Akıl, hayat yolunu aydınlatan bir ışık gibidir. İnsanın uygun kararlar verebilmesi için, en büyük nimetimiz olan aklımızı ve ferasetimizi kullanarak yoldaki çukurları ve bozuklukları görmemiz mümkün olabilecektir.    
Akıl, mutluluğun yollarını yakalayabilmemiz için mihenk taşı olduğu gibi aynı zamanda da iyilikleri kötülüklerden ayırt etmemize de bir vesile olan büyük bir nimettir. Akıl vahyin ışığında kullanılırsa daha da bir anlamlı ve güzel olur. Mutlu bir yaşamın oluşması için, akla ve sağlıklı bir düşünceye ihtiyaç vardır. Mutlu bir aile hayatı sürdürebilmek için; Sevgiyle yaklaşmak, vefakâr olmak, kanaatkâr olmak, cömert olmak, sabırlı ve en önemlisi de hoş görülü olmaktır. Geçmişte, köylerden birisinde yaşayan, yaşları da 90 civarında olan ama çok sağlıklı ve zinde olan bir çift yaşamaktadır. Komşuları ona sık sık 'Dede siz bu sağlık, sıhhat ve zindeliği neye borçlusunuz, bunların sırlarını bize de söyler misiniz' derler. Yine bir gün bu sorunun sorulması üzerine 'herkes aynı soruları soruyor, diğer komşulara da haber vererek bu gün akşam bizim eve buyurun bekliyorum. Hepinize birden bunların sırlarını açıklayacağım' der. Tüm komşular akşam ihtiyarların evinde toplanırlar. İhtiyar söze başlar ama hep topu kenarlarda dolaştırarak bir türlü esas meseleye giriş yapmaz. Komşuların da merakları geddikçe artarak 'dede yeter artık, biz gideceğiz şu uzun ömürlü ve zinde olmanızın sırlarını söyleyin' derler.   
Hani Anadolu'da meşhurdur, misafirler kalkmak istedikleri zaman, ev sahibi 'nereye kalkıyorsunuz daha karpuz kesecektik' sözü. İhtiyarda 'komşular nereye gidiyorsunuz daha karpuz keseceğiz' diyerek, 'hanım bir karpuz getir' der. Hanımı kalkarak odalardan birisine gider ve bir karpuz alır gelir. İhtiyar karpuzu şamarladıktan sonra, 'hanım bundan ses gelmiyor bu iyi değil komşular her gün bize mi geliyorlar, git iyi bir karpuz getir' der. Hanımı o karpuzu alır tekrar aynı odaya girerek bir karpuz ile gelir. İhtiyar o karpuzu da şamarladıktan sonra 'bu da iyi değil bundan da ses gelmiyor git bunu da değiştir' der. İhtiyar kadıncağız üçüncü defa tekrar o karpuzu da alarak aynı odaya girerek yine bir karpuz ile döner. İhtiyar üçüncüsünde de yine karpuzu şamarladıktan sonra 'ha işte bu iyi imiş bunu keselim' dedikten sonra da 'işte bizim uzun ömürlü bir hayat yaşamamızın, sağlıklı, sıhhatli ve zinde olmamızın sırrı bu karpuzda' der. Komşuların merakları daha da artarak kendilerine bir açıklama getirmesini isterler. İhtiyar 'Aslında evde bir tane karpuz vardı. Ben hanım bu karpuz iyi değil bunu değiştir dediğimde evde ikinci bir karpuz yoktu. Hanım da evde ikinci bir karpuz var mı ki getireyim diyerek beni sizlerin yanında mahcup etmedi. Üç defa aynı karpuz ile diğer odaya gitti geldi. Belki on defa aynı şeyi istesem on defa da gider gelirdi. O da benden böyle bir şey isteseydi, bende aynısını yapardım. Önceden de kesinlikle böyle bir şeyde söylemedim. Komşuları niçin çağırdığımı bile bilmiyordu. Yine her hangi bir konuda ben ona kızdığım zaman kesinlikle karşılık vermez ve sadece haklısın der. Aynı şekilde her hangi bir konuda o da bana kızdığı zaman bende aynı şekilde kesinlikle karşılık vermem ve haklı bile olsam sen haklısın derim. Yani anlayacağınız birimiz ateş olduğumuz zaman, diğerimiz su oluruz. Bundan dolayı da evimiz de hiçbir zaman kavga, gürültü, dargınlık, küskünlük ve huzursuzluk olmaz. İşte uzun bir ömür yaşamamızın, sağlıklı, sıhhatli, zinde bir hayat sürdürmemizin sırları böyle mutlu bir aile yuvamızın olmasından dolayıdır' der. Bu uzun ömürlü, mutlu yuvada olduğu gibi nezaket, feraset, vefa, anlayış ve sabır mutlu bir yuva için olmazsa olmazlardandır.   
Hanımı ile tartışan bir sahabe bir gün halife Hz Ömer'e şikâyete gider. Fakat daha içeri girmeden Hz Ömer'in hanımının kendisiyle çekiştiğini duyar ve "Ben kimi kime şikâyet edeceğim" diyerek geri döner. O anda Hz Ömer kendisini fark ederek. 'Niye geldin ve neden bir şey söylemeden de gidiyorsun diye sorar' O da: "Ben hanımımdan bizar kalmış, bunalmış ve onu size şikâyet etmek için gelmiştim. Fakat sizin hanımınızın size söylediği sözleri duydum, benim hanımım bu kadar ileri gitmiyor, kimi kime şikâyet edeceğim diye şikâyetimden vaz geçerek evime dönüyorum" der. Hz Ömer: "Benim hanımım evimin her türlü namusunu muhafaza eder, çorbamı pişirir, çocuklarıma bakar, cehennemde bana perdedir. Bu yaptığı hareket ise islâmî ahkâm dairesindedir. Onun haricinde olsa ben ondan ayrılırım" buyurarak "Senin hanımın bunları yapıyor mu?" diye sorar. O sahabeden "Yapıyor" cevabını alınca da; "Daha ne istiyorsun?" diyerek kendisini gönderir. 
Cenabı Mevla'mızdan dileğimiz odur ki; hepimize de aile huzuru vermesi ve "Siz İman ettik demekle imanın gereklerini yerine getirmeden ve imtihana tabi tutulmadan cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz" (Ankebut sur. 2) ilahi emri gereğince altından kalkamayacağımız şeylerle bizleri imtihan etmemesidir.