Coğrafyada beşerî ve fiziki olarak ifade edebileceğimiz yerler vardır; ülkeler, şehirler, bölgeler, dağlar, nehirler vb. Ancak siyasi coğrafya açısından bir tanımlama yapıldığında ifade etmek istediğimiz alanlar netleşir ve büyük fotoğraf ortaya çıkar. Bunun hem en güzel hem de en trajik örneklerini Balkanlar'da görebiliyoruz.
Bu yazımızda Kuzey Makedonya'dan bahsedeceğiz. Kuzey Makedonya neresidir? Bu soru dahi başlı başına tarihsel ve coğrafi olarak ayrı dönemleri kapsayan ilginç cevapları içerir. Tarihe, Osmanlı öncesinden baktığımızda Makedonya dediğimiz ülke bugünkü Yunanistan, Bulgaristan, Kosova ve hatta bir miktar Sırbistan'ı kapsayan coğrafyadan oluşur. Literatürde Pirin, Vardar ve Ege Makedonyası olarak coğrafi setler sunuluyor. Bu açıdan izah edildiğinde bir ülkeden ziyade bir bölgeden bahsetmiş oluruz. Ancak ülke olarak Makedonya'dan bahsedecek olursak bugünkü anlamıyla tarihi bölgesine göre sadece %38'lik bir alanı ifade etmiş oluruz. Yani Vardar Makedonyası!
Siyasi coğrafya olarak Makedonya ise, 30 yılda 4 defa isim değiştirmek zorunda kalan bir ülke. Tabi bu değişiklik ve tartışma sadece ismi üzerinde değil, bayrağı, ulusal kahramanı, alfabesi gibi birçok parametrede halen devam etmekte. Çünkü bölge olan Makedonya'yı ifade ederken yazdıklarımız aslında bu tartışmaların da kaynağıdır. Bugün Yunanistan, Ege Makedonyası tanımlamasıyla Büyük İskender'in Yunan asıllı olduğunu ve Makedonyalı İskender derken aslında Yunanistan topraklarına ait bir figürün kullanıldığını iddia ediyor. Aynı şekilde Makedonya bayrağında yer alan Helen güneşinin yine Yunan Helenizm'ine ait olduğundan hareketle bu figürü başka bir ülkenin kullanmasının meşru olmadığını uluslararası mecralarda tartışıyor; şiddetle karşı çıkıyor.
Bu iddialar Makedonya'nın AB üyelik sürecinde önünde engel olarak duruyor. AB Müktesebatına göre yeni üye olacak devletin üye olabilmesi için, üye devletlerin oybirliğiyle karar alması gerekiyor. Hal böyle olunca AB üyesi olan Yunanistan, Makedonya'ya kısmen istediğini yaptırıyor. Hatta daha ileri giderek bunu bir mit haline getirmek suretiyle milliyetçi politikalarında sürekli olarak kullanıyor. Son olarak bu çerçevede Makedonya'nın kendi topraklarında olduğunu, Makedon devletinin ise ancak kendilerinin kuzeyinde yer alan bölümde olabileceğini açıklamışlardı. Bunun üzerine Makedonya devleti kendi ismini "Kuzey Makedonya" olarak tescil ettirdi ve şimdilik bu konu kapanmış oldu.
Konuyla ilgili Üsküp doğumlu sinema ve tiyatro sanatçısı Ertan Saban bir röportajında, "…Adı zaten Yugoslavya'ydı ya Güney Islavya demek. Makedonya da Yugoslavya'nın en güneyinde olan bir ülkeydi. Güneyin de güneyiydi. Dibin dibi. Şimdi adı Kuzey Makedonya. Yunan da kabul etti bunu Makedon da kabul etti.
Babam susan biridir genellikle dalmış bir ara... Karateci, uzak doğucu falan... Susuyor adam, boş konuşmayan biri...
Dedim 'Bir şey düşünüyorsun' güldü dedi ki: 'Evet. Ben Yugoslavya'da doğdum. Üsküp'te. Sonra Firom'da seni yaptım. Sonra Makedonya'da hayatım devam etti. Şimdi Kuzey Makedonya'da yaşıyorum. Yerimden kımıldamadan 4 ülke değiştirdim.' söyledikleri meselenin izahı açısında çok net bir örnektir.
Bir başka tartışma ise Yunanistan'dan fırsat kaldıkça kullanılan Pirin Makedonyası tanımıyla Bulgaristan'ın argümanlarını karşılıyor. Bulgaristan, özellikle I.Balkan Savaşı sonrası elde ettiği Makedonya topraklarını işaret ederek aslında Makedonya bölgesinin kendisine ait olduğunu savunuyor. Büyük Bulgaristan hayaliyle Pirin Makedonyası bir "kızıl elma" olarak Bulgar milliyetçiliğinin hayallerini süslemeye devam ediyor.
Yunanistan ve Bulgaristan tarihsel romantizmi bu kadar dinamik kullanıyorken biz neredeyiz? Meseleye biraz da Türk-İslâm tarihi perspektifinden bakalım. Tabi konudan kopmamak adına bunu iki örnekle sunalım.
Birincisi; Peçenek, Oğuz ve Kıpçak birlikleri çeşitli dönemlerde Balkanlar'a gelmişlerdi. Hatta Oğuzlar, Kumanlardan kaçarak Bizans'a sığınmışlardı. Bizans yönetimi ise siyasi bir manevrayla kendisine sığınanları ayrıştırmış ve hem Balkanlar'a hem de Anadolu'nun ücra yerlerine yerleştirmişti. Ayrıca 9.yüzyıl sonlarında, Theophilactus zamanında 14.000 kişilik Türk topluluğunun Vardar ile Struma arasına yerleştiği biliniyordu. Aynı zamanda Peçeneklere yenilip Bizans'a sığınan Oğuzların bir kısmının da Yukarı Vardar'a yerleştiği birçok kaynakta karşımıza çıkıyor.
Buralara yerleşenlerden kurulu 15.000 kişilik birliğin Bizans saflarında Malazgirt'e geldiği, savaş sırasında Sultan Alparslan'ın safına geçtiği tarihi malumatımızdır. İşte bize sürekli masalımsı bir anlatımla aktarılan olayın tarihteki serüveni bu şekilde cereyan etmiştir. Durumun bir diğer önemli tarafı ise Bizans ordusuna katılıp Malazgirt'e gelenler, ailelerini Vardar bölgesinde bıraktıkları gerçeğidir.
İkinci örneğe baktığımızda, yine Moğollardan kaçan Kumanların 1222-1254 yıllarında Makedonya'nın kuzeyine yerleştiğini görüyoruz. Üsküp'ün kuzeyinde yer alan en önemli şehirlerinden Kumanovo ismi buradan gelmektedir ve bugün aynı isimle yine Türk köylerinin bulunduğu bir şehir olarak varlığını sürdürmektedir.
Adı bugün Kuzey Makedonya olan güzel ülkeden I.Balkan Savaşı sonrası başlamak suretiyle milyonlarca Müslüman soydaşımız göç etmek zorunda kaldı. Özellikle 1950'li yıllar itibariyle esasen Arnavut olan ancak Türkiye'ye göç etmek için kendisini Türk olarak tanıtan yüzbinlerce insanımız hicret etmek zorunda kaldılar. Bugün 2 milyon küsur nüfusa sahip Makedonya'dan 1 milyona yakın soydaşımız Türkiye'ye sürgün edildi.
Bizim için Balkanlar'ın kaybedilmesi kabul edilemezken, çekildikten sonra nöbet tutanları koruyamaz hale gelmek ne kadar acıysa, bugün geçmişin yaralarını sarmak bir o kadar görev olarak, sınav kâğıdı olarak karşımızda/önümüzde duruyor. Neredeyse %50 oranında Makedonya topraklarında insan bakiyemiz olacakken bugün maalesef %3-4 ile sadece nicelik bir veri olarak lanse ediliyor.
Kosova Savaşı'nın hemen akabinde Makedonya'daki Arnavutlarla yaşanan iç savaş sonrası bir anlaşma imzalandı: Ohri Çerçeve Antlaşması. Anlaşmaya göre etnik olarak "azınlıkta" bulunan milletlerin, bulundukları bölgelerde nüfusa oranları %20 ve üzerinde ise ilgili etnik gruba o bölgede/belediyede çeşitli anayasal haklar verilecekti. Bu haklar yazışmalarda, resmi işlemlerde, yer yön isimlerinde, belediye tabelalarında vb. anadil kullanmaktan, okullarda etnik dilde eğitim almaya kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktaydı.
Güncelliğini koruyan Ohri Çerçeve Antlaşmasıyla birlikte yeni bir girişim de kaçınılmaz oldu. AB üyelik süreciyle ilgili Makedon hükümeti siyasi sorunları çözmeye başladı. Bu çerçevede 1950'li yıllar itibariyle sürgün ettiği soydaşlarımızın haklarını iade etme süreci başladı. Belki tersine göç, sürgünden çok daha zor bir süreci kapsayacak ancak yukarıda ifade ettiğimiz nüfusa oranlama neticesinde bu topraklara geri dönülürse karşılıklı çok ciddi kazanımlar hem Makedonya'yı hem de Türkiye'yi beklemektedir.
Yeri gelmişken belirtmeliyim ki bendeniz naçizane bir tez yazmaya başladım. Konusu, "Kuzey Makedonya'da Boşalan Türk Köylerinin Jeopolitik Önemi ve Yeniden Nüfuslandırılması" üst başlığını taşıyor. Tez konum yukarıdaki bilgilerin tüm serüvenini kapsamakla birlikte bugün özellikle Makedonya'nın doğu-güneydoğu bölgelerindeki metruk Türk köylerinin yeniden şenlendirilmesini amaçlamaktadır.
Konuyla ilgili yazımızı okuyan herkesten bilgi, belge, kaynak, öneri istirham ediyorum.
Vesselam.