Setnaya mahpus hanesinin kapılarının açılması ile birlikte orada yaşanan işkence, zulüm ve katliamlarda ortaya çıkmaya başladı. Durum çok vahim, vahim olduğu kadar da yüreklerin dayanamayacağı kadar içler acısı.
Zalim Esat ve Baas partisinin devrilmesi ile oradan canlı kurtulanların ifadelerine ve görüntülere baktığımız zaman zulmün ve işkencenin görünmeyen yüzleri de gözler önüne serilmeye başladı. Sudan bahanelerle masum insanlara reva görülenlere baktığımız zaman ölüm var, envâi çeşit işkence var, yatak ve ranza diye de bir şey yok. Görüntü ve söylenenlere göre, yetmiş metre kare yerde üç yüz kişi. Suriye de, Setnaya ve buraya benzer otuz civarında mahpushane var ve diğerlerin de de durum burasından farklı değil. Aralarında ki fark ise eğer bir mahkûm setnaya'ya sevk edildi ise büyük bir ihtimalle sonu infaz demektir. Bu mahpushaneler in önünde binlerce insan yakınlarını bulmaya çalışıyor. Sağ olarak kavuşabilme imkânları nerde ise hiç kalmadı da acaba ölüsünü bulabilir miyiz hiç olmazsa bir mezarı olsun diye çaresizlik içerisin de bekliyorlar. Daha önceki yazımızda bu mahpushanelerde çeşitli işkencelerle öldürülen insanların oralara kurulan preslerde ezildikten sonra yakıldıklarını da, görsellerini izledikten sonra yazmıştık. Bundan dolayı oralar da umutla bekleyen insanların ölülerini bulmaları da zor. Rejim tarafından, çeşitli işkencelerle öldürülen insanlara rahmetler dilerken umutsuzluk içerisinde bekleşen yakınlarına da sabırlar dilerim. Bunun yanında buralarda katledilen insanların toplu mezarlara konularak üzerlerinin kapatıldıkları da bilinen gerçeklerdendir. Ondan dolayı Afat ekimizden yetmiş kişilik bir gurup toplu mezarlara ulaşabilmek için çalışmalarına devam etmektedirler. Buralarda çeşitli işkencelerle öldürülenlerin sayıları ise yetmiş beş binin üzerin de olduğu ifade edilmektedir. Yaşanan korkunç gerçekler, insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Bunlar fiziksel ve psikolojik işkencenin, insan hakları ihlallerinin en vahşi örneklerinden sadece bireridir. Suriye ' nin diğer kentlerinde ki hapishanelerde de benzer işkence görüntülerini de üzülerek ve de içimiz kan ağlayarak izledik.
Setnaya ve benzeri yerlerde yatanların çoğu buralarda niçin hapsedildiklerini bile bilmemektedirler. Zira Suriye Baas rejimin de iki kişinin bir araya gelerek konuşması bile suçtu. Esat Baas rejimini eleştirmek ise en ağır suçlardan sayılmıştır. İnsanların yalnızca fiziken değil, ruhen de çökertildiği, toplama kamplarını andıran bu yapının detayları gerçekten dehşet vericidir. Sednaya'nın ilk yeraltı katın da 40 bin mahkûmun, adeta havasız bir tabutta yaşam savaşı verdikleri görülmüştür. Havalandırma yetersizliği nedeniyle neredeyse boğularak ölen binlerce mahkûm, rejimin işkence sisteminin bir parçası haline gelmiştir. İkinci Katta ise, Karanlıkta bekleyenler. Görüntüler korkunç. İnsan kendisini, bu zulümleri hangi dinden, hangi ırktan, hangi milletten ve hangi mezhepten olursa olsun mümkün değil yapamaz demekten alıkoyamıyor. Yaşananlara ve görsellere baktığımız zaman da burasının bir mezbahadan farksız olduğu görülüyor. Üçüncü kat ise rejim tarafından "en tehlikeli mahkûmlar" olarak görülen 30 bin kişiden müteşekkil. Burasının kapıları açıldıktan sonra bir deri bir kemik kalmış ayakta bile zor durabilen birisine muhabir soruyor? Kaç gündür ekmek yemedin? "Uzun zamandır hiçbir şey vermediler. Günlerini bile hatırlayamıyorum" Bu mahkûmlar, rejimin düşmanı olarak görülmekle birlikte, herhangi bir yargılama ya da kanıt olmaksızın cezalandırılan kimselerdir. Esad rejiminin bu katı nasıl "tehlikeli" ilan ettiğini anlamak için despot rejimlerin korku politikalarını göz önüne getirmek herhalde yeterlidir. Rejimin devrilmesi ile buralardan sağ kurtulabilenlerin anlattıklarına göre burası, sadece bir hapishane değil, bir ölüm merkezidir. Mahkûmların tutulduğu hücrelerin dışında toplu mezar alanları ve hatta insan bedenlerini yok etmek için kullanılan presler olduğu da görülmüştür. Bu preslerde ezildikten sonra yakılarak tamamen yok edilen insanların sayıları yüzbinlerle ifade edilmektedir. Ne acıdır ki Firavun döneminin zulmü ile kıyaslanan bu sistem, modern dünyanın en karanlık yüzünü ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte hapishaneden kurtulan bir kadının sözleri ise bu cehennemin ne anlama geldiğini özetliyor: Buralarla ilgili anlatılanlar, Setnaya' da yaşananların sadece fiziksel işkence değil, aynı zamanda bir neslin ruhunu yok etme girişimi olduğunu göstermektedir. Burası, insan hakları ihlallerinin sembolü haline gelmiştir. Bu koşullar, uluslararası toplumun "insanlık dışı muamele" olarak tanımladığı standartların bile ötesindedir.
Bazı vatandaşlarımız, Suriye den ülkemize iltica eden mülteciler ile ilgili niye ülkelerin de mücadele etmediler de kaçtılar sözünü sıkça dillendirdiler. Her halde bu tür söylemleri dillendiren vatandaşlarımız, oradaki zulüm, işkence ve katliamları görünce meselenin içyüzünü daha da iyi anlamışlardır. Bir televizyon programının açık oturumunda ki konuşmacılardan biriside ÖSO komutanlarından Abdurrahman Mustafa idi. Mültecilerin durumları sorulduğunda; " Zalim Esat, mazlum Suriye halkının tepesine kadın, çocuk, ihtiyar demeden bomba yağdırarak insanlarımızı katletmeye, şehirlerimizi harabe bir mezarlığa çevirmeye başladığı zaman, kadın ve çocuklarımızı başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere gönderdik. Ailenin en genç erkeğini de başlarında gönderdik ki o aileye sahip çıkarak geçimlerini sağlasınlar diye" demişti. Ülke insanlarının yarıdan fazlası, ağırlıklı olarakta kadın ve çocuklar, canlarını kurtarabilmek için mülteci durumuna düştüler. Şu anda da akın akın geri dönmeye başladılar. Şehirlerin görüntülerine baktığımız zaman, harabe bir mezarlığa dönen Gazze'den bir farkını göremedik. Baba Esat'ta yıllar önce Hama da kendi halkının üzerine hardal gazı kullanarak yetmiş bine yakın insanı katletmemiş miydi? 28 yıldır işgal altındaki kara bağın kurtuluşunda bu özgür Suriye ordusu oradaydı. Libya'daki Fransa'nın oyununun bozulmasında özgür Suriye ordusu oradaydı. Güvenli bölge olarak kontrolümüz de tuttuğumuz yerlerin, eli kanlı PKK terör örgütünden arındırılması konusunda özgür Suriye ordusu yanımızda idi. Şu anda ise özgür Suriye güçleri birlik olarak eli kanlı zalim Esat ve onun piyonlarının rejimlerini devirdiler ve temizlik harekâtı devam ediyor. Son olaylardan daha çokta tekrar evlerine dönebilmenin sevinci ile bu mazlum insanlar sevinmişlerdir. Zira Ülkemizde mülteci olarak
yaşamak zorunda kalan Suriyelilerin ekser çoğunluğu, Halep ve çevresinden, evleri rejim güçleri tarafından bombalandığı için kaçarak canlarını kurtarabilenlerden oluşmaktadır. Çanakkale şehitliğini gezenler görmüşlerdir, orada ki şehit mezarlarının çoğu Halep ve çevresindendir. Sömürgeciler ise boş durmuyorlar. İşgalci İsrail ise bu boşluktan yararlanarak fırsatı ganimete çevirmeye çalışıyor. Onların istedikleri ve amaçları; islam coğrafyasının tamamını bölünmüş, parçalanmış, sindirilmiş, zayıf düşürülerek sömürülmüş veya sömürülebilecek ülkeler haline getirebilmektir. Bütün duamız ve temennimiz odur ki; Suriye'nin, toprak bütünlüğünün sağlanması, tüm terör guruplarından arındırılması ve kardeşlik içerisinde özgürlüklerine kavuşmuş bir ülke olmasıdır.
Bu cezaevlerindeki yaşananlar, tarih kitaplarında, insanlık suçları bölümünde de yer alacak kadar korkunçtur. Gelecek nesillerimizin böyle bir trajediyi tekrar yaşamaması için adaletin tecelli etmesi ve suçluların nerede olurlarsa olsunlar yakalanarak en ağır bir şekilde cezalarını çekmeleri bir zaruret haline gelmiştir.