Müslüman bir ülke olarak, bizde olmaması gereken kadına ve çocuklara karşı şiddet, maalesef bizde fazlası ile var. Bunun sebebi ise büyük oranda, İslam'ın özünden uzak kalmamız, Kuran'ın mesajlarından ve Peygamberimizin örnek hayatından yeterince haberdar olmayışımızdan kaynaklanmaktadır.  
Daha çok da belli bölgelerde kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gittiklerine şahit olmaktayız. Bir genç kızın ailesinden habersiz onları yok sayarak kaçması doğru bir davranış değildir. Eğer kaçtı ise de yanlış da yanlış ile düzeltilmez. Yüce Rabbimiz, Maide 32'de kendisinin verdiği canın kendisinden başkasının alamayacağını bildirerek bir tek kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmeye denk saymıştır. Hiç kimsenin kafasına göre ceza verme gibi bir yetkisi yoktur. Buna ne dinimiz müsade eder ne de kanunlarımız. Suç varsa, cezayı kanunlar ve adalet verir. Şiddet; güç ve baskı uygulayarak, kişinin bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan davranışlardır. Aile içi şiddet, ailenin bir üyesinin diğerine ve ya diğer üyelerine karşı gösterdiği saldırgan davranışlardır. Kişiyi isteği dışında davranmaya zorlayan her türlü tutum ve davranışı (aşağılanmak, tehdit etmek, darp etmek, zorla evlendirmeye kalkmak vb.) içine almaktadır. Şiddet insanların ruh dünyalarında ve bedenlerinde telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir. Çok yaygın olarak görülen aile içi şiddet, şiddete maruz kalan kişinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Çocukluk döneminde aile içinde veya dışında duygusal/fiziksel şiddete maruz kalan çocukların ileriki yaşamlarında çeşitli şekillerde ve derecelerde ruhsal sorunlar olarak ortaya çıktığı bir gerçektir. 
İnsanların en mahrem alanı olan ve her türlü sıkıntının ardından sığınabileceği en önemli liman, güvenli aile ortamıdır. Bu güvenli yapı maalesef bazen şiddet nedeniyle güvensiz bir yer haline dönüşebilmektedir. Bunun canlı örneklerini her gün duyuyor, haber bültenlerinde okuyor ve ekranlarda da izliyoruz. Aile içi şiddet olaylarının büyük bir kısmı da ya haber olarak yansımıyor/yansıtılmıyor veyahut ta gizli kalıyor. Aşikâr olduğu zaman da, yasaların önüne çarpıtılarak, "özel hayat", "koca karısını döver de sever de" gibi sözlerle geçiştiriliyor. Şiddet gören bazı kişiler de "kol kırılır yen içinde kalır" diyerek sinesine çekerek kimseye duyurmazken, bazıları da korkusundan, ne yapacağını bilememekten ve çaresiz olduğundan sesini çıkaramıyor. Şiddet, fiziksel, duygusal ya da cinsel olsun, insanların ruh dünyalarında ve bedenlerinde telafisi çok zor olan yaralar açmaktadır. O yüzden bu durumlar saklanmaması, geçiştirilmemesi, inkâr edilmemesi gereken son derece önemsenmesi gereken konulardır.  
Aile içi şiddet, büyük oranda kadına ve çocuklara yöneliktir. Bazen de olumsuz örneklerine okullarda şahit oluyoruz veya yayın organlarından haberdar oluyoruz. Yapılan araştırmalarda çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine daha çok yatkın oldukları gözlenmiştir. Şiddet, toplum içerisinde yaygın olarak görülen, ülkemizde olduğu gibi dünya çapında da giderek artış gösteren bir davranıştır. Aile içi şiddet, fiziksel, duygusal veya sözel olarak kendini göstermektedir. Ev ve aile, çocukların kendilerini en çok güvende hissettikleri yerlerdir. Aile içi şiddetin çocuğa etkilerinde, ilk zedelenen olgu ruh yapısı ve güven duygusudur. Aile aynı zamanda çocuğun ilk sosyalleştiği ve sosyal ilişki kurduğu yer olduğu için aile içinde yaşanan her şey çocuğun ruhsal yapısının ve davranışlarının temelini oluşturur. Bazen anne/babalar birbirleri arasında yaşanan gerginliği veya tartışmaları çocuğa yansıtmamaya çalışsalar da değişen tutumlar ve davranışlar çocukların üzerinde olumsuz etki yaratabilmektedir. Aynı şekilde şiddetin "disiplin" amaçlı kullanılması toplumumuzda sıkça görülen ve çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen bir durumdur. Bunların hepsi çocuğun davranışlarını, ileri yaşlardaki tutumunu ve özellikle ruhsal yapısını etkiler. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren bazı şeyleri görerek öğrenirler. İlk gözlemledikleri yer de doğal olarak ilk sosyalleştikleri ortam olan ev ve ailedir. Aile içi şiddetin çocuğa etkilerinden biri de aile içinde şiddet içeren davranışlar ve tutumlar bulunuyorsa, çocukların da bu davranışları öğrenmesi ve bu tutumları normalleştirmeleridir. Aile içi şiddet, çocuğun üzerinde psikolojik olarak sarsıntı stresi de yaratabilir. Bu sarsıntı, olaylara tekrar tekrar maruz kalınması durumunda ise yaşananlar sonrası stres bozukluğu da yaşanabilir. Travma tik olay sebebiyle oluşan çaresizlik ve korku duygusu tekrarlanarak yaşandığında çocuklar artık bu duygulara sebep olan uyaranlardan kaçmaya başlayabilir veya farklı davranış problemleri geliştirebilirler. Şiddete maruz kalanlarda saldırganlık, uyku bozuklukları, altına kaçırma, parmak emme, sürekli ürkeklik, aile bireylerine karşı içe kapanma gibi belirtiler görülebilir. Çocukların yaşadığı bu stres, onların yetişkinlikteki davranışlarını ve ruhsal durumlarını belirler. Bu sebeple en başta aile içi şiddetin önlenmesi gerekse de ikinci adım olarak da çocukların bu durumdan etkilenmemesi için gayret gösterilmesi gerekir. Aile içi şiddete maruz kalan çocukların bir psikolog yardımıyla yaşadıkları stresin üstesinden gelebilecekleri de bilinmelidir.  
Toplumun, aile içi şiddetin bireylere etkileri ve sebep olabileceği diğer olumsuz durumlar konusunda bilgilendirilmeleri gerekir. Aile içi şiddete maruz kalan aile bireylerinin ise bir psikologdan yardım almalarında büyük fayda vardır.