Sonradan öğrendiğin bilgiler, ilk öğrendiklerin kadar kalıcı olmuyor! Hele doğuştan getirdiklerin kadar hiç… 
Çocukken bizi hiç mutfağa sokmadı annem. Elimizi alıştırmadı hiç. Önümüze geleni yedik. Hep bekleyen olduk. Yorgana, battaniyeye bir nevresim bile geçirmemiştim. Onu da üniversite yılları ilk yurda gidişimde öğrendim. İnsan başa gelince yapıyor. Anneme nevresimi ben geçirdim dediğimde "nasıl yaptın kim bilir" der gibi kinayeli bir tebessümle karşılık verdi. Bir erkek çocuğunu böyle işlerle düşünemiyordu annem. Yatağı yorganı kaldırıp yerine koymak, sofrayı toplamak, odamızı temiz tutmak gibi suya sabuna dokunmayan basit işlerden başka bir şeye elimizi sürmezdik. Bir keresinde yüklüğe koyduğum yorganın ağız uçları dışarıda kalmış diye yediğim bir ton azarı bilirim. Annemin mutfağında, onun kanatları altında yaşarken mutfakta yumurta kırmışlığım sayılıdır. İzin vermez, karıştırmazdı.Böyle bir girişimi kendisine hakaret olarak sayar, üzülür, sitem ederdi.
Tuzla Piyade Okulu'nda hazırlık eğitimi alıyorduk. İki ay süren ağır eğitimler bizi hayli yormuştu. Bir sabah tüm tabur içtimada komutanımızı bekliyorduk. Ortada henüz komutan filan yoktu. Türkçeyi zar zor konuşan, ilkokulu bitirip bitirmediği belli olmayan bir eğitim onbaşısı başladı konuşmaya. Size anladığım kadarıyla demek istediğini aktarıyorum: "Komutan sabah tuvalet kontrolünde altıncı bölük tuvaletinin pis bırakıldığını görmüş. Şimdi size tuvaleti nasıl kullanmanız gerektiğini anlatacağım." Onbaşı, içtima alanına tebeşirle çizdiği tuvalet taşı şeklinin yanına bir de tas koymayı ihmal etmemişti. Derse hazırlıklı gelmiş bir öğretmen edasıyla konuşmaya devam etti: "Böyle oturcaksız, burdan tutacaksız, bu elinizle bunu, bununla da bunu…"
    Her birisi vatanın dört bir yanında yüce görevlere atanmış üniversite mezunu insanlar, Tuzla'da, rutin bir sabah içtimaında, ilkokul terk bir onbaşıdan tuvalet adabı öğreniyorduk. Hayat… Ne zaman, nerede, nasıl bir eğitimin bizi beklediğini bilmek mümkün mü?
*
Son günlerde okullarda temizlik görevlisi eksikliği var. Çalıştığım okulda da… Okul bin kişi. Az değil! Bin atlı bir orduyu yenmiş bir neslin evlatları, Allah'ın onlara doğuştan verdiği, zaman içerisinde de unutturduğu ve şu anda da büyük bir sorun haline gelen temizliğe erişemeyecek miydi?Oysa asıl sorun temizlik değil, kirletmemekti! 
Bu düşüncelerle girdiğim sınıflarda "hadi başlayalım" etiketi ile kolları sıvadık. Amacım farkındalık oluşturup, bilinç kazandırmaktı. Bu girişim,günümüz gençliğinin, sorumluluk ve öz bakım anlamında sergiledikleri refleksi de bizlere gösterdi. Bazı öğrencilerin sınıfa getirdiğim süpürge ve faraşa uzaydan gelen bir cisimmiş gibi baktığını ve anlamaya çalıştıklarını gördüm. İlk defa görüyor gibi olanlar uzak durup seyrettiler. Süpürgenin basit bir malzeme olduğunu, elektrik süpürgesine ya da akıllı robota benzemediğini anlamaları uzun sürmedi. Bu ilk şokun ardından uygulama yapan öğrencileri yapmayanlarla değiştirdim. Sıra onlara gelmişti. Bu aletleri ilk defa tuttukları her halinden belli olan öğrenciler basit ve hafif hareketlerle, işin üstesinden gelebileceklerini anladılar. Bir yandan hafta sonu kapanış töreninde en temiz sınıfa ödül verileceğini söyleyip heveslendirdim. Müdürümüze konuyu anlattım. Hoşuna gittiğini, kendilerinin de bu yönde düşündüklerini söylediler.
Dün tören yaptık. Törende bu konuda hiçbir açıklama yapılmadı. Bir müdür muavini kılık kıyafetle ilgili hatırlatma yaptı. Bir daha okul kıyafeti dışında giyim tarzına izin vermeyeceklerini aksi halde hareket edenlerin disipline sevk edileceğini söyledi. Birisinin anahtarlık ve cüzdan kaybettiğinden bahsettiler. Beden Eğitimi Öğretmeni öğrencilere komutları dinlemedikleri için kızdı. Tekrar hazır ol rahat çektirdi!
*
Bir gün gelecek, herkesin karşısına o Onbaşı çıkacak! Belki bugün, belki yarın… Ama çıkacak!