O da benim gibiydi. İkimiz de memur çocuğuyduk…
Memur çocukları birbirine çok benzer. Ayırt etmekte güçlük çekmezsiniz. Aynı kazağı, aynı eldiveni, aynı ayakkabıyı giyer, aynı şeyleri yerler. Anne babaları da aynıdır ve hatta dedeleri de… Yüz yıllar öncesine dayanan bir geleneğin sarmalına tutunmuş ve bu yapıdan uzaklaşamayan örüntünündevamıdırlar sadece. Aralarındaki bu aynılık durumu onları toplum içerisinde huzurlu ve uyumlu kılar. Sorgusuz sualsiz kız alıp verirler aralarında; Yokuşa tutmazlar… Devlet adabını, erkânını bilen, soluyan neslin sağlığı, yine sonuçta devleti güçlü kılar.
Aramızdaki bu sayılabilen benzerlikler sadece dışarıdan görülebilenlerdi.Mahallemiz farklıydı. Ortak arkadaşımız olan Nazım'ı ara sıra görmeye gelirdi. Tanışmamız da onun sayesinde oldu.O da Nazım gibi oyunlarımıza katılmaya istekli değildi. İkisi de bir top peşine koşmanın anlamsızlığını keşfetmiş, bizi uzaktan izlemeyi yeğliyorlardı. Ortaokul yılları aldığım yaraları kapatmaya çalışıyordum. Anarşi dönemi en çok bize tesir etmiş, eğitimden çok da fazla nasiplenememiştik. 12 Eylül sonrası, lise süresince bu açıkları kapatmayaçabaladım. Lise 3 Biyoloji dersinin zor olacağı söyleniyordu. Ortaokul geçmişimdeki kadife ceketli fenci 'den de bir şey almak mümkün olmamıştı. Başımın çaresine bakacaktım bir şekilde. Karşımda hemen tüm dersleri on numara olan birisi vardı. Ümit benden bir sene öndeydi. Açıklarımı kapatmak ve bu zor dersi dert olmaktan çıkarmak için biyoloji defterini istedim. Ertesi hafta mahallemize gelirken yanında getirdiği defteri bana verdi. Ayaküstü göz attığımda bunun bir defterden çok kitaba benzediğini fark ettim. Defter gizli hazinenin yerini gösteren bir harita niteliği de taşıyordu. El yazısı, şekiller, grafikler, örnekler… Hepsi düzenli, muntazamdı. Bu defteri harfi harfine takip et, çalış, ezberle hatta… Sonra git bir hastanede ameliyata gir! Hiç abartmıyorum, o zamana dek böylesi anlaşılır dolu bir defteri bırak, kitap bile görmemiştim.
Nihayet eylül gelmiş, okul başlamıştı. Sabırsızlıkla beklediğim biyoloji dersleri de… Nursel Hoca kitap gibi hocaydı. Şahsına münhasır bir yapısı ve espri anlayışı vardı. Değerlerinden tavizde bulunmayan, öğrenciyi iyi bilen, kaşından gözünden olanı biteni fark eden, külyutmaz bir hocaydı. Olsun, ben hazırdım! Vız gelirdi gerisi. Bendeki Ümit kitabını bilen yoktu. İlk konuları şimdiden ezberlemiştim. Hocanın dersteki anlık sorularına hiç düşünmeden parmak kaldırıyordum. İlk sınavdan da yüksek not almayı başarmış, hocanın gözüne iyice girmiştim. Fakat Nursel Hoca vaziyetimi, edebiyat bölümü çatısında anlayamıyor, performansımın sınırlarını farklı sorgulamalarla kaşıyordu. Bir seferinde çok zor bir soru sordu. Onu da hemen cevaplayınca durdu… Uzun uzun gözlerime baktı, düşündü. Sonra bir dedektifin cinayet suçlusunu bulması gibi, parmağını bana uzattı:
- Getir o Ümit'in defterini!
Yakalanmıştım. Hem de suçüstü! Bu kadar fazla bilmemeliydim. Çok ileri gitmiş,ölçüyü kaçırmıştım. Bu kadarı da küstahlıktı… Doktor olmaya niyetlenmiştim sanki? Nedir bu görmemişlik! Sen, edebiyat bölümünden, çapı çerçevesi belli bir öğrencisin! Şimdi hâd bilme zamanıydı. Bu işi de okulda en iyi yapacak öğretmen karşımdaydı: Nursel Hoca…
Yanımda olmadığını söyledim. Sonraki derse getirmemi söyledi. Onun kafasında da taşlar yerine oturmuş, rahatlamıştı. Ders boyunca beni süzdü, dik dik baktı. Kendimi suçlu gibi hissediyordum. Ümit'in Kitabı'nın suç aleti olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Bir yandan merak ettiğim bir konu da, kimsenin haberi olmayan bu mevzuyu hocanın nasıl bildiğiydi.
Nihayet suç aletini teslim etme zamanı gelmişti. Hocaya defteri uzattım. Cinayeti çözmüş başarılı komiser edasıyla defteri aldı benden. Sonra devam etti: "Git bu defteri fen bölümü öğrencilerinden birisine ver. Bu saatten sonra sana anca sınıf geçirir." Tamam dedim. Sonra o merak ettiğim soruyu, bu durumu nasıl fark ettiğini sordum. O da, o soruyu geçen sene fen sınıflarında bir tek Ümit'in bildiğini ve bunu unutmadığını söyledi.
Doğru söyledi hoca. Sonra herkes kendi mecrasını buldu. Ümit doktor, ben öğretmen oldum. Nursel Hoca da öğrencilerine doğruları ve gerçekleri anlatmaya devam etti. Hayatta kendimi en sağlam hissettiğim yıl, o yıldı. Ümit Kitabı'nın elimin altında olduğu yıl!