Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de biz insanları en güzel ve donanımlı bir şekilde, eşrefi mahlûkat (yaratılanların en şereflisi) olarak yarattığını, sorumlu varlıklar olduğumuzu ve sorumluluklarımızın da neler olduğunu bildirmiştir.
Yüce Mevla'mız sonsuz ilim sahibi, her şeyi bilen, her şeyi gören, insanlardan sorumluluklarını yerine getirmesini isteyen, eğiten, nâsuh bir tövbe ile tövbe edenleri bağışlayacağını bildiren ve daha birçok güzel isimleri (Esma-il Hüsna) olan bir varlıktır. Allah (cc) bu isim ve sıfatların bizce tasavvuru mümkün olmayan en yüce derecelerine sahiptir. Yeryüzünde bu sıfatlara kendi sınırlı imkânları (cüz-i irade) ölçüsünde sahip olan tek varlık insandır. Bundan dolayıdır ki insanın üstün bir varlık "Allah'ın halifesi" olmasının sırrı buradadır.
İnsanları diğer canlılardan farklı ve üstün kılan özelliklerin başında aklı, iradesi, sorumlu bir varlık olması, imanı, salih amelleri ve ahlâkî davranışları gelir. Bunları çekip alırsanız diğer canlılardan çok fazla bir farkımız kalmaz. "Ey insanlar, biz sizleri bir erkekle bir kadından yarattık, kabileler ve milletler haline koyduk ki birbirlerinizi kolayca tanıyasınız diye. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Şüphesiz ki Allah bilendir. Her şeyden haberdardır." (Hucurat 13) Peygamberimiz de Veda Hutbesinde "Ey insanlar, Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem ise topraktandır. Bir ırkın diğerine üstünlüğü yoktur. Sizin en üstün olanınız en çok takva sahibi olanınızdır." Buyurmuştur. (Takva: Her işinde birinci öncelik olarak Allah'ın rızasını gözeten, emirlerine uyup yasaklarından kaçınan kimsedir.)
Dinimiz birlik ve beraberlik dinidir. İslam'da birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışı vardır. Peygamberimiz Müslümanları bir binanın tuğlalarına benzetmiştir. Bir müslüman 'ın ayağına bir diken battığı zaman diğerinin onu sinesinde hissetmesi gerekir. Peygamberimiz "Bir Müslüman kendi nefsi için istediği bir iyiliği diğer müslüman kardeşleri için de istemedikçe iman etmiş olamaz, yine bir müslüman ki kendi nefsine reva görmediği bir kötülüğü başkalarına reva görüyorsa o da iman etmiş olmaz, iman etmedikçe de cenneti bulamaz." buyurmuştur. Eğer şu anda ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde aç olan, sefalet içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışan müslümanların yaşadıklarından dolayı, her hangi bir üzüntü duymuyor, onların acılarını sinemizde hissetmiyor ve onların yaralarına mehlem olmak içi bir gayret gösteremiyor isek, Allaha ve ahiret gününe inanan, sorumluluk sahibi müslümanlar olarak imanımızı sorgulamamız gerekir. Şu anda Dünyada ve Ülkemizde milyonlarca aç, susuz, virane evlerde sefil bir hayat sürdürmeye çalışan mazlum insanlar var. Merhamet duygusunu yitirmiş, insanlığını unutmuş öyle acımasız insanlarımız var ki ellerinden gelse, bir fırsatını bulsalar aynen Yunanlıların yaptıkları gibi, bizlere sığınmış olan o zavallı insanları toplayıp sınırın dışına bırakarak ölüme terk edecekler. Müslüman bencil ve açgözlü olmayan, gerektiği zaman aç olan insanlarla ekmeğini paylaşan kimse demektir. Unutmamak gerekir ki, Cenabı Mevla siz benim rızam için bir verirseniz ben onu size on olarak döndürürüm buyuruyor. Peygamberimizin "az bir sadaka birçok belaları def eder" yine Peygamberimizin "Dünyada iken Allah (cc) için verdikleriniz sizindir" hadislerini hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Eğer ahirette yurt olarak cenneti umuyor isek ve de öyle bir derdimiz varsa Ensar Muhacir kardeşliğini kendimize düstur edinmemiz gerekir. Çoğu zaman rızkı verenin de alanın da Yüce Mevla'mız olduğunu bilmeyen veya unutanlarımız yok değil. Maalesef nice adı müslüman olan insanlarımız da var ki hiç ölmeyecekmiş ve hesaba çekilmeyeceklermiş gibi bir takım dünya menfaatleri ve de hesapları uğruna, heva ve heveslerinin peşinden koşup duruyorlar. Onlar için varsa da yoksa da dünya menfaatleri, çıkarları, hırs ve bencilce davranışlar. Erzurum da deprem başlıklı haberde, Ebru Yaşar'ın konserin de yüz yirmi bin kişinin olduğu yazıyordu. Gazze de katledilen insanların sayısı, bombalanan evlerin altında kalanlarla birlikte yüzbinleri geçi. Soykırım ve işgal devam ediyor. Aynı alanda zulmü telin mitingi düzenlense ne kadar insanımız katılır dersiniz? Neden bu kadar duyarsız hale geldik acaba?
Sağlıklı bir fert toplum ilişkisinin kurulabilmesi için dinimiz bir takım tavsiye ve tedbirler öngörerek, kardeşlik ilkelerine dayanan, doğruluk ve adalet üzerine kurulmuş olan bir ahlak toplumunu varlık alanına çıkarmayı gaye edinmiştir. Müslümanların oluşturdukları toplumlarda hak, adalet, sorumluluk bilinci, sevgi, karşılıklı saygı, paylaşımcılık ve yardımlaşma esastır. Kesinlikle enâniyet, bencillik, çıkarcılık, ırk, renk, cinsiyet ayrımı yapılmaz ve üstünlük taslanılmaz. Kur'an ın dili ile Müslüman; "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirler karşısında mukavemetli, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir." (Fetih 29) Dinimiz zenginlik kaynaklarının belli ellerde dolaşarak sosyal adalet dengesinin bozulmasını önlemek için de zekât, fitre, sadaka ödünç verme, vakfetme vb. sosyal yardımları öngörmüştür. "…Böylece o mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne getirdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan kokun, çünkü Allah'ın azabı çetindir." (Haşr 7) Müslümanlar bir meseleleri olduğu zaman danışarak (meşveret ile) hallederler. Fitne ve fesat çıkarma, anarşiye kapı açma en büyük günahlardan birisi olarak görülmüştür.
"O, gerek daha önce (gönderilen kitaplarda) gerekse Kur'an da size Müslümanlar adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah ın dinine sımsıkı sarılın. O sizin Mevla'nızdır. Ne güzel Mevla (dost) ve ne güzel yardımcıdır." (Hacc 78)