Çobanlık peygamber mesleği olarak da bilinir. Burada bir hikmet var mıdır diye sormak bile abesle iştigal olabilir. Ama bunun hikmeti nedir diye de pek de merak etmemişizdir.
Çoban, hayvanları otlatırken hem onları dağıtmaması gerekir hem de zarar görmemesi için her türlü tedbiri almaya gayret eder. Zarar görüldüğünde bunun sorumlusu olarak çobanlar görülür ve hesap da ondan sorulur. Hayvanlarını korumanın yanında onların doğumundan, beslenmesine kadar birçok görevi vardır çobanın. Aynı zamanda bu işler meşakkat isteyen işlerdir. Yani çobanlık aynı zamanda sabır ve şefkatle muamele etmeyi de gerektirir. Hatta yeri geldiğinde hayvanın ne yapacağını, nereye gidebileceğini dahi bilmek, bu mesleğin sorumlulukları arasındadır. Dağlarda, ovalarda, yaylalarda tek başınadır çobanlar. Bu onlar için çok iyi bir tefekkür zamanıdır. Muhasebe yapma zamanıdır.
Sizlere bugün "Çoban Ahmet" amcanın hikâyesini paylaşmak istedim. Yıllarca çobanlık yapmış Ahmet amca aynı zamanda köyde de sözü geçen birisi imiş. Tüm köylünün bir derdi olduğunda danıştığı akıl hocası imiş. Çobanlık yaptığı süre içerisinde kendisine emanet edilen koyunlara o kadar titiz davranmış ki her birine kendi malı gibi muamelede bulunmuş. Çobanlık yaptığı süre içerisinde bir koyunu dahi kurtlara yem yapmamış. Elindeki varlığa şükredip, var edeni unutmadan yaşayan Ahmet amca gün gelmiş artık bu işi yapamayacak hale gelmiş. Oğlunu çağırmış.
-Oğul artık ben ihtiyarladım. İşimi yapmakta oldukça zorlanıyorum ve emanetlere sahip çıkamamaktan korkmaya başladım. Bundan sonra benim işimi senin devam ettirmeni istiyorum.
Babasına itiraz edecek olmuş ama babası ısrar edince çobanlığı kabul etmek zorunda kalmış.
Her ne kadar babasından çobanlığın gerektirdiği incelikleri öğrense de bu meslekte eksiğinin çok olduğunun da farkındaydı. Bu aynı zamanda kendisinde tedirginliğe de yol açıyordu. Ama yine de elinden gelenin en iyisini yapmaya gayret göstermiş.
Oğul çobanlığı eline almış aradan birkaç ay geçmeden büyük bir heyecanla babasına koşarak gelmiş.
-Ne oldu evlat? Demiş Ahmet amca.
-Baba çobanlığı senden devir alalı çok olmadı. Ama yanlış giden bir şeyler var. Senden akıl almak isterim, demiş.
Başlamış oğul anlatmaya:
-Biliyorsun çobanlığı devredeli çok olmadı. Ama bu kadar kısa zamanda nerede ise her gün bir koyunumu kurtlara kaptırmaktayım. Emanetlere sahip çıkamıyorum ve bu beni çok düşündürüyor, demiş.
Bilge çoban sormuş:
Oğul bu zaman içerisinde benden farklı yaptığın bir şey var mı? Oğlu yok demiş ama baba ısrarcı olmuş.
-İyi düşün evlat!
Babası böyle deyince daha ciddi düşünmeye başlamış ve hemen atılmış.
-Evet, baba şimdi aklıma geldi. Ben çobanlıkta senin kadar tecrübeli değilim. Tecrübemi kazanan kadar sürüde bana yardımcı olsun diye çoban köpeklerinin sayısını artırdım. Demiş.
-Tamam, işte demiş babası. Muhtemelen problem burada. Bu köpekleri nereden aldın diye de sormuş.
-Baba zamanım azdı iyi cins çoban köpeği hemen bulamayacağımı düşünerek komşu köyden birkaç tane köpek getirdim.
-Muhtemeldir ki bu yeni alınan köpekler bizim çoban köpekleri gibi davranmadılar. Kurtlar çok akıllı hayvanlardır. Bu yeni alınan köpeklerin bu durumlarını fark etmiş olmalılar ki her gün bir koyunu yemişlerdir dedi akıllı çoban. Bu köpeklerin de çok dikkatini çekmemek için hepsine değil her gün bir tane yemişler ki kimsenin de dikkatini çekmemiş. Sen de ya bir taneden bir şey olamaz diyerek rehavete kapılmış olmalısın dedi.
Oğlu hiçbir şey dememişti. Çünkü babanın dedikleri doğruydu. Ama durumu da kurtarmak istiyordu.
-Peki, ama baba ne yapmam lazım?
Hemen yeni getirdiğin köpekleri uzaklaştır ve aldığın yere geri ver.
Oğul babasının dediklerini yapmış. Köpekleri aldığı yere iade etmiş. Aradan kısa bir süre geçmeden oğul tekrar babasının huzuruna geri gelmiş. Babası oğlunun ne diyeceğini anlamış ama anlatmasına da fırsat vermiş.
-Baba dediğin gibi yaptım. Komşu köyden aldığım köpekleri iade ettim. Senin zamanındaki köpeklerle çobanlık yapmaya devam ettim. Ama değişen bir şey yok. Kurtların kaptığı ve öldürdüğü koyun sayısı her geçen gün daha çok artmaya başladı.
Bilge çoban durumu anlamış.
Oğul benim zamanımdaki köpekleri hemen gönder. Onlardan bir tane bile kalmasın demiş.
Oğul şaşırmış. Ne diyeceğini bilememiş. Babası zamanındaki köpekleri neden gönderiyor diye düşünmeye başlamış. Merakını gidermek adına;
-Baba, daha önceki köpeklerin bu eğitim almadıkları için kurtlarla baş edemediğini hatta onlarla işbirliği yaptığını söylemiştin. Bu yüzden de göndermemi istemiştin. Bunu anladım ama senin zamanındaki köpekleri neden gönderiyoruz diye sormuş.
-Bak oğul! Daha önce getirdiğin köpekler cins köpek değillerdi. Cins köpek olmadığı için kurtlarla işbirliği yaparak koyunlara zarar vermişlerdi. Onun için gönderdik. Bu köpekleri neden göndermek istediğimize gelince: Benim zamanımdaki köpekler de sonradan gelen köpeklerin bu kötü huylarından etkilenmişler. Hatta bu cins olmayan köpekler bizim köpekleri de bozmuşlar. Anlaşılan o ki bizim köpekler de cins olmayan köpeklere benzemeye hatta onlar gibi davranmaya başlamışlar. Daha da ileri giderek önce birer birer koyunlara zarar verirken artık bu kuralı bile bozmuşlar. Yani senin anlayacağın bizim cins köpeklerimiz önceki köpeklerden çok daha bozulmuşlar.
Hayat da böyle değil midir? Sepetteki bir çürük elmayı temizlemez sepetten atmazsanız bir süre sonra sağlam elmalar da çürüyecektir. Hayatta da dominant olan kötüdür, kötülüktür. İradeniz ve inancınız kuvvetli değilse başkalarının hükmüne girersiniz bu defa siz siz olmaktan uzaklaşırsınız. Rüzgarın sizi nereye sürükleyeceğine bakmakla yetinirsiniz. Dümen kötülerin elindedir ve ve kötülerle birlikte yol almaktan başka çareniz de kalmamıştır. Daha da vahimi İzzetbegoviç'in "Savaş; ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir!" sözünü haklı çıkarmamak adına kötülere benzemek yerine iyilerden yana olmak zorundayız.
Çıktığınız yolda her zaman temiz insanlarla yola çıkın. Çalışma ekibinde kurduğunuz kişileri önceden iyi tanıyın. Onlarla yolculuk yapın, alışveriş yapın. Ahlakı güzel olanı tercih edin. Sonradan yaptığınız müdahaleler de çok gecikmiş olabilirsiniz. Çoğunlukla da sonradan yapılan müdahaleler, eski dostluklarda da kalp kırgınlıklarına yol açacaktır.
Hayat denilen bu yolda iyiler, iyileri seçmek zorundadır. Zorunluluktan da öte bu bir sorumluluk, bu bir farzdır.
Sevgiyle kalın, sevgide kalın...