Kıymetli okurlar,
Son günlerin en çok dikkat çeken, yerelde - genelde ve sosyal medyada yer bulan Çorum Belediye Başkanı Sayın H. İbrahim Aşğın Bey'in pazar alanlarını denetimi oldu. Vatandaş olarak hepimizi ilgilendirdiği için bu veya diğer alanlarda (sığıra izmariti gibi) bu tür uygulamaları görmek mutlu etti. Temennimiz bugünlerden yarınlara daim olmasıdır.
Sayın başkanı 2001'den beri tanırım. Oturduğum daireyi de 2005'te kendilerinden aldım. 20 yıldır komşuluk hukukumuz devam ediyor. Diğer taraftan geçmişte kurs merkezi denetimleri kapsamında kurumunu zaman zaman denetime gittim. İnsani ilişkileri, mütevazılığı, işini en iyi yapmaya çalışması, siyasi gücü olduğunda denetimlerde onu hissettirmemesi o günlerden beri takdire şayandır. Temiz bir aile yapısına sahiptir. Diğer taraftan da makamı yükselince değişmeyen vefalı bir yapısı vardır. Eski bir büyüğüne aynen 'abi' diye hitap etmesi veya bir programda amirlerinin yanında onunla ilgili iki cümle ile sohbet etmesi, takdir etmesi şeddeli güzeldir Olması gerekende budur. (Bu arada bu şehirde yaşayan seçmeniz, yeri gelince dostça eleştirme hakkımızda bâkidir)
Yıllardır köşe yazarı ve farklı bir memur tipi olarak gözlemim o dur ki, Sayın Başkan her kesimle diyalog kurabilen, gönüllere girmeyi başarabilen bir insandır. Bu bağlamda,  ''Partisini sevmiyorum ama başkan beni görünce samimi hal hatır sordu. Ayrım yapmadı. Bende seçimlerde oyumu ona verdim'' diyen arkadaşlara rastladım. Hz Ali ''İnsanlarla öyle geçininiz ki, ölümünüzden sonra düşmanlarınız bile ağlasın'' der. Dost zaten ağlar önemli olan düşmanları (sevmeyenleri) ağlatabilmektedir hüner. Bazen ansızın biri vefat ettiğinde 'sevmiyordum ama yine de üzüldüm' deriz.
Geçmişte Osmancık'ta bakkallık, kestanecilik, pazarda sebzecilik yapmış biri olarak gündemde olan mahalle pazarları hakkında belki bir nokta katkımız olur niyetiyle bir makale yazma sorumluluğunu hissettim.
Her mesleğin zor yönü mutlaka vardır. Hele hele akan kokan türü sebze meyve işiyle meşguliyet içinde olanların işi kolay değildir. Biz vatandaş olarak bir kilo üzüm, domates alacak olsak inanın kasanın altını üstüne çeviririz. Bu nedenle bazı sebze ve meyveler için seçme hakkı verilmemesine saygı duyuyorum. Ancak tezgâhların ön tarafına güzellerini koyup, göze hoş gelecek görüntü sağlayıp, fiyatını da biraz daha az gösterip (maalesef ülke genelinde) vatandaşa verirken arka taraftan çürükleri doldurmak asla uygun değildir. Haktır, hukuktur, vebaldir. Parayı getirir ama bereketi götürür. Lakin buna çoğu zaman şahit oluruz. Hele birde poşetin ağzı düğümlendiyse bakamayız. Ama eve gelip poşeti hatun açınca ''Bunu alırken hiç mi bakmadın, içinde bir tane sağlam yok'' diye fırçaya maruz kalırız.
Peygamberimiz bir pazara uğrar. Buğday çuvallarda duruyor. Bir buğday çuvalının içine elini sokar. Bakar ki altı ıslak. Bunun üzerine ''Bizi aldatan bizden değildir'' der. Bu ağır uyarı kıyamete kadar geçerlidir. Bizden değilse kimden olacağını -her meslek grubunda- bunu bilinçli yapanlar düşünmelidir. 
Anladığım kadarıyla sayın başkan da ''Kaça satarsanız satın ama vatandaş ne aldığını bilerek alsın'' diyor. Maalesef her sektörde bu güven meselesi ülkemizin kanayan bir yarasıdır. Bu yara yüzünden işini hakkı ile yapmaya çalışanlar da zaman zaman sıkıntı çekmektedir. Bu da üzücüdür.
Diğer taraftan etikete yarım kg yazılarak göz yanıltmasına vesile olunması da uygun değildir. Biz okumuş insanlar bile çoğu zaman bu yanılgıya düşüyoruz, aldığımızı utanıp geri bırakamıyoruz. Hele okuması yazması tam olmayanlar veya yaşlılar daha çok yanılırlar. 
Bazen de fiyatlar düştüğü zaman örneğin yarım kilo limon istiyorsunuz, ''yarım kilo satmıyoruz' deyip poşeti direk geri boşaltıyorlar. Bunun üzerine 'yarım kilo ver ama bir kilo parası -veya az fazla-  al. Ben tek kişiyim, çürüyüp çöpe gidecek' dediğinizde değişen bir şey olmadığı gibi birde fırça yiyorsunuz. Ben kendi adıma bunu birkaç defa yaşadım.
Geçmişte Osmancık eski Belediye Başkanı merhum Avni Kılıç pazardan hasta bir yakınına muz almaya gider. Ama pazarcı ''domates, salatalık almayana muz yok'' der vermez. Avni Hoca başkan olunca bu durum tekrar yaşanır. Başkan da konuya özel olarak eğilir. Belediye adına Antalya'dan sebze meyve getirip satmaya başlar.  Sonra düzene girince geri çeker.
Geçmiş yıllarda Osmancık'ta bayram öncesi toptan, parenken de satan sebzeci, bir kamyon mal getirir. Başkasında domates yoktur. Kiloya toptan 16 TL yazar. Manav teyzeoğlu 10 kasa domates ister. ''Kabak almayana domates yok'' der, yüzüne bile bakmaz. Teyzeoğlu, Çorum'dan bir arkadaşını arar. 
- Bilader, ne yapıyorsun?
- Antalya'dan geldim, kamyonu garaja çektim, dinleniyorum
- Arabanda neler var?
- Domates, patlıcan, salatalık
- Hepsine üst üste iste 
- Kilosu 7, 5 TL
- İyi bir şey söyle
- Tamam, sana son 6,5 TL olsun
- Tamam, çek arabayı Osmancık'a 
Osmancık'a manavın önüne kamyonu çektirir. İki üç tane terazi ayarlar. 4 kilo domates 50 TL bağırmaya başlar. Millet sıraya girer. Yetişemezler. Müşteri kendi doldurur. Çünkü başka yerde 20 TL'den satılmaktadır. Orada bir kamyon sebzeyi bitirir. Poşetlere parayı basar. Hem vatandaş hem de kendi kazanır. Sonra ''Kabak almayana domates yok'' diyen sebzeci gelir. ''Ocağıma suyu döktün. Anamı ağlattın. Bir daha asla seninle cebelleşmem, akşama kadar bir kilo satamadım'' Der.
Bakkalımız vardı. Bir komşu makarna aldı. İçinden kurt çıkmış. Dedi ''böyle böyle'' bende cahilim, (komşu diye) 'kökü bir paket makarna daha yeni aldık toptancıdan, biz paketlemedik ya' dedim. Bunun üzerine zabıtaya gider. Denetime geldiler. 80 paket makarnayı aldılar birde ceza yazdılar. Cahilliğimizin bedelini ödedik. O nedenle anladık ki, esnaf olalım, memur olalım amir olalım önce Allah'la sonra devletle asla cebelleşilmez. İkisinde de kaybedenlerden oluruz.
Özeti: Hangi işi yaparsak yapalım, işimizi en iyi yapmaya helalinden kazanmaya çalışmak lazımdır. Amacımız gerek hizmet verenler gerekse hizmet alanlar olarak memnuniyeti artırmak olmalıdır. Hepimiz bir şekilde birbirimize emanetiz. Şöyle ki, çocuk anne rahmine düşünce anneye emanet, doğunca aileye emanet, apartmanda yönetime emanet, sokağa - pazara adımını attığında (maddi- manevi, kaza, afet güvenliği vb.) şehrül emine emanettir. Bu bağlamda; naçizane önerim:
* Tezgâhların önünde bir numara olması. Teşekkür veya şikâyet söz konusu olduğunda esnafla muhatap olmadan bu numaranın kullanılması. 
* Merkezi yerde sabit sebze meyve pazarı kurulması. (Ankara - Ulus pazarı gibi)
* Ücret öderken sebze meyve üzerine para konmaması, hijyen açısından önemlidir. 
* Pazar çıkışına terazi konulması. Sui zannı önler.
Dedi:   Haram helal ver Allah'ım. Bu kulun yer Allah'ım
Dedim: Sakın ola deme bunu, zor kazanıyorum, tutar ahım