İslam dini her alanda olduğu gibi çocuk terbiyesi ve eğitimi konusunda da sorumluluktan kurtularak mutluluğu yakalaya bilmenin yollarını da sistemli bir şekilde göstermiştir.
Toplumların huzur ve refahı önemli ölçüde iktisadi güce ve ahlaki değerlere sahip olmaya bağlıdır. Eğer ilim, teknoloji, iktisat sağlam bir inanç ve ahlak temelleri üzerine kurularak iyi değerlendirilebilirse, aynı anda manevi doyuma da ulaşılabilir ve de mutluluğu yakalamak mümkün olur. Aksi ise aynen tek kanatlı bir kuşa benzer. Bunun teminatı da, üzerlerimize düşen sorumlulukları yerine getirerek, gelecek nesillerimizin ahlak ve inanç temellerini sağlam atmamıza bağlıdır. Nesillerin iyi yetişmesinde en önemli etken ve faktör aile ve sorumluluk sahibi kimselerdir. Bu konular da sûni gündemler yerine, kalıcı çözümler üreterek imkânlar sağlamak sorumluluk sahibi kimselerin birinci öncelikleri olduğu gibi tek kanatlı bir küşada benzememektir. Tanınan imkânları ve de fırsatları en iyi bir şekilde değerlendirememek ise bir acziyettir. Gelecek nesiller için en iyi imkânları sağlayamayan toplumların bu sömürge düzenin de, sorumlulukları altında olanları koruyabilmeleri ve uzun süreli ayakta kalmaları ne kadar imkân dâhilinde dir. Gençliğimizin en iyi bir şekilde yetişebilmeleri için aile, çevre ve eğitim ne kadar önemli ise onların en iyi bir şekilde yetiştirilmeleri konusunda, ellerin de imkân bulunanlar ve de imkân verilenlerde aynı derecede sorumluluk sahibidirler. Şehrimizin, ülkemizin imarı ne kadar önemli ise bilhassa genç nesillerimizin gönüllerinin imarı ve imkânlar sağlanması da o kadar önemlidir. Doğumu, büyütülmesi, yetiştirilmesi ve eğitimi en uzun olan varlık insandır. Çocuğun eğitilip terbiye edilmesinde en etkili kurum ailedir. Ellerin de imkânlar bulunanların sağlayacakları katkılar ise bağlantılı olarak akabinde gelir. Eğitim ve terbiye değerlerimiz, nesilden nesile aktarılarak, benliğimizin korunmasında en etkili unsurlardır. Kur'an'ı Kerim'de ve Peygamberimizden bu tarafa gelen uygulamalarda aile bağlarının kuvvetlendirilmesine büyük önem verilmiştir. Sıkça Peygamberimizin örnek alınması vurgulanırken bazen ayetlerle bazen de Lokman (as) gibi değerlerimizin dili ile mesajlar verilmiştir; "(Lokman:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (kıyamet günü, senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır" "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir." "İnsanlardan yüzünü (diğer tarafa) çevirme! Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenen kimseleri sevmez." (Lokman 16- 17- 18) "Onlara gelin "Allah´ın indirdiğine uyun" dendiğinde: Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan, onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse demi?" (Lokman 21) Ondan dolayıdır ki Kur'an birçok ayette siz hiç düşünmezmisiniz? Çevrenize dikkatle bakmaz mısınız? Akletmezmisiniz? Diye bizleri araştırmaya ve düşünmeye sevk ederken aynı zamanda da sorumluluklarımızı yerine getirme konusunda uyarıda bulunur. "Kim ibadetlerinde, ihlâs sahibi olarak kendini samimiyetle, Allah' ın iradesine teslim ederse, muhakkak ki o, en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a dayanır" "Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah'ın vâ'di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın" (Lokman 22 - 33)
Bazen aynı evde, aynı ortamda aynı terbiyeyi aldıkları halde aynı kardeşlerin, farklı karakter yapılarına, farklı ahlaki mizaçlara ve farklı düşünce yapılarına sahip olduklarına da şahit oluyoruz. Tarih boyunca bunun örnekleri de çoktur. Maide sur. 27-29'da Hz. Âdem'in iki oğlundan bahsedilerek (Habil ve Kabil) "Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), 'Andolsun seni öldüreceğim' dedi. Diğeri de 'Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder' dedi. Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." Demişti. Hz. Âdem'in çocuklarının aynı terbiyeyi almasına rağmen Kabil'in bu terbiyeden nasiplenmeyerek, nefsine yenik düştüğünü ve şeytanına uyarak kardeşini öldürdüğünü görmekteyiz. Bizler üzerimize düşeni en güzel bir şekilde yapmakla mükellefiz. Tedbir bizlerden takdir ise Yüce Mevla'mızdandır. Ağaç yaşken bükülür misali, çocuk telkine oldukça müsaittir. Hayra da, şerre de meyilli olan bir yaradılışa (fıtrata) sahiptir. Günümüzde aile kapalı bir kutu olmaktan çıkmıştır. Çocuğun etkilenebileceği ve ahlâkî değerlerini alt üst edecek teknolojik (internet gibi) araçlar yaygınlaşmıştır. "Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun" (Tahrim 6) Ayetinin muhatapları olarak, okul, aile, çevre ve sorumluluk sahibi kimselerin sunmuş oldukları imkânlar ile çocuklarımızı dini, ahlaki değerlerle mücehhez olarak yetiştirerek zararlı cereyanlardan ve kişilerden koruyabiliriz. Eğitim bir toplum işidir. Aileyi toplum dışında düşünmek ve tutmak ise mümkün değildir. Ondan dolayıdır ki sorumluluklarımızı bil hakkın yerine getirmekle mükellefiz.
Daha emin yarınlara kavuşmamız; akıl ve ruh sağlığı yerinde, güzel ahlaki değerlerle bezenmiş inanç değerlerine sahip, sorumluluğunun bilincinde olan nesiller yetiştirmemize bağlıdır. O zaman yarınlarımıza daha bir güvenle bakabilir ve de emin olabiliriz.