Hayatımın baharında usta ve çıraklığı birlikte yaşadım.
Ortaöğretimi bitirdikten sonra üniversite okumak üzere Erzurum'a gitmiş aynı zamanda devletten görev de almıştım. Görev ve okul at nalı gidiyordu. Görev dolayısıyla usta, öğrenci olmam sebebiyle de çıraktım. Görevimin de okulumun da hakkını vermek için azami gayret sarfediyordum. Açıkçası kapasitemi de zorluyordum. O günlere kadar "vücut kitle endeksi" verilerine göre eti budu yerinde(kilolu) biri iken sonraki günlerde boy-kilo oranı kilo aleyhine gelişmiş ve bu günkü kilolarıma düşmüştüm.
Sözlüğe göre çırak; "genellikle küçük yaşta, bir zanaat öğrenmek amacıyla bir ustanın yanında çalışan kimse. Ya da bir dükkânda ayak işlerine bakan kimse" anlamlarına geliyor.
Usta ise "bir zanaatı bütün incelikleriyle, gereği gibi öğrenmiş olan ve onu kendi başına uygulayabilen, yapabilen kimse. Ya da sanatında üstün olan sanatçı, sanat öğreticisi" demek.
Bizim yukarda kendimizle ilgili sözünü ettiğimiz usta-çırak nitelemesi bu tanımlarla ne kadar örtüşür, takdirlerinize kalmış.
Üniversite öğrenciliğim ve görevim dolaysıyla bulunduğum Erzurum'da Çifte Minareli Medrese'nin yarım minareleri dikkatimi çekmişti.
O günlerde bana yarım kalan minarelerin usta-çırak ilişkisi bakımından dramatik bir hikayesini anlatmışlardı.
Bu muazzam yapıyı yapan bir usta ve bir çırağı varmış. Bina yükseldikçe çırak bu işte ustasından daha zanaatkar olduğunu göstermeye başlamış. Bu durumu ne kadar kıskansa da usta, bir şeyler diyemezmiş. Bir gün yine çalışırlarken çırak, ustasına seslenerek, su istemiş. Bunu duyan usta:
"Usta idim oldum şegirt, al destiyi suya seğirt" diyerek kendini minareden aşağıya atmış.
Bunu görüp hatasını anlayan çırak, çok pişman olmuş ve ustasının arkasından o da kendini aşağıya atmış. Çalışan işçiler bu vahim olaya çok üzülmüşler ve işi yarım bırakarak gitmişlerdir. Bu nedenle Çifte Minareli Medrese'nin minareleri yarım kalmış.
Bu hikayenin doğruluğunu destekleyen işçilik farkları yapı üzerinde görülmektedir. Çifte Minareli Medrese'nin sağ yarısını çırak, sol yarısını ise usta yapmıştır. Sağ yarısındaki sütunlar, duvar kenarları ve diğer detaylar daha işlemeli ve gösterişli iken sağ yarısı sadedir.(Bk.Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)
Boynuzun kulağı geçmesine olumsuz ve üzücü bir örnek.
**
Nereden çıktı bu çıraklık mevzu der gibisiniz..
Malum yaz tatilindeyiz.
Okulların tatile girmesiyle birlikte az da olsa bazı ebeveyn ya zorunluluktan ya da sorumluluktan çocuklarını bir esnafa çırak verme derdindeler. Eğer çocuklarına güçleri yeterse.
Kendi adıma ben, bundan son derece mutlu oluyorum.
Ecdadımız da böyle imiş. Tatilde zengin-fakir her aile çocuklarını bir ustanın yanına verir başkası emri altında çalışmanın zorluğunu görsün isterlermiş.
Aslına bakarsanız daha önemlisi de çocuğun, ustasının emrinde çalışırken geçen sürenin bedeli olmak üzere haftalık harçlığını almanın zevkini tatması. Alın terinin karşılığı nasıl bir şeymiş az veya çok görüyor olması.
Aynı zamanda bu, reşit olma çağı öncesi velinin çocuğa sunduğu bir seçenektir. 18 yaş sonrası sunulacak tercih dayatma ve geç kalmış beyhude bir emek olur. Atalarımız "ağaç yaşken eğilir" der.
Günümüzde ustalar çırak bulamamaktan yakınıyor.
İşte size fırsat.
Eski adıyla Çıraklık Eğitim Merkezleri eskisi kadar rağbet görmüyor.
En büyük görev yine de anne-babaların.
Okula zorla gönderilen ama okuma derdi olmayan o kadar çok öğrenci var ki.
Bunlar, kabiliyetlerine uygun bir işe yerleştirilmiş ve zorunlu eğitimi de dışarıdan almış olsalar veli, okul ve öğrencinin bizzat kendisi dahil üç kesim de kazanacak.
Vesselam..
TEBRİK: Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Tekrarına sağlık, sıhhat ve afiyetle kavuşmak ve ümmetin kıyamına vesile olması dileğiyle…