Geçtiğimiz hafta basında, uluslararası arenada Siyonist bakış açısıyla kullanılan kelime ve kavramlara karşı alternatif sözlük geliştirmek için Filistin Akademik Düşünce Platformu adıyla inisiyatif oluşturulduğuna dair bir haber yer aldı. Platform başkanı Prof. Hasan Yücel Başdemir, bir grup akademisyenin yaptığı bu çalışmanın amacını, "7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de yaşanan katliamın şahitleri olarak, unutulan soykırımın tekrarlanacağı gerçeği ile Filistin konusunda bir hafıza oluşturmak" şeklinde izah etti. 
Aralarında Hitit Üniversitesinin değerli akademisyenlerinden Prof. Dr. Metin Uçar'ın da bulunduğu platform tarafından hazırlığıyapılan ve 2025 yılında basılacağı belirtilen Filistin Sözlüğü, yaklaşık 600 maddeyi kapsamakta olup, yerleşimci, güvenlik duvarı gibi Siyonist kavramsallaştırmalardaki tuzaklara dikkat çekiyormuş.
7 Ekim 2023'ten bu yana dünyanın tüm vicdanlı insanları, kitlesel tepkilerini ortaya koydukları halde Siyonist emperyalizme hiçbir şekilde geri adım attırılamamış olması, ancak Siyonizmin kültürel istilası ile açıklanabilir olduğu için, adı geçen platform, hakikaten çok önemli bir konuya parmak basmış. İsrail penceresinden bakılarak belirlenmiş olan politik kavramların doğru biçimde anlamlandırılarak, zihinlerdeki Siyonist işgal kaldırılmadığı sürece fiili işgalin devam etmesi işin tabiatı gereğidir.
Zira işgal, kelime ve kavramlarımızın değiştirilmesi ya da içlerinin boşaltılması ile önce zihinlerde başlıyor.Ardından fiili işgale uğradığımızda her şey için geç kalmış oluyoruz, ziraartık düşmanla aramıza içimizdeki devşirmeler, mankurtlar giriyor, düşmanla dövüşebilmek için önce bu mankurtları, bu devşirmeleri aramızdan çıkartmamız gerekiyor ama bu, hiç de öyle kolay olmuyor. Birçok İslam ülkesindeki bitmek bilmeyen iç savaşların temelinde yatan bu zihinsel işgaldir desek, konuyu abartmış olmayız. O yüzden fiili işgali sona erdirmek, daha doğrusu fiili işgale uğramamak için öncelik lezihinlerimizin işgali demek olan kelime ve kavramlarımızı işgalden kurtarmamız gerekiyor. 
Daha öncesinde o kadar yaygın mıydı bilmiyorum ama Suriye'de İŞİD'in ortaya çıkmasıyla birlikte sıkça işitmeye başladığımız cihatçı kelimesini ele alalım mesela. 1980'li yıllar boyunca Afgan halkı Sovyetlerle savaşırken, kendilerine mücahitler denilirdi, mücahit gruplar, mücahit liderler vs. ABD'nin çıkarına olan savaşta mücahit olan Afgan halkı, silahlar ABD'ye çevrilince bir anda cihatçılığa terfi ettiler. Suriye'de 2012 yılında rejim muhalifi gruplar, Baas diktatörlüğünü yıkılmanın eşiğine getirdiklerinde bir anda ortaya çıkan İŞİD'le birlikte bütün muhalifler, cihatçı olarak yaftalanmaya başlandı. İŞİD için terörist ya da katil demek yeterli iken, İslam'ın en temel kavramlarından birisi olan cihad ve mücahid yerine cihatçıgibi bir kelime uydurulmasının nedeni, Müslümanlarla ilgili olarak terörist algısı oluşturmaktı.
Bu durum, tanımlama üstünlüğünü elinde bulunduran Batılı emperyalizmin psikolojik savaş tekniği olup, bu şekilde dünya kamuoyuna, Batılılara benzemeyen bütün Müslümanlar kafa kesen teröristler olarak tanıtıldı, sonrasında da bu teröristlere (!) karşı yapılan her türlü devlet terörü meşru sayıldı. Kamuoyunu bu duruma hazırladıktan sonra artık mesela, İsrail'in yaptığı gibi bir mülteci çadırına iki tonluk bomba atabilir ve masum çocukları, kadınları yakabilirsiniz. O bölgede bir Hamas teröristinin (!) tespit edildiğini söylemeniz yeterlidir, konunun kapanması için. Arkasından "terörizmle savaşırken ne yazık ki, siviller de zarar görebiliyor ve bu durum bizi üzüyor" diye vicdan bile kasabilirsiniz. 
Bir başka örnek, İsrail'in her bir ferdi azılı ve ahlaksız katillerden oluşan ordusunun adı İDF, yani İsrail Savunma Kuvvetleri'dir. Hastaneleri, ibadethaneleri, okulları, insanların ekmek kuyruğunda beklediği fırınları hedef gözeterek bombalayan, yardım kamyonundan kaptığı bir torba unu, günlerdir açlık çeken çocuklarına götüren bir babayı keskin nişancı kurşunuyla katleden, küvözdeki bebekleri bile zevkle öldüren cani sürüsü neyi savunuyor acaba? Savunma, insanın canını, malını, çoluk çocuğunu, şeref ve haysiyetini, saldırganlara karşı korumak için yapılan bir kutlu eylemin adıdır. Bir halkı yüzyıllardır yaşadıkları topraklarından sürmek için kitlesel katliamlar yapmaknasıl savunma olarak görülebilir? 
Onları kendilerine verdikleri adla çağırdığımız anda zokayı yuttuk demektir. Terörist, ya da katil olarak bahsetmeli, hiç değilse daha nötr olarak İsrail ordusu demeliyiz ama asla savunma kuvveti olarak adlandırmamalıyız. Çoğu kez hafife aldığımız bu gibi şeyler, dilimizin alışmaması ve öfkemizin diri kalması açısından hayati derecede önemlidir. "Diline dikkat et düşüncelerin olur, düşüncelerine dikkat et davranışların olur, davranışlarına dikkat et alışkanlıkların olur, alışkanlıklarına dikkat et kaderin olur" denilmesi bundandır. 
Metin Uçar Hoca'nın kitaptan bahsederken örnek verdiği yerleşimci kelimesi de böyledir, Silahla, topla tüfekle başkasına ait bir toprağı gasp ederek oraya çöreklenen insana yerleşimci denilmez.Siyonist hırsızlar, Filistinlilerin evlerini havaya uçurarak, binlerce yıllık o güzelim zeytin ağaçlarını keserek, yakarak bu topraklara el koyuyor, sonra da dünyanın orasından burasından getirdiği haydutları iskan ederek, adlarını da yerleşimci koyuyor. Böyle bir şey olabilir mi? Ama oldu işte. İsrail buna dünyanın önce kulaklarını alıştırdı, sonra dillerini, sonra da zihinlerini.Netice ise Filistinlilerin kaderi oldu.
Başkasının toprağına çöreklenen bir kişi işgalcidir, istilacıdır, gaspçıdır, hırsızdır, hayduttur ve daha birçok şeydir ama asla ve kat'a yerleşimci değildir. Kitapta, zihinlerimizi hiç farkında olmadan fiili işgale hazırlayan bu ve benzeri yüzlerce kelime ve kavram olduğu kesin. Emeği geçen herkese şimdiden teşekkür ediyor ve kitabı bir an önce elimize almayı sabırsızlıkla bekliyoruz.