Hayatta sırtımızı güvenle dayadığımız, anadan, babadan, atadan öte bildiğimiz, ağladığında gözyaşlarını yüzümüzde hissettiğimiz, güldüğünde seksen milyonun sevinç naralarını kulağımızda duyduğumuz yerdir memleket… Bir şaire nasıl olduğu sorulduğunda, "memleket gibiyim" demiş. Bir insanın halini anlatmak için seçilebilecek en güzel cümle. Ben memleketten gayrı mıyım ki? Memleketin ta kendisiyim. Özüyüm. Memleket gri iken benim renkli olmam düşünülebilir mi? Kendisini bu ülkenin paydaşı olarak hisseden herkes, homojen bir dokunun, aynı reaksiyonu gösteren hücreleridir aynı zamanda. Bir hücrenin diğerinden bağımsız olması düşünülebilir mi?
Bursa Uludağ'da pikniğe gitmiştik geçen yaz. Onca insanın ziyaret ettiği yerde bir aile dikkatimi çekti. Memleketle ödeşmiş, alacağı vereceği olmayan birisini gördüm. Elinde uzun bir çubuk, oturduğu mıntıkayı temizliyor. Kendisini hayranlıkla izleyen bakışlarımı fark etmiş olacak, ben ağzımı açmadan o girdi söze: "Bulunduğumuz süre zarfında Belçika'da edindik bu davranışları. Gâvur demeye dili varmıyor insanın. Herkes açık alanlarda, ilk iş çevre temizliği yapıyor. Önceleri yadırgadık, sonra biz de alıştık." Tesadüfen yan yana bulunduğumuz bu insanlarla, piknik çok güzel geçti. Ve şunu düşündüm sonra; Her gününü barış içinde geçiren insanın, ekstra bir barışa ihtiyacı yok aslında. Dünyayla, doğa ile küs olana, devletin şefkat elini uzatması, problemli bir paradoks değil de nedir?
"Ben memleketi senden daha çok seviyorum" diyen insanların kavgalarını görüyorum yıllardır. Platonik bir aşk bunlarınkisi. Karşılıksız. Gülüyorum… Peki, memlekete sordunuz mu? O kimi seviyor? Memleket taraf tutmaz. Siyaset bilmez. Yalan söylemez, dedikodu yapmaz, hak yemez. Adildir; havasını, suyunu, dağını, denizini paylaşmayı sever. Cömerttir… Yeter ki üzerinde yaşayanlar, verdiklerini paylaşıp tüketirken adam gibi davransınlar.
Geçenlerde, Şehircilik Bakanlığı, yukarıda bahsettiğimiz, "adaleti unutanların" suiistimal ettiği, bir sürü kaçak yapıyı yasal hale getirmek için bir barış eli uzattı. Hepimiz uzatılan bu ele cevap verdik. El sıkıştık. Kaçak yapı noktasında geldiğimiz rakamı duyunca, kulaklarıma inanamadım. Kendimden şüphe edip, oturduğum evi araştırdım. Kaçak değilmiş. Hani o sözünü ettiğimiz, havasına, suyuna, taşına, toprağına kıyamadığımız memlekete, öyle hor davranmışız ki, ne üzerindeyken sallandığımız depremler, ne de gözlerinden akıttığı yaşların oluşturduğu seller… Hiç birisinden bir ders alamamışız.
Helalleşme için önce belediyeye gittik. Orada metrekare rayiç fiyatı hesaplandı. İnternet ortamında başvurumuzu yaptık, söz konusu kaçak yapının fotosunu çektik. Günahımıza karşılık gelen ücreti yatırarak, derin bir oh çektik. Huzura kavuştuk. Memlekete o kötülüğü hiç yapmamış olduk. Anamızdan doğmuş gibi tertemizdik. "Keşke hayatta karşılaşılan her sorun bu şekilde çözülebilse" diyor insan. Bu helalleşmeyi yeterli bulmayanlar, içlerindeki huzursuzluğu gidermek için helva dağıtıyor, kurban kesiyor, fakire sadaka verip, üst baş alıyorlar. Daha bir temiz olmak önemli!
İmarın barışı değil, planı olur! Planın olmadığı, uyulmadığı yerler, daha çok barışlara gebedir.
Hele bir sen, memleket gibiysen; Çekinme, çık sokaklara… Ciğerlerine çekmeye havasını, yüzün var nasıl olsa... Kaçma yağmurdan. Bilir seni! Tadını çıkar, ıslan doya doya. Bırak rüzgâr yalasın yüzünü; kızma hemen! Seni sevdiğinden… Kibir değil bu hissettiğin. Kaldır başını yürürken… Kavurmaz güneş, üşütmez boran; üzerinde hiçbir şey yokken… Onca af bekleyenin arasında sen! Bugün ölsen, musalla taşında son yolculuğu beklerken, imamın o meşhur sorusuna, civardaki ağaçların, börtü-böceğin, rüzgârın, hep bir ağızdan cevabını duyar gibiyim: "Helal Olsun!"
Babam öleli iki sene olmuş, annem rüyasını anlatıyordu. Yeşiller içinde oturmuş, para sayıyormuş rahmetli, sonra da "al bu senin" demiş. Annem gözleri yaşlı anlatıyor bu rüyayı. Başka bir akraba da buna benzer, iyi görmüş babamı. Bana hiç gözükmedi. Merak da etmiyorum. Babamın iyi olduğunu biliyorum. Ne vergi affı, ne imar barışı… Hiç birisine muhatap olmadı ki... Her zaman memleketle barışıktı zaten. Memleket gibiydi. Memleketin ta kendisiydi...