Sınır komşumuz olan, bizi yakından ilgilendiren, üç milyona yakın mülteci durumundaki insanlarına ensarlık yapan, tarihî bağlarımız bulunan, zulmeden bir rejim ve terör örgütleri tarafından ülke toprakları parsellenen Suriye, inanan insanların dik duruşları ve de onurlu mücadeleleri sayesin de özgürlüğüne kavuştu.

Duamız ve dileğimiz odur ki bundan sonraki süreçte de bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da onurlu bir şekilde dik bir duruşla hak ve adalet ölçülerini prensip alarak birlik ve beraberlik içerisin de birçok yönden harabe bir mezarlığa dönderilmiş olan ülkelerini, yeniden imar ve tamir ederek bir çok yönden eski ihtişamlı güzelliklerine kavuşturmalarıdır. Suriye özgür milli ordusu, ülkeyi on bir günde rejim güçlerinden temizleyerek yönetimi devralmıştır. Bu olay öyle on bir günlük operasyonun sonucunda elde edilen bir başarı değil on üç yıllık bir mücadelenin, ülkemizin de vermiş olduğu desteğin bir sonucudur. Bilindiği üzere Beşar Esad’a ve onun piyonları olan Baas partisi mensuplarına bu zulümden vaz geçin, özgürlüklerin ve çok partili sistemin önünü açın gibi önerilerde bulunulduğu halde, olumlu yönde hiç bir adımları atmadıkları gibi bu tür çağrılara da kulaklarını tıkayarak zulüm, katliam ve yıkıma devam ettiler. Zulmün ve yıkımın devam etmesi üzerine ise, özellikle operasyon öncesindeki aylarda çok ciddi ve son derece profesyonelce hazırlıklar yapılarak sonucunda ise Suriye halkı özgürlüğüne kavuşmuştur. Zulmün, katliamın, yıkımın önlenerek Suriye de adaletin tecelli etmesinde ise Devletimizin ve yetkililerin payları çok büyüktür. Yaşanan sürece baktığımız zaman bir tarafta kararlılıkla, azimle ve zaferin bir gün geleceği konusunda güçlü inançla, sürdürülen mücadele ve hazırlık çalışmaları var. Diğer tarafta da 61 yıldan beri halkına zulmeden, çeşitli iç sorunlar sebebiyle kendi içinden çürüyen, ayakta durabilmek için de İran ve Rusya yan değneklerini kullanan eskimiş, kocamış bir zulüm rejimi vardı. Bu zulüm rejimi o yan değnekler, kollarının altından alınınca, azimli mücadelenin hamlesi karşısında, Yüce Allah’ın da yardımı ile bu çürümüş olan rejim bir anda devrilip gitti.

Zulüm rejiminin, şehirlerin büyük bir kısmını harabeye çevirdiğini gördük. Evler yıkılmış, alt yapı ise yok. Alt yapı olan yerlerde zaten çökertilmiş. Ülke insanının yarıdan fazlası mülteci durumuna düşmüş. Yine ülkenin bir kısmı özelliklede petrol yataklarının bulunduğu kısımlar ABD destekli PKK ve PYD nin elinde ve kontrolünde. Ülke toprakları bölünerek burada ikinci bir israil devleti kurulabilmesi için ABD yığınak yapmaya devam ediyor. Yeni yönetim, zulmün, adaletsizliğin, yolsuzluğun kol gezdiği, terörün harabeye çevirdiği bir ülkeyi devralmış durumda. Mücadele devam ediyor. Bir taraftan hakkı ve adaleti tecelli ettirmeye çalışırken diğer taraftan da harabe haline getirilen ülkeyi yeniden nasıl imar edebiliriz in mücadelesini veriyorlar. Ülkeyi ayağa kaldırmak, kendi ayakları üstünde durabileceği konuma getirmek, kurumlarını oluşturmak ve sistemi kurumsal hale getirmek gerekiyor. Bunlarda bir anda olabilecek şeyler değildir. Görünen o ki işleri gerçekten çok zor. Bu süreçte onların, başarılı olmasını istemeyen muhtelif unsurların ve bir takım dış güçlerin baskı ve ayak oyunlarına maruz kalacakları da belli. Hani görünen köy kılavuz istemez derler. Yaşanan süreçte gördüklerimiz o ki yeni yönetimin bir taraftan ülkeyi yeniden imar ederek ayağa kaldırmaya çalışırken diğer taraftan da kin, nefret ve intikam duyguları ile hareket etmeyerek, hakkı ve adaleti hâkim kılmaya çalıştıklarını görüyoruz. Hiç şüphe yok ki hak ve adalet ilkelerinin ölçü alınmadığı hiçbir rejim uzun süreli olarak ayakta duramaz.

Hz. Ömer zamanında yaşanan ilginç bir olay şöyle anlatılır; İki kardeş yaka paça bir adamı getirerek; “Ey halife, Bu adam babamızı öldürdü kısasını isteriz derler...” Hz Ömer sorar; “Doğru mu?”, Adam; “Doğru” diyerek anlatmaya başlar; Buraların yabancısıyım ticaret için yola çıkmıştım. Medine yakınındaki bunlarında bağlarının olduğu yerde biraz dinlenmek üzere oturmuştum. Atımın bunların bahçelerine doğru yöneldiğini görünce oraya girmesin diye onu sakındırmak için ön tarafına doğru bir taş attım. Babaları da taş attığım engin yerde yatıyormuş. Attığım taş adamcağızın kafasına isabet ederek onun ölümüne sebep oldum. Durum bundan ibaret” der. Yargılama sonucunda, Hz Ömer; “Suçun sabit, kabul de ettin, verilen cezanda kısas” Adam “Ben bu taraflara ticaret amacı ile gelmiştim. Başıma böyle bir işin geleceğini ve bana kısas uygulanacağını hanımım ve çocuklarım bilmiyorlar. Bana üç gün mühlet verin de gidip hanımıma, çocuklarıma olayı anlatayım ve onlardan helallik alarak geleyim” der. Hz Ömer; “Sen burada yabancısın, böyle bir infaz için sana kim kefil olur” der. Arm Bin As “Ben kefil olurum” der. Hz Ömer; “Ey Amr sen kefilliğin ne demek olduğunu bilir misin” Amr “Evet” Bunun üzerine adam üç gün müddet şartıyla serbest bırakılır. Üçüncü günün ikindi namazı sonrası verilen süre dolmak üzeredir. Ama adam ortalıkta yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Amr’ın kısas bedelini ödemeyi teklif ederken, ölen adamın oğulları ise kısasın uygulanmasını isterler. Hz Ömer ise “Bu kefil babam dahi olsa fark etmez. Cezayı aynen uygularım” Amr tam bir teslimiyet içerisinde “ben sözümün arkasındayım” O sırada bir dalgalanma olur ve bakarlar ki adam hızlı adımlarla geliyor. Hz Ömer’in önünde durarak “geldim ve kısasın gerçekleşmesi için hazırım” Hz. Ömer; ” Ölümden kurtulmuştun. Yerine kefilde bulmuştun. Gelmeyebilirdin de, peki neden geldin” Adam ağırbaşlı bir eda ile; “MÜSLÜMANLARDA AHDE VEFA KALMAMIŞ DEMESİNLER DİYE GELDİM” Hz Ömer bu sefer Amr Bin As a dönerek; “ Ya sen, tanımadığın bu adama nasıl kefil oldun” Amr ise; “MÜSLÜMANLARDA İNSANLIK ÖLMÜŞ DEMESİNLER DİYE KABUL ETTİM” Sonrada Hz Ömer babaları ölen gençlere yönelerek son sözünüz nedir diye sorar. Onlarda; “Biz bu davadan çekiliyor ve kısasın uygulanması talebimizden vaz geçiyoruz” derler. Hz Ömer tekrar o gençlere; ”Kefil olan Amr ın kısasının uygulanmaması için size bir servet teklif edildiği halde kabul etmediniz de neden şu anda hiçbir bedel olmaksızın kısasın uygulanması kararından vazgeçtiniz” Gençler “MÜSLÜMANLAR ARASINDA MERHAMET KALMAMIŞ DEMESİNLER DİYE VAZGEÇTİK”

Bilinmelidir ki Hak ve Adalet, uygulayan ve uyanların vicdanlarıdır… Suriye de ki muhalifler ( geçici Suriye hükümeti) zulüm düzenini yıkmakla birlikte, işi mutedilli bir şekilde hak, adalet ve merhamet esasları üzerine götürmeye çalışıyorlar. Dileğimiz ve duamız odur ki, Suriye de ki yeni yönetimin, birlik ve beraberlik içerisinde, kardeşlik duygularıyla ülke bütünlüğünü sağlayarak başarılı olmalarıdır.