Avrupa'dan gelenleri dinleyince biz millet olarak galiba çok farklıyız diye düşünüyorum. Canımızın kıymetini pek bilmiyoruz. Özellikle Anadolu'da, şu âleme geldiğimiz günden gideceğimiz gün arasında çok fazla bir fark olmuyor. O da herhalde sıkıntılı günlerde dünyaya gözümüzü açmış olduğumuzdan kaynaklanıyor gibi geliyor. Çünkü dedemize bakıyoruz aynı, babamıza bakıyoruz aynı. Askerlik harici il dışına çık-a-mamış. Durum böyle olunca bizlerde -muhannete muhtaç olmamak adına- bir nebze onlara benzemeye çalışıyoruz. Bu arada bir de bakıyoruz ki hiç anlamadan dinlemeden yaş kemalin zirvesine tırmanmış. Bizi yaşama bağlayan halatlar yıpranmış ve tabiri caizse beklenmedik bir anda kopma riski ayan beyan ortaya çıkmış. Buzdolabının kapağı sanki eczane şubesi olmuş. Ama biz hala ''aha geldik aha gidiyoruz'' diyoruz ama gerçek manada farkında değiliz. Çocuklarımızı bırak doğmamış torunların hesabını yaparak siz deyin 'tasarruf' ben deyim 'kısma, cimrilik' yapıyoruz.
Kıymetli okurlar, sakın ola ''yazdığı makaleye bak, adam çalışanları tembelliğe sevk ediyor'' diye düşünmeyiniz. Doğumdan ölüme kadar yaşımıza uygun olarak çalışmak, üretmek bizim özümüzde var. Lakin çocukluğun çileli geçsin, gençliğin borç harç ile geçsin hiç yaşayama. Eee! Ne kaldı geriye? Son dönem. Onu da çalış çalış bir miktar biriktirdiğini; çocuklar mahalleyi beğenmemiş, evi iş yerine uzakmış değiştirecek, uzun yolda daha konfor olsun diye arabanın modelini yükseltecek, ''baba sen kirli çıkısındır dedi, ona yardım edeceğiz. Etmesem zaten hatun canıma okur…'' türü ile tamamla. Hadi kolay gelsin… Aynen devam et…
Kıymetli dostlar, özel durum varsa, Allah vermesin hastalık veya koşturmasına rağmen iş bulamama, başına istenmeyen olayların gelmesi gibi durumlar istisnadır. İstisnalar da kaideyi bozmaz. Lakin benim arz etmek istediğim kendi tek maaşla hesap kitap yaparak -ilçeden il merkezine hastaneye gelince lokantaya giremeden simitle yetinmiş- ayakta kalmayı başarmışken, anne babaya göre imkânları daha iyi olan -çift maaş gibi- yemesinden, içmesinden, gezmesine kadar rahat yaşayan evlatlara hala kendinden fedakârlık yaparak yetiştirdiği sebzelerin, cevizlerin, sattığı sütün vb. kazancını aktarmaya çalışmak kendilerine yaptıkları en büyük haksızlıktır. Çünkü anne babanın altı ayda harcadığını bugün yeni nesil hiç rahatsızlık duymadan altı saatte harcayabiliyor.
O bizim uğruna öldüğümüz -bir avuç kirazı dalında, gelir diye sakladığınız- torunlar yarın yatağa düştüğümüzde (vefalı olanları tenzih ederim) bir telefonu bile çok görebiliyor. Uzaklardan ilçeye geldiği zaman kapınızı açmadan, elinizi öpmeden rahatsızlık duymadan çekip geri gidebiliyor.
Kıymetli okurlar, makalelerimi şiirlerimi afaki yazmamaya gayret ederim. Bir şey yazmışsam ya yaşamışımdır ya şahit olmuşumdur ya da dinlemişimdir. Çünkü gönülden gelmeyen yazı kalemde kalır. Kalemde kalan yazı da tesirsiz olur.
Geçen bir köye gittim. Teyze yolunu zor yürüyor. ''Gardaş herifle böyle böyle cöözlere bakıyoruz, indiriyoruz, geveliyoruz, kurutuyoruz. Satma zamanı göbeller gelip elimizden alıyor. Yine de yaranamıyoruz.'' Peki, çocukların işi gücü var mı?  ''Maaşları var. Evleri, arabaları var''
Çorum'da bir kurumda çalışan işçi merhum kayınpederinin arkasından küfürlü -bilmem ne xxxxx- konuşur. Bunu duyan arkadaş ayıp değil mi deyince, ''hak ediyor, bana dört daire kayınçoya beş daire bıraktı. Ona bir fazla verdi'' der. Yoruma gerek var mı?
Özetin Özeti: Bu konularda çok fazla makale, şiir kaleme aldım. Hayatın yedeği yoktur ama malını mülkünü yemeden içmeden, -en basiti hatunu karşısına alıp arada bir dışarıda yemek yiyemeden- ilinden askerlik harici dışarı çıkmadan gidenler çoktur. Bunun için en basiti özel durum yoksa hayat arkadaşının elinden tutup kendi imkânlarıyla veya turlarla bir nebze gezebilmek çok önemlidir. Veya çarşı pazara çıktığında dostlarla otururken elinin cebine gidebilmesi çok önemlidir. İhtiyacı olan bir öğrenciye veya hayır kurumuna ahiret hazırlığı/insani olarak bir miktar yardım etmesi çok önemlidir, diye düşünüyorum. Hele hele bunların hiçbirini yapmayıp da ''ben zevkine çalışıyorum'' diye kendilerini kandıranlara (maaşı varsa vermek için biriktirenlere) da üzülüyorum. Bu noktada evlatların da anne babalarından halk tabiri ile daima koparmaya çalışmaktan ziyade rehberlik yaparak onların ömrünün son demlerini daha farklı yaşamalarına yardımcı olmaları gerekir…
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve -hikâyeden şiire sızan- Susamak, Depremle Yaşamak ve Kazalar geliyorum Demez kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. 536 5681141 No.lu telefondan iletişime geçerek,  (150 TL) benden imzalı olarak temin edebilirsiniz.

HIRS MI, ZEVK Mİ?
Haydi, bırak artık çalışmayı biraz toplum içerisine gir
Şöyle tut hatunun elinden, gez Türkiye'yi bir bir
Yarın kaybedip de tutacak el bulamazsan, acı verir
Biraz da bonkörce ikrama, sen talip ol, çaya çorbaya
Daha ne kadar mal biriktireceksin, 60'dan sonra 
Oğluna, kızına, gelinine, damadına, torunlarına
Bak, okuttun, everdin, ev aldın bir kaldı eksik sıfır araba
Allah aşkına bırak ya, onun için tasarruf etsinler biraz da
Unutma ki adın kayınpeder, kaynata olur en ufak darılmada
Belki de ölünce bayramlarda bile uğramazlar mezarına
Ha şunu anlarım, gerçekten mağdur olup ihtiyaçları varsa
Çünkü evlattır, candır, yeridir, varını yoğunu onlara katsa
Ama biliyorum ki azizim, onların hayatı rahat ve zevki sefa
Senin altı ayda yiyemediğini bulunca altı saatte yerler rahatça
Daha torunlarını anlatmadım sana, onlar zaten ayrı bir dünya
Buna da derler mezarda kurtlar, dünyada sevinsin gelinle damatlar
O halde gel yaklaş şöyle söz dinle, daha zaman varken kendini kurtar
Haydi, aç kesenin ağzını bak karşıda bekliyor gezdirmek için turlar
Hemen yazıl birine başlasın tarihi turistlik yerlere yolculuklar
Ama ben zevkine çalışıyorum diye sakın kendini kandırma
İnan hırs ile zevkin dağlar kadar farkı var arasında 
Sessizce mırıldandı ''adam doğru söylüyor galiba''
Dedim ''he ya!'' Bilmem sözümü dinledi mi acaba?
………………………………………………
Ömrün yedeği yoktur, malını yemeden giden çoktur
Çok fazla uzatmayayım kelamı, budur şiirin meramı