Suriye de ki rejimin devrilmesi ile birlikte birçok gerçeklerde su yüzüne çıkmaya başladı. Suriye üzerinde oynanan oyunları, yapılan zulüm ve katliamları, ülke insanlarının yarıdan fazlasının neden kaçarak canlarını kurtarmak zorunda kaldıklarını da daha yakından görmüş olduk.
Suriye'de ki 61 yıllık zulüm sona erdi. Rejimin nasıl bir yıkım ve katliam makinası olduğu da görüldü. Sadece, son on yıldır rejimin şerrinden kaçarak denizlerde kaybolan göçmenlerin sayısı 68 bin civarındadır. Zorunlu göç en hafif tabiri ile bir çeşit zulümdür. Müslümanlığın bir gereği olarak Elhamdülillah 13 yıldır bu mazlum insanlara ev sahipliği yaparak üzerimize düşenleri fert ve devlet olarak yerine getirmeye çalıştık. Devletimize Allah (cc) zeval vermesin. Bu süreci hükümet yetkililerimiz ellerinden gelenleri yaparak vakarla yürütürken, sorumluluğunun bilincinde olan duyarlı vatandaşlarımızda ellerinden gelenleri yaptılar. Suriye de zulüm sona ererken özgürlük, insanlık ve merhamet kazandı. Suriye'de yeni bir dönem başlarken satranç tahtasına taşlarda yeniden döşeniyor. Bu süreçte yeni hesaplar da yapılmaya başlandı. Her müslüman bilir ki Şamdan sonra Kudüs'te kurtarılamazsa bölgedeki ateş söndürülerek zulüm de durdurulamaz. Bu zulmü yapanlar, zamanı geldiğinde Osmanlı tokadını yedikleri gün maskeleri düşecektir inşallah. Bizlere düşen ise bu süreci, bencillikten uzak, provoke etmeden insani duygularla değerlendirerek yorumlamaktır.
Suriye üzerin de ki yeni hesaplara baktığımız zaman, olayların iç yüzünü bilmeyen birçok kimse sanki orada 61 yıllık bir zulüm düzeni ve katliamı görmezden gelerek, kehanette bulunuyor ve bu işi organize edenin İsrail olduğunu beyan ediyor. Saldırganlıkta ve zulümde sınır tanımayan İsrail'in mizacının gereği olarak kolon tepelerinde fırsattan istifade topraklarını genişletmeye çalışması doğru da, 1967 den bu tarafa, buralarda işgali söz konusu değilmiydi? İsrail içme suyunun üçte birini kolon tepelerin de ki kaynak sularından kaşılamıyormuydu? Bu geçiş döneminde Lazkiye'deki, rejim güçlerinden elde edilen mühimmatı neden imha etti dersiniz? Suriye Milli Ordusu da biliyor ki şu anda, İsrail'e karşı bir cephede buradan ona açacak ne gücü var nede silah teknolojisi var. Hiç şüphe yok ki onlara da sıra gelecektir. Ama her şeyin de bir sırası vardır.
Kimileri de bu işin arkasında ABD nin olduğunu ve kârlı çıkanın da onlar olduğunu dillendiriyorlar. ABD nin Suriye de ki terör örgütlerinin arkasında olduğu bellide, bakıyoruz her kafadan da farklı bir ses geliyor. Biden farklı, Trump farklı şeyler söylerken, Pentagon ise daha farklı şeyler söylüyor. Orada kaç askerlerinin olduğu konusunda bile birbirini tutmayan ifadeler var. Trump itirafta bulunarak "Esat rejimini deviren gücü hiç kimse bilmiyor. Ama ben size söyleyeyim. Bu işin arkasında Türkiye var. Oraya giren insanlarda Türki ye tarafından yönetiliyor" dedi. İlk günden itibaren orada olmamız, Mit müsteşarımızın ve dış işleri bakanımızın yine orada olmaları, yanınızdayız, birikimlerimizi sizlerle paylaşacağız demeleri, samimi ve sıcak bir şekilde karşılanmaları neyi ifade etmektedir? Yeni atanan bakanlar, ârif olan kimseler için birçok anlam ifade etmiyor mu? Bilindiği üzere onları ilk tanıyan ve büyükelçiliğini açan da biz olmadık mı? Sayın Dış İşleri Bakanımızın Suriye ye gittiği gün, tarih yazılarak muhteşem bir gün yaşanmış ve çok önemli mesajlar verilmiştir. Orada Türk devlet aklının gücü dünya ya bir kez daha ilan edilmiştir. Eğer burada bir satranç oyunu oynanıyorsa kesinlikle bunu Türk devlet aklı oynuyor mesajı verilmiştir çünkü bu coğrafya da Türkiye'den başka böyle büyük bir operasyonu yapacak devlet yoktur. İlk resmi ziyaretin MİT müsteşarımız tarafından yapılmış olması da, bütün dünya ya, oyunun nasıl kurulacağını ve operasyonun kimler tarafından nasıl yapıldığını da göstermiştir.
Zalim Esat ve onun piyonları olan Baas partisi mensupları, hiçbir mukavemet göstermeksizin toplarını, tanklarını teçhizatları ile birlikte bırakarak kaçtılar. Acaba niçin kaçtılar dersiniz? Suriye de yeni dönemin kapıları aralanarak gerçekler de ortaya çıkmaya başlayınca bölgede yaşanan taktik savaşları da gün yüzüne çıkmaya başladı. Dünya basınına da yansıdığı gibi ilk günden itibaren, Suriye Milli Ordusu ASELSAN yapımı olan MILKAR 4A2 ve ILGAR elektronik taarruz unsurlarını kullanmıştır. Esat rejiminin yıkılmasında, bu sinyal bozma ve dinleme teknolojileri kullanılarak telefon, telsiz ağları tamamen felç edildiği için rejim askerleri arasında ki bağlar tamamen kopmuş ve arkalarına bile bakmadan kaçmışlardır. Yaşı elli ve üzeri olanlar hatırlarlar. Aynısını ABD, Irak'a, 1991 de, Irak ın Kuveyt'i işgalin de yapmıştı. Ortadoğu Petrollerinin en önemli kaynaklarından Kuveyt'i Saddam'a kaptırmak istemeyen ABD, kendilerine süre vermiş ve o süre zarfın da, bir milyona yakın askerine güvenerek Kuveyt ten çekilmeyen Irak ordusunun bütün telsiz ve telefon ağını kısa zaman da felç etmişti. Irak askerlerinin perişan bir şekilde Kuveyt'ten çekilmelerini sağlarken, Bağdat'a atığı 80 bin ton bombanın bedelini ve savaş tazminatını da Kuveyt ve Sudi Arabistan'dan almıştı. Esat rejimi askerlerinin de, hiçbir karşılık veremeden bütün silahlarını teçhizatları ile birlikte bırakarak kaçmaları bir tesadüf olmamıştır.
Türk istihbarat örgütleri ilk günden itibaren işin içerisinde olduğunu ve kısa bir süre içerisin de de Suriye nin dinleme, sinyal bozma teknolojisi ile zalim Beşar Esat rejiminin askeri telekomünikasyonlarının etkisiz hale getirildiğini bilenler biliyor da, bazıları da havanda su döverek önyargıları ile olayları mecrasından saptırmaya devam ediyorlar. Özgür Suriye Ordusunun Türkiye tarafından yönlendirildiğini, ABD başta olmak üzere bütün dünya biliyor da bizim ön yargılarla hareket edenlerimiz bir türlü anlamak istemiyor ve taassup ile hareket etmeye devam ediyorlar. Sanki orada bir zulüm düzeni yokmuş, binlerce masum insan sudan bahanelerle işkencelerle öldürülmemiş, on üç milyon insan da sefalet içerisin de mülteci durumuna düşmemişler gibi.
Türkiye öyle bir denklem kurdu ki, hiç kimse olayların farkın da olamadı. Olaylar perde arkasından öyle bir idare edildi ki PKK ve PYD bile ne olduğunu anlayamadılar. Kazdıkları kilometrelerce tüneller bile kendilerini
kurtarmadı. Geçici hükümet başkanının ülkemizde hiçbir silahlı güç veya federasyon istemiyoruz sözü de altı çizilecek cümlelerdendir. 60 Yıllık bir diktatörü devirenler, ABD arkalarında olsa bile Suriye'nin milli gelirlerini semiren PKK ve PYD ye pirim verirmi dersiniz? Bizde ki muhalefet hariç bütün dünya Türkiye nin Orta doğuda ki gücünün farkında. Kin ve nefret duyguları ile önyargılı bir şekilde, körü körüne kör bir taassup içerisin de hareket edenlere diyoruz ki şu soğuk savaş döneminden kalma politik kehanetleri bir kenara bırakın artık.
Şam'da ki muhalifler ABB yi iyi okuyarak, işi temkinli götürmeye çalışıyorlar. Bütün duamız, Suriye de birlik ve bütünlüğün sağlanarak, hakkın ve adaletin tecelli etmesidir.