Peygamberimizin yanında olmuşlardır. O nur, gönüllerinde ihlas, sadakat, cesaret, dünya malından feragat ve fedakârlık olarak kendisini göstermiştir. Allah Resulünün yaşadığı dönem ve sonrası bunun örnekleriyle doludur. Hz Ali, Resulullah 'tan "Talha ve Zübeyr benim Cennet'te komşularımdır." buyurduğunu işittim "o vefalı, cesur, güçlü, şerefli bir yiğitti. Yermük harbinde tek başına bir orduydu. Ordusunun bozulduğunu görünce: "Allahü Ekber" diyerek tek başına kılıcını çekerek dağ gibi Bizans ordusunu yarıp geçmişti" der. O ne emirlik ne memurluk hiçbirini istememiş, borçlu olarak vefat etmiştir. Çünkü o da diğer sahabeler gibi malını da canını da Allah yoluna feda eyleyenlerdendi. 
Onlar mallarıyla, canlarıyla Allah (cc) yolunda mücadele ederek geride bizler için güzel örnekler bıraktılar. Karşılığında da Rabbimizin rızasını kazanarak vâd edilen ve ebedi yurt olan cennet ve nimetlerini hak ettiler. Yüce Rabbimiz bizleri de rızasını kazanma yolunda gayret gösteren kullarından eylesin.