Aile insan topluluklarının en küçük bir modelidir. Bir millet veya devletin varlığını uzun süreli devam ettirebilmesi aile yapısının güçlü olmasına bağlıdır. Ailenin en temel görevleri; insan neslini sürdürme, çocukları eğitip sosyalleştirme, zararlı insanlardan ve alışkanlıklardan koruma, psikolojik ve biyolojik gelişimini sağlama, manevi değerlerine bağlı, üretken birer insan olarak yetişmelerini sağlamaktır.
İslam'da çocuk eğitim ve terbiyesinde öncelikli olarak aile, okul ve çevre etkili ve de sorumludur. Sağlam binalar sağlam temeller üzerine kurulur. Her ne kadar öğrenmenin yaşı yoktur dense de demirin tavında şekillendirildiğini, ağacın da yaşken eğildiğini unutmamak gerekir. Çocuklarımızın eğitilip terbiye edilmesinde iyi bir aile ortamı ve örnek alabilecekleri modeller çok önemlidir. Çocuklarımız evlerimizin süsü ve bizlere birer emanettir. Annenin en önemli görevlerinin başında çocuklarını anne şefkatiyle büyütmek gelir. Yüce Rabbimiz şefkati manevi bir gıda olarak annelerin kalbine nakşetmiştir. Hiçbir sevgi anne sevgisinin yerini dolduramaz. İnsan hayatının tamamını kuşatan dinimiz çocukların yetişmesi, iyi bir şekilde terbiye edilmeleri, onurlarını koruyarak yetiştirilmeleri için gerekli bütün tedbirleri almıştır. Aile yapımızdaki çözülmeleri ancak dînî ve ahlâkî değerler arasındaki bağları güçlendirerek giderebiliriz. Kur'an ve sünnetin gösterdiği tedavi yollarını uygularsak hem sorumluluktan kurtulur hem de yarınlarımıza güvenle bakabiliriz. Çocuklarımıza karşı görevlerimiz onlar daha dünyaya gelmeden önce başlar. Sonra ise sorumluluklarımız daha da artarak devam eder. Onların eğitim ve terbiyeleri konusunda üzerimize düşenin en iyisini yapmak zorundayız. Aksi takdirde yarınlarımızdan emin olmamız mümkün olmayabilir.
Maalesef üzülerek ifade edeyim ki Ailedeki perişanlıklar devam ediyor. Yeni yetişen neslin ekser çoğunluğunun dinle, imanla, ahlakla bir alakaları olmadığı gibi sorumluluk ve ahiret gibide bir dertleri yok. Hiçbir sorumluluğumuzda olmasın zihniyeti yaygın. Yine genç nesillerimiz arasında da namaz kılanlarımız parmakla gösterilecek kadar az olduğu gibi okullarımızda deizmin ve ateizmin revaçta olduğu özellikle bazı bölgelerde uyuşturucu kullanımının çok yaygın olduğu ve durumun da iyiye gitmediği de bilinmektedir. Bu konularda aile ve sorumluluk sahipleri olarak yapmamız gerekenler haddinden fazladır. Geleceğimizin teminatı olan genç nesillerimize verilmesi gereken değerler eğitimi bizim için son derece önemlidir. Bizlerin böyle bir derdi olmayanlardan, bir farkımız ve endişemiz olmalı değil midir? Her fırsatta değerler eğitimi ile ilgili bir şeyler verebilme gibi bir derdimiz neden yoktur? Yaşananlarda gösteriyor ki genç nesiller elden giderken aile yapımız da çökmek üzere. Şu bir gerçek ki Aile çökerse, toplum çöker, her taraf perişan olur ve telafisi mümkün olmayan yollara girilir. Yaşananlarda gösteriyor ki, öyle bir derdi olması gerekenlerin, heva ve heveslerinin peşinden koşmayı bırakarak, elde ki imkânları en iyi bir şekilde değerlendire bilme gibi bir zorunlulukları vardır. Aile demek huzur demektir, mutluluk ve güven demektir. Tarih boyunca görüldüğü gibi toplumları ayakta tutan en önemli unsur huzurlu, güçlü aile yapılarıdır. Aile, kadın/erkek herkesin iffetini, sağlığını ve hakkını koruyan en değerli yapı taşımızdır. Toplumların çimentosu ve mayası olan aileler, ülkelerin en büyük servetleridirler. Ailenin, değerlerimiz ile birlikte nesli ve nesebi muhafaza etmek gibi çok önemi bir görevi de vardır. Nesli korumak da ancak aileyi korumakla mümkün değilmidir? Aile ve neslimiz en değerli varlıklarımız olduğu gibi can ve mal güvenliğimiz de o kadar değerlidir, dokunulmazdır. Huzurlu toplumlar, ancak tüm yönleri ile ailenin korunması ile ayakta durabilirler. Hiç şüphe yok ki güçlü aile güçlü toplumu, güçlü toplum da güçlü bir ülke olmamızı sağlayacaktır. Aksi ise dinimize göre fıtrata aykırı bir durumdur. Eğer İnsânî, dînî ve ahlâkî değerleri hiçe sayılarak, "özgürlük" gibi bir kavram öne çıkarılırsa sonucun bu gün ki gibi olması da kaçınılmazdır. Okullarımızda materyalist eğitim sisteminden daha ziyade değerler eğitimine yeterli önem verilerek, aile bütünlüğünü sağlamadan, yarınlarımızdan nasıl emin olabiliriz? Dinimiz nesli, nesebi, karşılıklı hakları ve kardeşlik ilişkilerini koruyabilmek için özgürlüklerin sınırlarını çizmemiş midir? Biz kıstaslarımızı aile yapımızın yıkılması, ocaklarımızın söndürülmesi için değerlerimize ve bize savaş açan, bölerek parçalamak isteyen, sinsice temel insan haklarının arkasına sığınarak her şeyimizi tahrip etmek isteyen batıdan mı almalıyız? ABD ve Batı destekli Gazze'deki yaşananları ve katliamları içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz. Tehditkâr bir tavırla bizlere servis edilmek istenen bu hastalıklı zihniyetleri bertaraf ederek, kutsal aile yapımızı korumak, gereklerini yerine getirmek, öncelikli olarak sorumluluk sahibi insanlarımızın işi değilmidir?
İnsanlarımızın daha kolay ve rahat olarak ulaşımlarını sağlamaları için yeni otoban yollar yapıldı/yapılıyor. İnanç, ibadet ve fikir özgürlükleri alanlarında çok önemli mesafeler kat edildi. Yerli araba, yerli uçak, yerli motor, yerli silah üretiliyor vb. bunlar yapılması gereken ve de gayet güzel şeylerdir. Her yapılan güzel icraatların arkasında ve de destekçisi olduk, olmaya da devam edeceğiz. Unutmamak gerekir ki teknolojik alanda güzel gelişmeler sağlanırken, ailenin kutsaliyeti ve okullarımızdaki değerler eğitimimiz ihmal edilirse tek kanatlı bir kuşa benzeriz ki o zaman yarınlarımıza güvenle bakmamız mümkün olabilir mi? Yerli genç ve yerli insanımızın azaldığı günlerde, ahvalimizin perişan olacağını da görmek gerekir. Hiç şüphe yok ki bir gün teknoloji tamamen yerli olabilir fakat yerli insan kalmazsa o teknoloji bir anlam ifade etmez. Ülkemizdeki bir gencin yaşam tarzı, anlayışı, düşünüşü, beslenmesi, giyinmesi, zevkleri Amerika'daki bir gence benzediği zaman yıkıma hazırız demektir. Gerekli tedbirler alınmıyor ise durumda vahim demektir. Ekonomik olarak sıkıntılar yaşarken haklı olarak feryat edenlerimizin, dînî ve ahlâkî değerimiz erozyona uğrarken aynı tepkiyi göstermiyorlarsa, anne babalar çocukları olaylara sadece dünya penceresinden bakarak yetişirken hiç umursamıyorlarsa bile yine durum vahim demektir. Allah'ın izni ile bu ülkeyi dış güçler yıkamazlar. Ne zaman ki bizleri yıkmak isteyen dış güçlere benzemeye çalışırsak işte o zam işgal başlamış demektir.
Unutmamak gerekir ki derdi bu dünya olanın akıbeti karanlık olur. Derdi Rızai Bari olanların ise hem bu dünyaları hem de ahiretleri mamur olur.