Acımız büyük, üzüntülüyüz, yüreklerimiz yanıyor, ama bir o kadar da öfkeliyiz, kızgınız, yüreğimiz acıdan olduğu kadar intikam duygusuyla da yanıyor. 70 yıldır süren zulüm dün itibariyle zirve yapmış, bir gün içinde 60 kardeşimiz katledilmiş, 3000’e yakını da yaralanmıştır. .
Öfkemiz sadece Siyonistlere değil elbet, sadece büyük katil ABD’ye de değil, hatta “ölümlerin sorumlusu Hamas’tır” diyerek arsızlığın dibini bulan Trump da değil. En az onlar kadar İslam ülkelerinin diktatör rejimlerine ve o rejimlerin başında bulunan aşağılık kukla yöneticileredir aynı zamanda. Bu cinayetin azmettiricileri Suud’un, BAE’nin Mısır’ın satılmış kral, emir ve firavunlarıdır. İsrail’e karşı savaşmak caiz değil diyen Suudilerin bel’am kılıklı müftüsüdür. Halkından bir milyon insanı gözünü kırpmadan katlettiği halde İsrail’in saldırıları karşısında uyuz it gibi bekleyen Esed’dir.
Müslüman halkların başında bu satılmış maşalar olduğu sürece Kudüs’ün özgürlüğü de başkenti Kudüs olan bir Filistin de boş bir temenni olmaktan öteye geçemeyecektir. Bu konuda hiç hayal kurmaya gerek yok. Zira Kudüs’ün yolu Selahaddin-i Eyyubi’nin de yaptığı gibi Mısır’dan geçer, Şam’dan geçer, Musul’dan Halep’ten geçer.
Oysa bugün bu yolların tamamı bu harami çete başları tarafından kesilmiş durumdadır. Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetmek için yaptığı hazırlık bu nedenle yıllarca sürmüştür. O gün de aynen bugünkü gibi bölgede ihtirasları imanlarından büyük onlarca emir vardı, taht ve taçlarını korumak için haçlılarla işbirliği yapmaktan kaçınmayan Abdülfettah Sisiler, Muhammed b. Selman’lar, Muhammed b. Zayed’ler, adı Ahmed, Muhammed olan alçaklar vardı. Selahaddin önce Musul’daki, Halep’teki Şam ve Mısır’daki bu haçlı işbirlikçilerinin tahtlarını başlarına geçirmiş, kafalarını ezmiş, ancak ondan sonra Kudüs’e yönelmiştir. Bugün de bundan başka yol yoktur. O yüzden bu iş uzun ve meşakkatli, iman ve sabır gerektiren bir iştir.
Filistinli kardeşlerimiz 70 yıldır sadece topraklarını savunmuyorlar, ümmetin onurunu, şerefini, namusunu da savunuyorlar. Bu yüzden kendilerine şükran borçluyuz, minnet borçluyuz, rabbim onları cennetiyle mükâfatlandırsın. Onlar ölerek ümmeti diriltiyorlar. Evet, mübarek kanlarıyla ümmeti daldığı bu ölümcül uykusundan uyandırıyorlar.
Batıcı laik eğitimlerle beyinleri yıkanan kuşaklara yıllarca bir İsrail – Arap Savaşı olarak adlandırıldı buradaki kavga. Sanki Kudüs sorunu sadece Arapların sorunu imiş gibi yansıtıldı. İşgalci siyonistlerin yaptığı her katliamdan sonra adet yerini bulsun cinsinden göstermelik, sünepe kınamalarla geçiştirildi.
Ama şükürler olsun ki şehitlerimizin bereketiyle artık bunun Kudüs davası olduğu, yani mukaddes bir dava olduğu anlaşıldı. Bakın Türkiye 3 gün yas ilan etti, ABD ve İsrail büyükelçilerini geri çağırdı, davayı sahiplendi. Ama daha fazlası yapılmalı. Hiç değilse İsrail elçisi kovulmalı ve ilişkiler sonlandırılmalı.
Evet, öfkemiz sonsuz ama şehitler için karalar bağlamaya gerek yok. Kardeşlerimiz için üzülüyoruz ama asıl üzülmemiz gereken İslam dünyasının zillet içindeki hal-i perişanı olmalıdır. Bir buçuk milyarlık İslam dünyası hala BM denilen beşli çetenin kuklası bir kuruluştan yardım dileniyor, Avrupa’dan katliamları durdurmasını istiyoruz. Cellatlarımıza sığınıyor, onlardan merhamet diliyoruz ki, asıl kahredici olan bu.