Şehrin tam ortasında, Büyük Cami'ye bakan, meşhur pastanenin yanındaki küçük bir dükkândı. Her gün yüzlerce kişinin gelip geçtiği, tabelasız, iddiasız dış cephesi ile neredeyse görünmemeye çalışan duruşuyla hizmet veriyordu. Ekmek arası tavuk, ciğer, köfte… Karşılığında aldığı üç beş kuruşu saymazsanız dükkân, aşevi gibiydi. Günün her saati sırada bekleyen birisi olurdu. Civar esnafın yevmiyeli çalışanları, karın doyurmak için mola veren ustalar, çıraklar, parayı denkleştirip sırasını bekleyen öğrenciler, Suriyeli çocuklar…

Mehmet Usta…

Onun da dükkân gibi iddiasız bir duruşu vardı. Boyu tezgâhın biraz üzerindeydi. Müşterilerinin mütevazılığını yansıtan üslubuyla sıradan, onlardan birisi gibiydi. Yaptığı işine olan saygısını görmek hiç zor değildi. Kurduğu cümleler hayatın akışını zorlamayacak cinsten, kısa, net ve anlaşılırdı. Lüzumsuz hiçbir şey konuşmaz, müşteriyi çok iyi anlar, istekleri bir kompüter edası ile aklında tutar ve sırayı hiç şaşırmazdı. Birçok müşterisinin, günün en keyifli anını yaşamakta olduğunu bilir ve bu tablonun mutlu bir sonla bitmesi için tüm ayrıntılara dikkat ederdi.

- İki yarım köfte, bir çeyrek ciğer, bir burnu kopuk tavuk…

- Ketçap, mayonez, soğan olsun mu?

Müşteri Mehmet Usta'yı, O da müşteriyi çok iyi bilirdi. Siparişlerin çoğu ezberlediği kişilerden olduğu için sözün sonunu beklemeden hazırlamaya koyulurdu bile… Dükkânın halkla ilişkileri, ARGE'si, garsonu, ustası, her şeyiydi o…Tüm bu işleri yaparken, en büyük desteği eşi sağlıyordu. İçerideki küçük mutfakta güvendiği, bildiği bir kadın elinin olduğunu düşündükçe rahatlıyor, yoğun işine daha bir şevkle sarılıyordu.

Dükkâna girdiğimde yan yana dört kişinin oturabildiği taburelerde bir öğrenciyle koltuk değnekli bir amca gördüm. Öğrenci ekmek arasını içeceksiz, kuru kuru yiyordu. Son lokmasını da zar zor yuttuktan sonra kalktı, elini cebine attı. Para beş lira eksikti. Mehmet Usta, bu durumu çok fazla yaşamışlığın tecrübesi ve bir sihirbaz çabukluğuyla halletti. Öğrenci çocuk ne olup bittiğini anlamak istercesine, ödeme sonunda elinde kalan beş liraya bakıyordu. Matematik bilgisinin, sonucu anlamaya yetmediği bir durumla karşı karşıyaydı. Paran fazlaymış bile dedi Usta… Bir Usta'nın asıl ustalığı buralarda saklıydı. Hissettirmemek! Tüm bu diyaloglar o kadar hızlı gerçekleşti ki, mutluluk arasının büyüsü hiç bozulmadı.

Nihayet dükkân tenhalaşmış, bir tek ben kalmıştım. Ustaya bir laf atıp konuşayım dedim. Herkesin ortak mevzusundan, hayat pahalılığından gireyim dedim. Cevap vermedi! Duymadı sanıp bir daha sordum. Yine cevap vermedi. O,sanki sırada sipariş var gibi döner kesmeye devam ediyordu. Hiç almadığı siparişin ketçabını, mayonezini, soğanını sormadan… Ben de yavaş yiyor, zamanı uzatıyordum. Merak etmiştim bu mesaiyi. Kime, neye bu hazırlık? Dört paket hazır olmuştu. Bana döndü. Cevap veremediğinin farkında olduğunu, kusura bakmamam üzerine bir şeyler söyledi. Sonra dükkânın dışında, kaldırım kenarındaki ağacın dibinde bekleyen, örtüsünden yüzü görünmeyen kadına işaret etti. Kadın yanındaki çocuğu gönderdi. Hazırladığı paketi çocuğa verdi. Biraz önce sorduğum soruya cevap vermeye başladı.

Evet abi, haklısın, hayat çok pahalı. Yetişemiyoruz fiyatlara. Ama yapacak bir şey yok! Bu tezgâh çalışacak. Bu devran dönecek! Bu her zaman böyle oldu, olmaya devam edecek. Zor olacak, kolay olacak ama olacak…

Evet! Burası sohbet edilecek bir dükkân değildi. Yine de bana büyük bir teveccüh gösterip birkaç cümle söylemişti. Bir soru daha soramazdım. Asıl merak ettiğim şu son dört porsiyonluk paketi… Hayatın nasıl oluştuğunu bir türlü anlayamadığımız döngüsüne dışarıdan bakan birisinden başkası değildim. Yabancı…

Birazdan hayatına mutluluk arası veren bir çocuk daha geldi. Matematiğin kurallarından habersiz, toplaması, çıkarması kötü bir çocuk. Her ihtimale karşı mahcup olmamak için parasını saymaya çalışıyordu gizlice. Emin olduktan sonra rahatladı ve tabureye oturdu.

Bir gün çarşıya yolunuz düşerse, şöhretli, meşhur, büyük pastanenin yanındaki küçük dönerciye uğrayın. Hayatına mutluluk arası vermiş ustalar, çıraklar, öğrencilerle yan yana oturun. Param yeter mi diye sakın düşünmeyin. Burada matematik, tek dişi kalmış bir derstir sadece!