Biz insanlar zaman zaman afet, felaket, bela, kaza, kıtlık, darlık, deprem, yangın, fitne, fesat, terör, hastalık, sakatlık gibi çeşitli musibetlerle karşılaşırız. Bunlar, insanlara sıkıntı veren ve üzen olaylardır. Yüce Mevla'mız kullarına karşı çok merhametlidir. Onlara asla zulmetmez. Öyle ise fertler ve toplumlar, bu musibetlerle niçin karşılaşırlar? Zayıf ve aceleci olarak yaratılan insan, musibetlere maruz kalınca ne yapması gerekir?
Tarihe göz attığımız zaman, birçok kavim, millet ve devletlerin sadece izleri kalmıştır. Bunlar, birçok afet, felaket ve musibetlere dûçar olmuşlar, cezalandırılmışlar hatta helak edilmişlerdir. Bunların bu musibetlere uğramalarının sebepleri nelerdir? Geçmişte birçok fert ve toplumun helak olmasına sebep olan hata ve günahları, bugün de işleyenler aynı akıbete uğrarlar mı? Musibetlerin arkasında yatan sırları nasıl okumalıyız? Son yaşadığımız Pandemi, Çin'de patlak veren ve kısa sürede neredeyse bütün dünyaya yayılan korona virüs.
Olumsuz gibi gözüken her hâdiseye mümin kimliği ile baktığımız zaman, dersler çıkarıp ibretler alabiliriz.
Peygamberler, muttakiler ve salih insanlar, niçin musibetlerle karşılaşırlar? Toplumda, isyan ve asilerin, zulüm ve zalimlerin çoğalması, itaatkâr ve iyi olanları da musibetlere maruz bırakır mı? Bütün yaşadığımız veya yaşayacağımız olayları Kur'an ve sünnetin ışığında ve rehberliğinde düşünüp amel etmeliyiz. Bu niyet, düşünce ve ameller biz Müslümanların imanlarına zarar vermesini önler. Her hal ve şartta ölçümüz, dinimiz İslâm'a göre hareket etmemizi sağlar. Her saniye imtihan sürecine tabii olduğumuzu akıllardan çıkarmamak gerekir. "And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek sureti ile deneriz. Sabredenleri müjdele! O sabredenler başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler. (Bakara 155, 156) "Sabredenleri müjdele" buyurularak özellikle sabra vurgu yapılarak, sabrın imanla ve teslimiyetle bütünleşmiş bir sabır olduğu özellikle belirtilmiştir. Bu ve benzeri ayetler bir yandan Peygamberimizle ona inanan ilk müslümanların sahip oldukları imanla yüksek ahlâkı ve üstün moral gücünü yansıtırken bir yandan da örnek müslümanın kimliğinin yapısının hatları çizilmektedir. Bu yapının temel taşı Allah'a, sağlam, sarsılmaz bir iman, güven ve teslimiyettir; sadece Allah'a ait olduğumuzun ve en sonunda O'na döneceğimizin bilinci içinde, kurtuluşu da yalnız Allah'tan beklemek, bu imanın bir ürünü olarak onun karşısında her zaman ümitli ve iyimser olmak, düşmanlar karşısında da onurlu ve kişilikli olmaktır.
"Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecekte yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir." (Yunus 107) İnsan bir taraftan kendi sorumluluğunu göz ardı etmeden üzerine düşeni en güzel bir şekilde yerine getirmeye çalışırken, bir taraftan da hiçbir güç ve iradenin yüce Allah'ın güç ve iradesine sınır getiremeyeceğinin bilincinde olmalıdır.
Bizlere lütfedilen ihsan ve iyilikler, güzellikler, Allah'ın yarattığı, kolaylık sağladığı imkânlar sayesindedir. Başımıza gelen sıkıntılar ve belâlar ise kendi tedbirsizliğimiz ve kusurlarımız sebebiyledir. Buna göre insanların başına ne gelirse gelsin, çevrelerinde iyi veya kötü ne olursa olsun bunların tamamı, hayrı-şerri, iyisi-kötüsü Yüce Rabbimizin bilgisi dâhilindedir. "Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır" İnsanoğlu iyi bir şeyle karşılaşır, bir nimete nâil olur, bir başarı elde ederse Allah'ın verdiği aklı, bilgiyi, iradeyi ve gücü doğru ve yerinde kullanmış olur. Nimetleri Allah (cc) bilir ve şükrederse sevapta kazanmış olur. Allah böyle istediği, buna razı olduğu, verdiği kabiliyetleri bu sonucu elde etmek üzere kullansınlar diye verdiği için hayır, iyilik, başarı Allah'tandır. Yine insanların irade ve tercihlerine bırakılan konularda, işlerde insanlar akıl, bilgi, irade ve güçlerini (ki bunların hepsini veren Allah'tır) yerinde ve doğru kullanmazlar, bu yüzden O'nun razı olmadığı, kendilerinin de hoşlarına gitmeyen sonuçlar elde ederlerse bu sonuçlar (şer, kötülük) kendilerindendir.
"Müminlere ahirette hiçbir korku yoktur. Onlar orada mahzun da olmayacaklardır." (Bakara 277) Rızai Bari'yi kazanabilmek için dünyada ki sıkıntılara katlanmak ve Peygamberlerin bile en ağır imtihan süreçlerinden geçirildiklerini hiçbir zaman unutmamak gerekir. Musibetler karşısında sabredenlere rahmet, mağfiret, lütuf ve ihsan müjdelemektedir. İman davasında samimi olanlarla olmayanların ayırt edilmesi için imtihan gereklidir. Uğrunda eziyetlere ve sıkıntılara katlanıldığı miktarda iman, güçlenir ve zindeleşir. Zahmet çekilmeden kolaylık ve nimetler içinde kabul edilen iman, zamanla zarar görebilir. İman uğrunda eziyetlere katlanılır, canlar verilir, servetler harcanırsa o zaman kalplere iman daha sağlam yerleşir. Esas olan, zorluklara karşı tahammül gösterebilmektir. Kul, musibet anında Allah'a yönelir, O'na dayanır ve güvenir. Musibet esnasında insan, Allah'ın güç, kuvvet, kudret ve azameti karşısında aczini, kul olduğunu idrak eder. Böylece Allah'a sığınır, sabreder, şükreder ve muttaki olur. Bu dünya, bir imtihan dünyasıdır. İnsanın imtihanı ölünceye kadar devam eder. İnsana düşen görev ise bu imtihandan başarı ile çıkmaktır. Gelen musibetten kurtulmak için bağış dilemek, belânın üzerinden kalkması için yüce Allah'a niyaz etmek gerekir.
İnsanların mahşerde göreceği ceza ve mükâfat ameline bağlı olduğu gibi, dünyadaki nimet ve musibetleri, başarı ve hezimeti de ameline bağlıdır. "... Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur" ( Rad,11)