Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'i okumamız, anlamamız, ondan yararlanmamız, gereklerini yaşayarak dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşabilmemiz için bir şifa kaynağı olarak gönderdiğini ve "Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru ve en sağlam yola iletir; imanın gereklerini yapan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdele" (İsra 9) buyurur.
Önceki yazılarımızda insanın niçin ve nasıl yaratıldıkları konuları üzerinde durarak, ayetlerle örneklendirmiştik. Yüce Rabbimizin insana anlattığı ilk konu, insanın kendisidir. İlk inen ayetler "Yaratan rabbinin adıyla oku! O seni bir kan pıhtısından yarattı, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. İnsana bilmediğini öğreten odur" (Alak 1-5) "Ant olsun ki biz âdemoğullarını üstün bir izzet, şeref ve değere mahzar kılmışızdır." (İsra 70) Allah (cc) Secde sur. 7-9'da insanı en güzel bir şekilde yarattığını, kendinden ona ruh verdiğini haber verirken, Hac sur. 5'te "Ey insanlar eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki biz sizi (Adem'i) topraktan, sonra (Adem'in neslini) nutfeden sonra alaka, sonra uzuvları (önce) belirsiz (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim…" buyurur.
Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman yüce Rabbimizin insanları en güzel bir şekilde yaratarak, ilahi bir ruh, akıl ve irade vererek, sorumlu bir varlık kıldığını, hiçbir şeyin tesadüfî olmadığını "Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık" (Kamer 9) buyurduğunu görmekteyiz. Bir zamanlar her şeyin varlığını tesadüflere bağlama gibi bir hastalık modası vardı. İlim adına ortaya atılan, Darvin teorisi olarak bilinen düşünceyi Charles Darwin ortaya atmış ve Lamarck ise hararetle savunmuştur. Türlerin menşei adlı eserinde yaşayan tüm canlıların ortak bir kökene sahip olduğunu ve doğal seleksiyon yoluyla birbirlerinden türediğini savunmuştur. Onlara göre insan önce denizde tek hücreli bir varlıktı, dönüşüm yaparak balık oldu, balık karaya çıkarak kertenkele, sonra orangutan, o da evrim geçirerek insan olduğu görüşünü savunmuşlardır. Bilim adamlarının sordukları birçok soru yada cevap bulamamışlardır. Mesela balık sudan çıkınca yaşayamaz, bu nasıl oldu? Kertenkele yaklaşık 50 gr. ağırlığında orangutan ise 50 kg. a yakın, bu iki canlı arasında bir geçiş halkası olması gerekmez mi idi? Kertenkele ve orangutanda kuyruk var, insanda yok. Kuyruk nereye gitti? Madem mükemmele doğru bir geçiş var, o halde insanın da daha mükemmel bir varlığa geçiş yapması gerekmez mi idi? Gibi. Kertenkele ve orangutanın kuyrukları ile ilgili, işe yarayan organlar zamanla gelişmiş, daha sonraki türlere kalıtım yoluyla geçmiştir, işe yaramayan organlar da zamanla yok olup gitmişlerdir, demişlerdir. Madem kuyruk işe yaramıyor o halde kuyruklu olan hayvanların kuyruklarının yok olması gerekmez mi idi? İşe yarayan organlar zamanla gelişmiş ve daha sonraki türlere doğal seleksiyonla geçmiştir, tezine ise zürafayı örnek göstererek devamlı yukarı zorladığı için boynu uzamıştır ve sonraki türlere sonradan kazanılan bu özelliği kalıtım yoluyla geçmiştir, derler.
Dünyanın birçok ülkesinde bilim adamları deneyler yaparak bu görüşlerin doğruluk derecesini araştırmış ve ilmen bunun mümkün olmadığını ortaya koymuşlardır. Bir çift farenin kuyrukları kesilerek bir kafese konulur, defalarca her doğan yavrunun kuyruğu kesildiği halde kuyruklarının yok olmadığı görülür. Çinli çocuklara demir çarık giydirilerek ayaklarının büyümesi engellenir, çarıklar çıkarıldıktan altı ay sonra demir çarık giymeyenlerin ayaklarının büyüklüğüne geldiği görülür. 1400 yıldır Müslümanlar, 2500 yıldır da Museviler doğan oğlan çocuklarını sünnet ettirdikleri halde her doğan çocuk sünnetsiz olarak doğar. Asırlardır kız çocuklarının kulakları küpe takmak için delindiği halde yeni doğan çocukların kulaklarının sağlam olarak dünyaya geldikleri görülür. Bu tür örnekleri çoğaltmamız mümkündür bütün bunlar gösteriyor ki, tesadüfe yer yok. Evrim görüşünü savunanların ellerinde ilmi delil olarak sundukları, İngiltere'nin Sussex şehrinde 1912 yılında Charles Dawson bir kafatası bulduğunu iddia ederek British Müzesine getirir. 1953 Yılında yapılan incelemelerde kafatasının normal bir insana ait olduğu, çene kemiğinin ise eklem yerlerinden kırılarak on yaşındaki bir orangutanın alt çene kemiğinin monte edildiği, üst çene kemiğine maymun, alt çene kemiğine de insan dişleri eyelenerek yerleştirildikten sonra kemiklerin üzeri potasyum dikromat adlı bir kimyevi madde ile lekelen dirilip çok eskiye ait bir görünüm kazandırılmaya çalışıldığı anlaşılmıştır.
Yüce Rabbimiz insanı en güzel bir şekilde yarattım, buyuruyor. Bugün evrim görüşünü savunanların sayısı yok denecek kadar azaldı. Buna rağmen birileri benim atam Âdem (as) değil de başka varlıklar diyorsa, ona da bir diyeceğimiz yoktur. Önceki yıllarda, Kur'an sempozyumunda, Bezmi Alem Ünv. Rektörü Prof. Adnan Yüksel; İnsanın saniyede 50 milyon hücresinin, günde ise 4 trilyon 320 milyar hücresinin değiştiğini, ama fonksiyonlarının değişmediğine dikkat çekmiştir. Yüce Rabbimiz insan vücudunu öyle ince bir sanatla yaramış ki, âdeta bir örümcek ağı gibi kılcal damarlarla donatmış. Tıp bilginlerine göre bir insan vücudundaki kılcal damarlar dünyamızın etrafını iki buçuk kez dolanabilecek kadar uzun. Avustralya'ya uçakla yaklaşık olarak 30 saatte gidildiğini düşünürsek, insan vücudunun ne kadar mükemmel bir kılcal damar ağı ile örülmüş olduğunu anlamamıza yetecektir.
Gerek insanın yaradılışına ve gerekse evrendeki ahenk ve ölçüye baktığımız zaman tesadüfe yer olmadığını ve her şeyin Yüce Rabbimizin "Her şeyi bir ölçüye göre yarattık." ilahi emrine uygun olduğunu görürüz. Gazali'nin Hz. Ali'den aldığı bir bahse girme delili vardır: Hz. Ali, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan birisi ile tartışarak: "Sen inanmıyorsun ve imanın gereklerini de yapmıyorsun, ben de inanıyor ve imanın gereklerini yerine getiriyorum. Eğer senin iddia ettiğin gibi ahiret yoksa ben bir şey kaybetmem ya senin dediğin gibi değil de benim dediğim gibi ahiret varsa ki var o zaman sen kaybedenlerden ben ise kazananlardan olacağım"
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy:
"Saye sarıl hikmete ram ol,
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol"