Geçtiğimiz hafta "okullarda değerler eğitimi"nin önemine vurgu yaparak yazımızı bitirmiştik. Oradan alarak devam edelim.
Değerler eğitimi sadece okulla sınırlı olmamalı aile de işin içine katılmalıdır. Aileler çocuklarına değerleri öğretmek, model olmak ve günlük yaşamda tatbikini teşvikle yükümlüdürler.
Büyükler ve çevre de bu eğitimin içselleştirilmesinde son derece önemli faktördür. Zaten içselleşen değer, kültür haline gelmiş demektir ve ortak paydadır.
Değerin ortak payda oluşunda hazır kültürün rolü ne kadar etkili/önemli?
Yani zaten kültürde olan bir değerin yerleşmesi daha kolay olmaz mı?
Değerler eğitimi, kültürden bağımsız verilemez dersek dersek iddialı bir cümle kurmayız herhalde.
Evet, bu hafta biraz bu konulara gireceğiz.
Eğitim ve kültürden hangisi, hangisinin şemsiyesi altına girmeli, bir başka ifadeyle bireylere yani yolun başında olan çocuklara/öğrencilere "önce eğitim mi yoksa kültür mü verilmeli" tartışacağız.
Sizce hangisi önceliklidir?
Fırsat olursa kültürün olmazsa olmaz parçası "dil"e de değinebiliriz.
KÜLTÜR NEDİR?
Kısaca kültür, bir toplumu millet yapan, duygu ve düşünce birliğini oluşturan, geçmişten bugüne eğitimle taşıyıp sahiplendiği değerler bütünüdür. Özetle bir milletin asırlar boyunca oluşturduğu yaşam tarzlarının kodlarını içine alan hafızadır.
Kültür, yapısı, içeriği, türü, onu oluşturan unsurları (dil, din, tarih, edebiyat, sanat, müzik, corafya) vb. açılardan bakıldığında yelpazesi oldukça geniş bir konudur. (Bk.https://www.tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2012/11/14.pdf)
Eğitim ve kültür birbirini destekleyen ve besleyen iki unsur.
Osmanlı dönemi eğitim düzenini ve onun evirip-çevirdiği bir toplum ve kültürel ortam düşünün. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra laik eğitim sistemi yoluyla Türkiye'nin kültürel ve sosyal hayatında meydana gelen değişimi düşünün.
Sosyal hayatta, iş hayatında, ticarette, ailede, beşeri ilişkilerde, ahlaki anlayışlarda her iki eğitim sisteminin tezahürleri farklı.
Mesela, birisinde faiz, ticarette gayet meşru/normal iken diğerinde gayr-ı meşru/haramdır. Keza birisinde sosyal ve aile hayatında mahramiyet sınırları sözkonusu iken diğerinde karma bir tutum sözkonusudur. Yine iş/çalışma hayatında zaman, dinin tanzim ettiği vakit çizelgesine/namaz vakitlerine göre ayarlanır, Cuma namazı hesaba katılırken, diğerinde böyle bir şey olamaz; din, bireyin özeli dışına taşmamalı, her türlü sosyal, iş ve ticaret hayatına karışmamalıdır.
Buradan bakınca okullar/eğitim-öğretim, islami hayat ya da seküler hayat tarzı için ideolojik ve kültürel araç konumundadırlar.
Böyle olunca eğitim kültürü kapsar yani kültür, eğitimin şemsiyesi altındadır.
**
Kültürün sadece eğitim aracılığıyla oluşmadığını ileri süren bazı eğitimciler, "örf, gelenek, müzik ve mimari gibi eğitim de kültürün şemsiyesi altında yakıcı güneş ışıklarından ve yıkıcı sel sularından korunarak varlığını sürdürebilir. Dolayısıyla bir millet kültürüne sahip çıkamadığı zaman bu şemsiyenin altındaki her şey savrulur, yozlaşır" derler.
Hatta kültür-eğitim dünyası-öğretmen arasındaki ilişkiyi, moda-tekstil sektörü-terzi arasındaki ilişkiye benzetirler.
Bugün gençlerin yırtık pantolonları kendilerine yakıştırarak giyebilmesinin sorumlusu olarak terzileri gösteremezsiniz. Sorunun kaynağı tekstil sektörü de değildir. Bu ikisinin yaptığı şey, ortaya çıkan bir talebe göre pozisyon almaktan ibarettir. Bu talebi var eden, aslında asla giymeyecekleri şeyleri insanlara güzel gösteren şey, modadır.
Moda dar pantolon olursa tekstilcilerin diktikleri milyonlarca klasik kesim pantolon ellerinde kalır. Terziler "Ben ille de bol pantolon dikerim" derse meteliğe kurşun atar. Yani işin kaynağı modayı belirleyebilmektir, kültüre hükmedebilmektir. Günümüzün popüler kültürü de aynı moda meselesindeki gibi okulu ve öğretmeni anlamsızlaştırıyor. Çünkü kültürü biz belirleyemiyoruz. O güç epeydir elimizden kaçtı. Hatırlayamıyoruz, kaçalı kaç yıl oldu? (Bk.https://dem.org.tr/makale/2019/02/28/once-kultur-sonra-egitim)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI'NIN ADI EĞİTİM VE KÜLTÜR BAKANLIĞI OLSA
TV dizileri, reklamlar, sinema sektörü, internet âlemi, akıllı telefonlar kültür şemsiyesini yırtmak, yıkmak ve parçalamak için olanca güçleriyle çalışıyorlar.
Bu zaviyeden bakınca Kültür, basit bir iş olmadığı hele turizm ile yanyana gelmesinin sakıncalı olduğu anlaşılacaktır. Zira turizm, kültüre bir şeyler katan değil, kültürden hep bir şeyler çalan/alan olmuştur.
Şu anda adı "Kültür ve Turizm Bakanlığı" malum. Aslında kültür illa başka bir alanla birleştirilecekse buna en layık olan eğitim alanıdır. Yani adının Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı olması daha uygundur.
Hasıl-ı kelam eğitim, bir toplumun kültürünü etkiler ve o toplumun kültüründen de etkilenir.
Baskın olanının daha çok sesi çıkar, diğerinin önüne geçer.
(Devam edecek)