Yüce Rabbimizin biz insanlardan korumamızı istediği, beş kutsal şeyden birisi de, neslin devamıdır. Neslin devamı için Allah (cc), canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanun ve kurallar koymuştur.
Neslin devamı için büyük bir sabır ve fedakarlık isteyen, en büyük zorluklarla karşılaşan canlı insandır. İnsan, yaratılan canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir. Bazı canlıların yavruları doğumdan hemen sonra bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye başlayabildiği halde bebekler ancak, doğumundan yıllar sonra bu seviyeye gelebilmektedirler. Neslin devam edebilmesi için bütün bu zorlukları çeken ana babalardır. Anne, yavrusunu dokuz ay karnında taşır, hamilelik süresince pek çok güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze alarak çocuğunu doğurur. Anneler, hiç bir şeye gücü yetmeyen bebeğini büyütmek için, uykusundan, istirahatinden, hatta sıhhatinden feragat ve fedakârlık yapar. Bin bir türlü meşakkatlerle büyütülen çocuklara karşı anne ve babaların bir takım hak, görev ve sorumlulukları olduğu gibi çocuklarında anne ve babalarına karşı bir takım hak görev ve sorumlulukları vardır. Nitekim Anne ve babalar hürmette kusur edilmemesi gereken en değerli varlıklarımızdır. Onları incitmekten kaçınmanın önemine dair pek çok ayet ve hadisin yanında, ahlâk kitaplarımızda da konuya büyük önem verilmiştir. Onların, birer insan olarak en tabii haklarının yanında; evlâtların onlara karşı yerine getirmeleri gereken pek çok görev ve sorumluluktan söz edilerek sağlıklarında onların kıymetlerinin bilinmesi öngörülmüştür. Tarihte de, geriye doğru gittiğimizde atalara karşı hürmette kusur edilmediğini ve ailede önemli birer yerlerinin olduklarını da görmemiz mümkündür. Çocuklara düşen görevlerin başında; Onların maddî ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamak, kalplerini kırmamak, gönüllerini yıkmamak ve huzurlu bir yaşama ortamı sağlamaya çalışmaktır. Kendilerinden istenen ise istetmeden vermek, aşırı fedakârlıklar beklememek, evlatları hakkında şikâyetçi olmamaktır. Evlatlara düşen diğer bazı görevler ise kusurlarını saklamak ve iyiliklerinden söz ederek itibarlarını korumaktır. Uyarılmaları gereken durumlarda ise kırmadan, incitmeden uygun bir lisanla uyarmak. Hayatta iken ve öldükten sonra da haklarında duacı olmak ve ölümlerinden sonrada hayır ile yâd etmektir. Haram olmayan konularda isteklerini yerine getirmek, hayır ve ibadetlerine yardımcı olmak, öldüklerinde vasiyetlerini yerine getirmektir. Arkalarından hayır hasenatta bulunmak, hâtıralarını yaşatmak üzere dostlarıyla ve sevdikleriyle ilişkiyi devam ettirmek, nihayet dinin ve örfün gerekli veya güzel bulduğu diğer hususlarda da gerekeni yapmaktır.
Aile bireyleri, çocuğun ihtiyaçlarını temin etmek için yılmadan, usanmadan çalışır, yemezler yedirirler, giymezler giydirirler. Çocuk hastalansa, onlar derde düşerler. İmkanlar dahilin de en iyi okullarda okutmaya çalışırlar. Çocuklarının rahatını kendi rahatlarına tercih ederler. Bu zahmetli meşgale, değişik safha ve şekillerde olmak üzere yıllarca devam eder. Hatta ana-babanın çocuğuna gösterdikleri ilgi hayat boyu sürer. Maalesef günümüzde küçükken üzerimize titreyen, kendisi yemeyip çocuklarına yediren, giydiren büyüklerimizi her şeye karışan veya akılları yetmeyen bunaklar olarak nitelendirerek bir evde duvarlar arasında hapsettik veya huzur evlerine atarak kendi kaderlerine terk ederek, onların mutsuzlukları üzerine kendi mutluluklarımızı kurmaya çalıştık. Hâlbuki onlar bizlerin bu günlere gelmemizde büyük emekleri olan, dinlenilerek istifade edilmesi gereken, birçok konuda hayat tecrübeleri olan ve saygı duyulması, hürmette kusur edilmemesi gereken en değerli varlıklarımızdır. Peygamberimiz "vefa imandandır" buyuruyor. Dînî değerlerimizden uzak kaldığımız için vefanın ne demek olduğunu da unuttuk. İsra suresi 23'te "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine 'öf!' bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle." Buyuruyor. Osmanlı Devletinin temellerinin atılmasında manevi mimar olan, Şeyh Edibali'de Osman Gazi'ye vasiyetinde; "Oğul ananı, atanı, büyüklerini say çünkü bereket onlardadır." Demiştir.
Kur'an'ı Kerimde; "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır"(Lokman 14). Yüce Rabbimizin bu tavsiyesi bir emir niteliği taşır. Böylece Allah anne-babaya iyilik yapmayı emretmiştir. Çünkü bir çocuğun yetişip büyümesinde en büyük fedakârlığı, onlar gösterir. Abdullah b. Mesut diyor ki: "Peygamberimize: Allah'ın katında en sevgili amel hangisidir? Diye sordum, Peygamberimiz de: 'Vaktinde kılınan namazlar' buyurdu. Namazdan sonra hangisi daha sevgilidir? Dedim. 'Ana-babaya iyilik etmektir' buyurdu. Sonra hangisidir? Dedim. 'Allah yolunda cihaddır' buyurdu" (Riyâzu's-Sâlihîn, I, 347). Bu hadisi şerifte anne-babaya iyilik etmenin Allah yolunda cihad' dan daha önce geldiğini görmekteyiz.
Cenabı Mevla'nın, ana-baba ve çocuklar arasında peyda ettiği sevgi, hak ve görev ilişkisi açısından insan neslinin bozulmadan, sıhhatli ve sağlam bir şekilde devam edebilmesinin vazgeçilmez unsuru onlara itaattir.
Allah'ın (cc) rızasını kazanma yolunda gayret gösteren kullarından olmayı dileriz.