Tabii ve fıtri bir ihtiyaç olarak varlığında sayısız hikmetler barındıran aile; dünyaya gelen her insanın, ilk eğitimini aldığı, varlığı başka şeylerle doldurulması mümkün olmayan bir eğitim yuvası ve aynı zamanda da yaşayarak hissedilen bir sevgi ocağıdır.
Aile; sevgi, merhamet, adalet, sorumluluk ve fedakârlık gibi temel değerlerin kazanıldığı toplumsal huzurun inşasına katkı sağlayan en önemli bir kurumdur. Bununla birlikte ailenin şiddet kelimesiyle yan yana kullanılması sorunun bir o kadar büyük ve bir o kadar da çözülmesi zor bir mesele olduğunu ortaya koymaktadır. Şiddetin bütün dünyayı saran ve insanlığı tehdit eden sorunlardan biri olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Hiç bir gerekçe, eşrefi mahlûkat olarak yaratılan bir varlık olan insana, şiddetin mâzereti olamaz. Şiddet, zulüm demektir. Adaletin zıddı olan zulüm, sınırı aşmak, hak, hukuk gözetmemek, yapılmaması gereken davranışları sergilemek demektir. Dolayısıyla İslam'ın ilkeleriyle bağdaşmayan, insan onurunu rencide ederek yok sayan şiddet, kimden ve nereden gelirse gelsin insanlık suçu ve hak ihlali olarak görülmüştür. Şiddetin oluşmaması noktasında Milli Eğitimin yanında, koruyucu, önleyici tedbirler olarak ifade edilebilecek Kur'an ve sünnet eksenli temel esaslar ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın öncelikli olarak ailenin korunması, güçlendirilmesi ve şiddetle mücadelede toplumsal farkındalık oluşturması adına bir dizi eğitim faaliyetlerine yer vererek örnek teşkil etmesi gerekir.
Aile, karşılıklı olarak karar verme neticesinde, nikâh akdiyle oluşan, toplumların inşasında en etkili bir kurumdur. Aile, insanlık tarihiyle birlikte var olmuştur. Dün olduğu gibi bugün de varlığını devam ettirmektedir. Sözlükte ise aile; 'aynı kan, aynı ırk ve aynı atadan süre gelen şahıslar bütünü, aynı çatı altında yaşayanlar, ebeveyn ve çocuklar, zevce, eş ve insanlar arasında bağlılık bulunan canlı varlıklar' anlamlarına gelir. Aile aynı zamanda birbirlerine destek olan, birbirine muhtaç olanlar anlamlarına da gelir. Bu muhtaçlık; acizlik ve eksiklik değil bilakis bir birlerini tamamlayan anlamına gelmektedir. Peygamberimizin "Kadın ve erkek bir bütünün iki yarısıdır" Sözü, aile bütünlüğünün ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Bugün yaşadığımız dünyada iyilik veya kötülük adına var olan her şeyin aileyle önemli bir ilişkisinin olduğu açıktır. Çocuklar ise bu ailenin süsü ve geleceğin de teminatıdırlar. Şiddet ise aile içinde güçlünün zayıfa uyguladığı saldırgan davranışlardır. Şiddet, muhatabının cinsiyeti ve yaşıyla değerlendirilemez. Önemli olan mağdurun kişilik ve ruhsal yapısında hasarlar oluşturmasıdır. Şiddet sadece bir davranış bozukluğu değil, toplumsal hafızanın oluşturduğu öz değerlerden yoksunluktur. Bundan dolayıdır ki, sosyal ve küresel alanda muhtaç olunan sevgi, şefkat, merhamet, güven, yardımlaşma, paylaşma ve diğerkâmlık gibi değerlerin bilhassa günümüzde Kur'an ve sünnet ekseninde doğru okunmasına ve doğru anlaşılmasına büyük ihtiyaç vardır.
Onur, izzet-i nefis, şeref, saygı, itibar haysiyet ve kişinin kendisine karşı duyduğu saygıyı ifade eder.
İnsan onuru, insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerden biri olup aynı zamanda diğer varlıklar arasında edindiği bir yerdir. İnsanı en mükemmel şekilde yaratan, sayısız rızıklar veren ve çeşitli özelliklerle donatan, Yüce Mevla'mız, onu kendisine muhatap kılmak suretiyle aynı zamanda insanı onurlandırmıştır. Bunun için islam inancında insan, sadece insan olması ve Allah (cc) a kul olması vasfıyla saygın ve onurlu bir varlıktır. Bu sebepledir ki değerini cinsiyetinden değil, bizzat insan olmasından ve takvasından almaktadır. "İnsan onurlu bir varlıktır" denildiğinde insanın kimliği ve kişiliği tanımlanmış olur. İnsan için 'onur' sonradan bahşedilmiş bir durum olmayıp, fıtraten verilen bir nimettir. Ancak 'onurlu kalmak' kişisel bir çabayı gerektirmektedir. İnsana düşen, fıtratında var olan onuru, yaratılıştan getirdiği değeri, inanç ve ibadetleri ile koruması ve kişiliğini geliştirerek saygınlığına yaraşır bir hayat yaşamasıdır. Bu saygınlığı zedeleyen davranışlardan birisi şiddettir. Zira şiddet bir güç ifade etse de aslında zayıflığın göstergesidir. Bu durum, ancak insandan ziyade, akıl ve düşünme becerisi olmayan canlılar için düşünülebilir. Şiddet aynı zamanda bir hak ve hukuk ihlalidir. Mağdurda çaresizlik ve güvensizlik oluşturur. Adalet algısında sarsıntılara sebebiyet verir. Şiddet, cahillikten kaynaklanır. Cehaletin ise adalet ve hakkaniyet ile alakası olamaz. Adaletin zıddı olan zulüm; sınırı aşmak, hak, hukuk gözetmemek, yapılmaması gereken davranışlar sergilemek demektir. Adaletse her hak sahibine hakkını vermek ve her şeyi yerli yerine koymaktır. İslam'ın temel ilkelerinde haksızlık ve zulüm yasaklanırken, adaletin tesis edilmesi ise emredilmiştir. İslam'ın ilkeleriyle bağdaşmayan, insan onurunu zedeleyen şiddet, kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin insanlık suçu ve hak ihlali olarak görülmüştür.
Bugün nerede ise tüm dünyada kadınlarımızın bir kısmı fiziksel, psikolojik, sosyolojik, siyasal, kültürel, ekonomik ve cinsel yönden devasa bir şiddet zulmünün içerisindedir. Hemen hemen her gün şiddet haberlerine şahit olmaktayız. Sorunlar birazda hak ihlallerinden kaynaklanmaktadır. Herkes sorumluluklarını bilir ve ona göre davranırsa sorunlar en asgariye inecektir. Boşanmalardan sonra tekrar bir araya gelelim tekliflerini reddeden veya boşanmak istemeyen kadınlara seni öldürürüm denilerek sokak ortalarında dövülen, yerlerde sürüklenen, öldürülen kadınlar bu toplumun gerçekleridirler.