Bir vatandaş olarak herkes gibi ben de siyaseti takip ederim. Fırsat bulduğumda genel başkan düzeyindeki mitinglerine de katılırım yakından değil de uzaktan izlemeyi tercih ederim. Bu huyumu bildikleri için arkadaşlarım ve dostlarım, "Falanın toplantısı varmış, haydi gidelim" demezler. Bir defasında RP'nin iktidarda olduğu dönemde yönetimdeki bir arkadaşım, "falan milletvekilimiz gelecek, istişare toplantısı yapacak. Özellikle senin de katılmanı ve görüşlerini açıklamanı bekliyorum" diyerek bana ısrar etti. Ben de katıldım. Düşüncelerimi açıkladım, eleştirilerde bulundum. Milletvekilimiz, herkesi dinledi. Sonunda yuvarlak cümlelerle hepimize bir şeyler söylemiş oldu. Ama benim eleştirilerim cevaplandırılmadığı gibi genel merkezde değerlendirilmek için bile not alınmadı.
Bundan bir yıl sonra il başkanlığının bir istişare toplantısına yine ısrarla davet edildim. Salona girdim, selam verdim. Toplantıyı yönetecek olan il başkanı aleyküm selam dedi ve ben arka sıraya geçip oturdum. Toplantı bittikten sonra iyi akşamlar diyerek ayrılacağım sırada il başkanı "Hocam, siz burada mıydınız? Haberimiz olsaydı size söz verir ve kıymetli fikirlerinizden yararlanırdık" diye iltifat etmeyi ihmal etmedi. Yorum, size ait…
Siyasi toplantıların genel karakterini böylece özetlemiş olduğunu sanıyorum. Siyasette istişareye değer verildiğine, halkın sesine, sokağa kulak verildiğine pek inanmıyorum. Çok mu karamsarım, bilmiyorum.
Partiler, grup toplantıları yapıyorlar. Anlıyorum; burada genel başkan çıkıp haftalık veya aylık bilgilendirme ve moral konuşması yapacaktır. Bundan doğalı da olamaz.
Ama mesela partisine mensup belediye başkanlarıyla bir istişare toplantısı yapıyor. Bütün belediye başkanları, salonda yerlerini alıyorlar. Alkışlarla genel başkan salona giriyor. Partisinin genel politikaları ve yerel yönetimlerle ilgili çalışmaları konusunda uzun bir nutuk çekiyor. Sonunda alkışlarla salondan ayrılıyor. Ama hiçbir belediye başkanının taleplerini, eleştirilerini dinlemiş olmuyor.
Kapalı kapılar ardında birkaç belediye başkanıyla özel görüşüyorlarsa, onu bilemem. Orada da o il ve ilçenin sorunları ve talepleri ne derce dile getirilebiliyor, onu bilemem. Her belediye başkanı, birer dosya ile genel merkeze gittikleri halde bunu genel başkana değil de ilgili memura teslim edip döndüklerini hep anlatırlar.
Aslında biz, "istişare sünnettir" ilkesiyle yetişmiş bir nesiliz. Cenab-ı Hakk'ın "iş hususunda onlarla (insanlarla) istişare et, onlara danış, (istişareden çıkan sonuca göre) bir kere de karar verdin mi artık Allah'a güvenip, dayan." (Ali İmran - 159) emrini ilke edinmeliyiz. Ama herkesle değil, "güvenilir" insan"la istişare etmeliyiz.
Hz. Ebu Bekir "İşlerinde Allah'tan korkanlarla istişare et. Selamet Bulursun" diyor. Hz. Ömer de müminlere sesleniyor: "Bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur. Uyarılarınızı dinlemezsek bizde hayır yoktur"
Atalarımız ne güzel söylemiş: "Danışan dağdan aşar. Danışmayan düz yolda şaşar."
Yine bir atasözü daha: "Akıllıya danışırsan aklı senin olur." Güzel ama ya sapık ve berduşa danışırsan seni yönünü de kafanı da dönderir. Onun için Hz. Ali, yöneticileri uyarıyor: "Sana müşavir / danışman olacakların en kötüsü; senden önce şerlilerle beraber olan, onların suçlarına ortaklık eden kimselerdir."
Onun için kiminle istişare ettiğin çok önemlidir. Ben, her konuyu çok iyi bilirim, kimseye danışmaya ihtiyacım yok demek de yanlış bir yoldur. Nizamülmül, Siyasetname adlı eserinde sultanı uyarıyor: "Meşveret yapmadan icraatta bulunan liderleri, bencil ve zayıf görüşlüdür."
Bizim devlet geleneğimizde divan vardır. Orada her mevzu tartışılır, müzakere edilir ve karara bağlanır. Oraya konuyla ilgili olan şahıslar ve idareciler katılırdı. Orada ele alınan konular ve varılan kararlar; devlet sırrı idi. Evdeki hanımına bile aktarmazlardı.
Sanıyorum bizde de ona benzer mekanizmalar çalışıyordur. Mesela savunma sanayindeki gelişmeler, ihtiyaçlar, yatırımlar… Daha özel ve daha gizli toplantılarda ele alınmaktadır. Dış politika ve askeri konular, çok ciddi danışma kurullarında ele alınır. Bunda şüphemiz yok.
Ancak üç yüz - beş yüz kişilik salon toplantılarına istişare toplantısı denilmesini yadırgamıyorum. Burada kandırmaca yoksa anlam kayması olabilir. Bu toplantılar; olsa olsa bilgilendirme, yönlendirme, motive etme ve tabana moral verme toplantılarıdır. Siyasette bu da gerekli midir, elbette olabilir. Ama o toplantılarda kimse görüş bildiremiyor, itiraz edemiyor, isteklerini ve ihtiyaçlarını dile getiremiyor. Genel başkan, bol alkış alıyor, ayakta karşılanıp ayakta uğurlanıyor. Bu, farklı bir şey.
Siyasiler ve özellikle devleti yönetenler, salonların sesinden çok halka kulak vermelidirler. Sokağın, çarşının, pazarın, çalışanın, üretenin, ihtiyaç sahibinin sesini duymalı ve öğrenmeye çabalamalıdırlar.