Önceki gün Aralık'ın yirmi altısıydı;
Ne bir soba kurma telaşı, ne kışlık ayakkabı, ne de iki ton kömür peşindeydim… Çorum Lisesi'nden aşağı doğru yürüyordum. Ne paltosuna, atkısına bürünen, ne burnu nezleli ne de üşümüş elini ovuşturan insan gördüm. Güneş alabildiğine meydan okumuş kışa! Kışı defterden silecekmiş gibi bir hali var! Ya da kışın ortasında size yazı yaşatırım diyeni görebilmek…
Böyle mi olacaktı bu cadde bu zamanda, böyle mi kalacaktı! Bu nasıl bir fakirlik! Mahallenin yağız delikanlılarının karlı sokakları tutturduğu yollar nerede? Kömür kokusunun genzimize kaçıp bizi kamçıladığı evlerin önünde, belli belirsiz ortaya çıkıp yaptığımız muzipliklere çıkışan başı yazmalı, eli süpürgeli kadınlar nerede? Arkamızdan yetişecek tahtıya gelesice sözüne meftun, garip bir aşk!
Ocak geldi, daha kuru fasulye yok piyasada! Canı çeken de yok, alan da… Rafta duruyor öylece boynu bükük! Boşuna kuruttuk onca kurutmalığı, boş yere yer kaplıyor öylece kilerde… Ya çile çile aldığımız yün ipler! Sara sara bitiremediğimiz yumaklar… Annelerin gözlerini bozma pahasına evlatlarına yetiştirmeye çalıştıkları eldivenler, atkılar, kazaklar…
Çarşı Meydanı'na geldiğimde pırıl pırıl bir hava vardı. PTT'nin önünde yerli araba Togg' un tanıtımı yapılıyor, insanlar meraklı gözlerle inceliyor, gururla karışık bir ruh haliyle bakınıyorlardı. Dayı'nın birisi "kaç açıyo bu yeğenim" dedi. Görevli yaklaştırmadı. Güneşin üzerine vurmasıyla arabanın göz alıcılığı hat safhadaydı. Çorum Saat Kulesi Meydanı tarihi günlerinden birisini yaşıyordu. Bir zamanlar bu Kule'nin gölgesinde, idamlıkların sallandığı meydanda, kışın ortasında bu güneş, bu araba… Ne anlatıyordu acaba?
Arabaya sadece bakmakla yetinecekler de düşünülmüştü. Kenarda Belediye'nin mobil çorba hizmeti görev başındaydı. Amcalarla, dayılarla birlikte ben de kuyruğa girdim. Zaten karnım da acıkmıştı. Sonra birden tuhaf bir duygu kapladı içimi. Bu arabayı alabilecek birisinin çorba kuyruğunda ne işi vardı? Bir tanıyan görse, hocam aç mı kaldın dese bir laf etse, oracıkta dağılıp, tuzla buz olabilirdim. Yok dedim, öyle değil! Belediye'nin sosyal hizmetleri herkesi kucaklar, devam et!
Elimde çorbamla bir dilim ekmek… Saat Kulesi'nin dibinde… Bir yanımda Togg, bir yanımda yaz güneşi… Aralık'ın yirmi altısı!
Tereyağı tadı… Malzemeden kaçmamışlar. Allah razı olsun Belediye'den. Gözünü kapat Paçacı Cemal'in çorba sanırsın!
Çorbadan bir iki yudum almıştım ki, zaman ile bir işinin kalmadığı her halinden belli olan, sırtı Kule' ye dönük Dayı, ani bir hareketle dönüp elimdeki çorbanın içine hapşurdu!
Mesaj açıktı. O çorbanın hedef kitlesi içinde ben yoktum. Togg alabilecek birisi, garip guraba'nın kısmetine çökerse olacağı budur! Adamın burnundan gelir. Böylesi olmaz da başka türlü olur. Ama bir şekilde olur!
Sonra dört mevsim, karda, kışta, yağmurda, çamurda, tüm ihtiyaçlarımızı sınırsız karşılayan AVM yolunda buldum kendimi. Kıştan, yazdan, kömür tozundan, sobadan, kurutmalıklardan haberi olmayan insanların arasına karıştım. Orada üzerine anne göz nuru ve duası sinmemiş, sahte ışıltılarıyla bekleyen kazaklar gördüm. Anlaşılıyordu ki onlara da cezayı güneş kesmişti. Dedim ya! O ceza kesilecek! Bugün kesilmez de yarın kesilir… Ama bir şekilde, bir türlü kesilir…