Dünyada iken hayırlı şeylere vesile olanların amel defterleri kapanmayarak, güzel şeyleri işledikçe devamlı olarak sevap hanesine bir şeyler gelirken, kötülükte çığır açanlarında amel defterleri kapanmaz ve onların amal defterlerine de o kötülükler işlendikçe günah yazılır.
Peygamberimiz: “İnsanlar öldüklerinde amel defterleri kapanır. Ancak şu üç şeyle sevabı devam eder: Birincisi Sadaka-ı câriye, (Cami, Kur’an Kursu, Çeşme, Okul vb. gibi umuma açık olan ve insanların yararlandıkları bir hayır kurumu yaptıran kimseler. Veyahut ta buralara gücü nispetinde yardım edenler. İnsanlar oralardan yararlandıkları sürece yardım ettikleri yardım nispetinde sevap yazılmaya devam eder) İkincisi, İnsanların faydalanacağı bir ilim. (İlmî bir eser yazan veyahut ta insanların hakkı bulmasına, hakka yönelmesine vesile olan kimsenin amel defterine de insanlar ondan faydalandığı sürece sevap yazılır) Üçüncüsü, Arkasından hayır dua eden bir evlât. Namaz kılan bir evlat, namazın sonunda ayrıca dua etmese bile her kıldığı farz veya sünnet namazın son kâdelerin de, günde 13 defa ‘Rabbenâğfirlî ve li-vâlideyye ve lil-Mu'minine yevme yekûmu'l hisâb’ Anlamı: “Ey Rabbimiz! Beni, anamı, babamı ve bütün müminleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla” diye dua etmektedir. (Buda Peygamberimizin deyimi ile namaz kılan bir evladın namaz kıldığı sürece anne-babasının amel defterlerinin açık olması ve devamlı sevap yazılmasına vesile olduğunu gösterir) (Buhârî, et-Edebü'l-Müfred, 19). Onlara karşı iyi, güzel olan her davranışta bulunurken, kötü, çirkin ve onları kırıp, incitecek her hareketten de sakınmak, onlara karşı olan görevlerimizdendir. Zira hadisi şerifte belirtildiği üzere dünyada yaptıklarımızın karşılıkları amel defterlerimize yazıldığı gibi amel defterlerimizin açık olarak kalmasına ve devamlı olarak sevap veya günah yığınının da katlanmasına vesile olmaktadır.
Hayatta ve öldükten sonra ebeveynine karşı görevlerini yerine getiren, onları memnun edip hayır dualarını alan evlatlar, dünya ve ahiretin en büyük mutluluklarından birerini kazanmış olurlar. Çünkü Peygamberimiz böylelerinin bereketli uzun bir ömre sahip olacaklarını, ebeveynin kendileri için yapacakları duaların Allah (cc) nezdinde de kabule daha şayan duaların başında gelenlerden olduğunu bildirilirken, Cennetinde müjdesini vermektedir. Dünyaya gönderiliş amaçlarımızdan biriside Rızai Bâri’nin emirleri doğrultusunda yaşayarak o güzel müjdeye nail olabilmektir.
Peygamberimiz; “Çocuk, hiçbir iyilikle babanın hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olmuş bir vaziyette bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa o zaman hakkını öder.” (Buhârî) Bu hadiste de ebeveynin haklarının ne kadar büyük ve önemli olduğunu görmekteyiz. Üzerimizde çok emek ve hakları olan anne ve babalarımızı sevmek ve onların sevgisini başka şeylerle değişmemek en önemli ahlâkî görevlerimizdendir. Bu görev, hayatta iken onlara karşı hürmet, şefkat ve merhamet göstererek kendilerini hoşnut etmeye çalışmak ve ölümlerinden sonrada gereklerini yerine getirebilmek ile mümkün olabilir.
Sahabenin birisi, annesini omzunda taşıyarak Kâbe'yi tavaf ettirirken; Peygamberimizin yanına gelerek: “Hakkını ödedim mi? diye sorar. Peygamberimiz ise: ‘Hayır, onun sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin karşılığı bile değil” buyurur. Rahmetli annem bir rahatsızlık geçirmişti. Evimizin de asansörü yoktu. Hasta hane dönüşü ikinci katta oğlum dizlerimin feri yok biraz dinleneyim de öyle çıkalım dediğinde, dur anne ben seni sırtımda çıkarayım diyerek beşinci kata sırtımda taşıdığımda, oğlum ben senin hakkını nasıl öderim demişti. Bende anne bu senin, ben bebekken bir geçede çektiğin eziyetin karşılığı bile değil demiştim. Elhamdülillah, babamın son sözü de “oğlum Allah işini gücünü rast getirsin” demesi olmuştu. Çocuk küçük iken belki bir gecede anne yirmi defa uykusunu bölerek çocuğunun ihtiyaçlarını giderir. Çocuk altını ıslatır ağlar, karnı acıkır ağlar, bir yeri ağrır ağlayarak derdini annesine anlatmaya çalışır. Bazen de hastalandığında gece, gündüz saatlerce başında bekler. Bunların karşılığı ise sadece güler yüzlü bir şekilde evlatlık görevlerini hakkınca yaparak, onların hayır dualarını almaktır. Peygamberimiz büyük günahlar diye bilinen kötülüklerin en büyüklerini “Allah’a ortak koşmak, ebeveyne asi olmak ve yalan şahitlik yapmak” şeklinde sıralamıştır. (Buhârî, “Edeb”, 1) Allah’ın (cc) dilediği birçok günahın cezasını kıyamet gününe kadar erteleyeceğini, ancak ana babalarına âsi olanların cezalarını ise dünyada başlatacağını belirtmiş, ayrıca Allah’a sunulup da geri çevrilmeyecek dilekler arasında ana babaların evlâtlarına yaptıkları bedduaları saymıştır.
Anne-babanın çocuklar üzerinde hakları büyük olduğu için, çocukların da anne-babalarına karşı görev ve sorumlulukları fazladır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de bu görev ve sorumlulukları çeşitli ayetlerde bize bildirmiş her konuda olduğu gibi bu konuda da, Kur’an’ın bize hidayet kaynağı ve rehber olmasını sağlamıştır. Çocuk için anne-babanın rızası çok önemlidir. Peygamberimiz de: “Allah’ın rızası, babanın rızasında, gazabı da gazabındadır” (Buhârî) buyurmuştur. Allah’a şirkten sonra en büyük günah ise ana-babaya itaatsizliktir.
Ana-baba İslâmî emirleri yerine getirmede ve yasaklardan kaçınmada titizlik göstermiyorlarsa ve hatta inançsız iseler bu onların ana-baba olmalarından doğan haklarını ortadan kaldırmıyor. Birçok ayette belirtildiği üzere anne-babaya itaat farzdır.