Okulumuz yatılısı da vardı. Paralı ve parasız yatılı kalıyordum. Öğretmenler, normal derslere giriyordu ama yatılı öğrenciler için belletmen ihtiyacı vardı. Belletmen öğretmenler, nöbetçi olduğu gece okulda yatardı. Öğrencilerin yatış-kalkışını, etüdleri ve istirahatlerini kontrol ederdi. Onların her derdiyle ilgilenirdi. Hastalandığı zaman gerekirse hastaneye götürürdü. Öğrencilerin can güvenliğinden bile sorumluydu.
Genellikle bekar öğretmenler, hem okulda kalırlar hem de belletmen görevi yaparlardı. Yatılıda hep erkek öğrenciler olduğu için doğal olarak erkek öğretmenlerin belletmen olması gerekir. Sanıyorum 1981 yılında okulumuza biyoloji öğretmeni olarak tayin olan Sehran Başer isimli bir bayan öğretmen, okul müdürümüz merhum Mehmet Yıldırım hocamıza "Ben de bekarım. Ben de okulda kalacağım" diye tutturdu.
Müdür Bey, "Burası Erkek Öğrenci Yurdu" dese de söz geçiremedi. Kadıncağız ısrarlıydı. "Siz cinsiyet ayrımı yapıyorsunuz. Sıkı yönetime şikayet edeceğim" deyip tutturdu. Müdür Bey, çaresizdi. En sonunda müdür odasının yanındaki küçük odayı boşalttırdı. Oraya bir karyola, bir yatak getirdi. Hoca Hanım için bir özel oda hazırlatmış oldu. Hoca Hanım, orada bir haftadan fazla kaldı. Lavabo uzaktaydı. Banyo imkanı yoktu. Sanıyorum rahat edemedi. Bekar hoca hanımlarla anlaşıp onların yanına taşındı. Müdür Bey de rahat bir nefes aldı.
Müdür Bey, yatılı okulda belletmen sıkıntısı çekmiyordu ama her öğretmenin belletmenliğin zorluğunu tatmasını istiyordu. Erkek öğretmenlere sırasıyla belletmen nöbeti yazmaya karar verdi. Ben de ilan edilen tarihte nöbetime geldim. Ancak bu yeni sisteme göre ilave belletmenlerin yatış imkanı yoktu. Belletmen odasında sadece bir yatak vardı. Onda da bekar öğretmen kalıyordu. Bu benim için sorun değildi.
O gün öğrencilere akşam yemeğini yedirdik. Çıkışta yatsı namazını camide kıldılar. Oradan etüd salonlarına gittiler. Yoklamaları aldık. Etüdü sonsuz tamamladık. Öğrenciler ile birlikte yatakhanelere gittik. Yatakhaneler yüzer kişilik büyük salonlardı. Ortalarına öğrenci dolapları yerleştirilmişti. Bütün katlar yatakhane idi. Hiçbir katta tuvalet, lavabo yoktu. Tuvaletler, kantinin altındaydı. Ama o güne kadar hiç girmedim. Bunlar erkek öğrenciler… Banyo yapma ihtiyacı olduğu zaman eski öğretmen okulu bahçesindeki hamama gitmeleri gerekiyordu. Oranın ısınma sorununa hiç girmeyeceğim.
Neyse… Öğrenciler yerlerine yattılar. Yatakhane yoklamasını aldık. Sorun yok. Nöbetçi arkadaşımla beraber belletmen odasına gittik. İsmail Şişman Bey'in demlediği çayı içtikten sonra bizler evlerine gitmek üzere ayrıldık. Evim yakın olduğu için sorun yoktu. Diğer arkadaşınki Mimar Sinan Mahallesi'ndeydi. O da arabasıyla ayrıldı. Sabah ezanında çocukları uyandırmak üzere ayrıldık.
Sabah ezanı okunmaya başladığında ben belletmen odasına gelmiştim. Diğer arkadaş da geldi. Birlikte yatakhaneleri dolaşmaya başladık. Öğrencileri, kendi çocuklarımızı uyandırır gibi uyandırdık. Bazılarının başına birkaç kere gitmek zorunda kaldık.
Uyanan öğrenciler, koşarak tuvalete gidiyorlardı. Ama tuvaletin durumunu hiç bilmiyordum. Yatakhanelerin pencerelerini açıp havalandırdıktan sonra ben de o meşhur tuvalete gittim. Ancak belki elli kabinlik tuvaletin girişinden itibaren hiç lamba yoktu. Karanlıkta biraz ilerlemek istedim. Nereye bastığımı bilmiyordum. Pisliklere bastığımı hissedince yarı yoldan geri döndüm.
Dışarıda öğrencilere sordum. Burada hiç lamba yok mu diye. Hepsi de bozuk cevabını verdiler. "Oğlum, niye haber vermediniz", deyince "Defalarca söyledik. Hiç ilgilenen olmadı" deyince bu konunun bizi aştığını fark ettik.
Öğrenciler, şadırvanda abdest aldıktan sonra camide sabah namazını kıldılar. Bir etüd yaptıktan sonra da kahvaltıya gittiler.
Yatakhane görevlisi olan öğrenci, koşarak geldi: "Hocam, bir öğrenci çok hasta. Kalkamıyor" dedi. Gittik beraber, baktık ki Şeyhhamzalı Aydın Erkoç. Ben de uğraştım, kaldıramadım. Nöbeti diğer arkadaşa havale ederek öğrenciyi derhal hastaneye götürdüm. Doktorlar, intaniyeci olmadığı için biz müdahale edemeyiz, dediler. Çorum'da var mı diye sorduğumda "Var ama Çorum olayları sırasında istifa etti" dediler. O doktorun İlhan Gürel olduğunu öğrendim. Derhal muayenehanesine götürdüm. Dr. İlhan Gürel: "Bu çocuk memenjit olmuş. Hastanede olsaydım tedavi ederdim. Ama size tavsiyem, bunu bugün derhal Ankara'ya ulaştırın. Yoksa bu çok tehlikeli bir hastalık" dedi.
Oradan çıkar çıkmaz köyüne bir jeep yolladım. Babası geldi, oğlunu derhal Ankara'ya götürdü. Ankara'da acele hastaneye almışlır. Tedavi etmişler. On beş gün sonra Çorum'a göndü. Şu anda hala din görevlisi olarak görev yapmaktadır.
Aslında her gün buna benzer olaylar olabiliyormuş. Bu da bana rastladı. Böylece belletmenliğin ne demek olduğunu, zorluklarını tatmış olduk. Bekar öğretmenler, buna mecburiyetten katlanıyorlardı. Bazı arkadaşlar da özellikle istiyorlardı. Gerçi belletmen nöbeti tutanlara ek ders ücreti gibi bir para veriyorlardı ama pek çok arkadaş gibi bende sorunluluk dışında hiç belletmenlik yapmamıştım.