31 Mart 2015 tarihinde Türkiye genelinde gündüz 8-10 saat elektrik kesintisi oldu. Belki de bu tür geniş kapsamlı elektrik kesintisi ilk defa oldu. Evden çocuklar iki de bir arıyor. 'Baba bir arasan da ne zaman gelecekmiş öğreniversen. Ders çalışacağız. 'İyi çalışın' diyorum. İnternet çalışmıyor. Bugün de kitaptan çalışın. İnternetten çalışmamız lazım. O zaman boş verin bugünde çalışmayın. Yatın… Ne olur bir ara… Arıza numarasını bilmiyorlar. Daha doğrusu herkes gibi bizimkiler de acil numaraları öğrenmeye gerek duymuyorlar. Taki ihtiyaç oluncaya kadar. Arıza hattı 186 No'lu numarayı arayıp sorun diyorum. Biliyorum ki böyle durumlarda o numarayı da kolay kolay düşüremezler. Biraz sonra kızarak geri arıyorlar. Arıyoruz arıyoruz açan yok… Dedim, siz aramaya devam edin…
Ben bu tür olayları olası afetlerle ilişkilendirebilmek adına bir fırsat olarak görüyorum.
Değerli dostlar, bizim gibi köyden gelmiş ve ellisini geçmiş olanlar ay ışığında sokakta oturmayı, ocakta yanan çıra aydınlığında sohbet etmeyi, tablanın üzerine konan ve kardeşler arasında kendi tarafına çekilen, ''anne-baba kardeşime bir şey söyle'' diye şikâyet edilen gaz lambasının gölgesinde ders çalışmayı çok iyi bilirler. Dolaysıyla bu tür kısa vadeli elektrik kesilmelerini de pek abartmazlar. Allah büyüğünden saklasın ve ipin ucunu düşmanın eline vermesin derler.
Akşam farklı televizyon kanallarında haberleri hayretle dinliyorum. O kadar abartı var ki, Allah muhafaza sanki kıyamet kopacak… (Bu arada gerçekten mağdur olan vatandaşlarımızı anlayışla karşılıyorum.) Çok bekledim. Acaba bir kanal çıkarda bu elektrik kesintisinden geleceğe dair ne dersler çıkarabilir miyiz? Diye haber yapar mı diye ama nafile…
Toplum gerçekten çok değişti. Özellikle yeni nesilde sabır denen unsur güneşin altında buzun eridiği gibi birden eriyor. Bunun en bariz örneğini trafikte yaşıyoruz. Direksiyon başındaki 20-25 yaşındaki delikanlı karşıya geçmeye çalışan yaşlı amcaya öncelik vermeyi bırak, birde utanmadan dedesi yaşındaki vatandaşa el kol hareketi yaparak hakaret edebiliyor. Acaba nerede hata yapıyoruz? Ailede mi, okulda mı, yoksa toplumda mı? Bu başlı başına bir araştırma konusu olmalı diye düşünüyorum.
1978 yılında bizim köye elektrik gelince bayram havasında karşılanmıştı. O zamana kadar gündüzünden çırasını hazırlayan veya yedeğinde daima gazyağını-gaz lambasını saklayan vatandaşlar elektriğe kavuşunca bir daha ihtiyaç olmayacak diye kaldırıp attı. Sonra elektrikler gidince köyden Karabağça lakaplı rahmetli Mehmet amcamız kendine has üslubuyla ''La yiğenim, biz bi daha bu elektrikler gitmez biliyoduk. Onun için ne çıra hazırladık ne de gaz lambası. Gece karanlıkta kaldık ya. Bi-daha yedekte bulundurmadan durur muyum hiç'' diye anlatmıştı.
“Hastalıklar arada, / Tehlikeli değilse yararlı / Hasta olmamış kimse / Hiç halden anlar mı? ''
Yukarıdaki şiirde ifade edildiği gibi, sanayi sektörü, hastaneler vs. hayati önem taşıyan alanları muaf tutarak elektrik, su kesintisinin yılda bir iki defa olmasının olası depremlere hazırlık açısından faydalı olduğu kanaatindeyim. Bu duruma bir nevi resen yapılmış tatbikat diyorum. Tatbikatlarda eksik aranmak yerine eksikler acilen giderilmeli. Bireyler, okullar, kurumlar, kuruluşlar bundan gerekli dersi almalı. Alternatif enerji imkânları araştırılmalı. Allah korusun depremlerde, savaşlarda günlerce, aylarca farklı sıkıntıların yaşanabileceği hesap edilmeli. Bazen Okullarda çalışmayan ışıldakların olduğunu, kurumlarda devre dışı jeneratörlerin bulunduğunu görüyoruz veya duyuyoruz.
Arabasında, evinde el feneri bulunmayanlar umarım sabah ilk iş olarak onu temin etmeye çalışırlar. Metro'da telefon ışığında yürümeye çalışanlar, asansörde karanlıkta dakikalarca kalanlar, çantasına mini el lambası koyarlar. Asansör kapısının anahtarının yerini bilmeyenler acilen öğrenirler. ''Yağmurlu havada gülenle-ağlayan belli olmaz'' sözünden hareketle bu durumlarda kurumlarda güvenlik için ekstra tedbirlerin alınması masaya yatırılır. Sokakta ve basında çıkabilecek yalan yanlış haberlerin kaosa sebep olabileceği hesap edilerek toplum eğitilir. İletişiminde çökeceği hesap edilerek H-U-K-İ (haberleşme-ulaşım-kurtarma-ilkyardım) çerçevesinde ne yapıla bilirin yolları aranır. Diğer taraftan birey ve toplum olarak başta enerji olmak üzere her alanda israftan kaçınırlar. Mutfakta yemek yapılırken salonun avizesi yanmaz. Televizyon açık kalmaz. Özellikle resmi kurumlarda gerekmedikçe gündüz gözüne onlarca lamba yanmaz. (Ben kendi adıma kurumda WC kabin lambalarını söndürmekten bıktım desem, yalan olmaz. Allah aşkına bir düğmeye basmak bu kadar mı zor?) Uyaranlara da duyarlılığından dolayı teşekkür edilir asla kızılmaz.
''Ders alınmış başarısızlık başarı demektir'' sırrınca bu elektrik kesintisinde de vatandaş ve kurumlar olarak gereken ders alınmalıdır.
Bende yetki olsa, olası afetlere toplumsal hazırlık için senede 3-5 gün taze ekmek çıkarttırmam ki, çocuklarımız zaman zaman bayat ekmek yemeye de alışabilsinler. (Gerçi Çorum'da sadece Pazar günleri ekmek çıkmıyor diye sosyal medyada yapılan yorumları hayretle okuyorum) Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Elektrik Artvin'de bir arkadaş mum almak için bakkala gider. Bakkal amcamız: 'Yakacak ne lamba var, ne de gaz yağı. Olsa dükkân sizin arkadaşlar.' der. 30-40 yıl önce elektrikler çok kesilirdi. Bizde koli koli mum alır, kutu kutu mum satardık.
''Eyvah, elektrikler gitti ne yapacağız, çöktü hayat / Hadi sende oradan internet yok, televizyon yok, ailede sohbet rahat'' misali bir elde kumanda, bir elde telefonla yaşadığımızdan dolayı ailemizle uzun zamandan beri yapamadığımız doğal sohbetinin tadını bu vesile ile çıkardık diyen arkadaşların sayısı azımsanmayacak kadar çok…
Aydınlık günler dileklerimle…
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve -hikâyeden şiire sızan- Susamak, Depremle Yaşamak ve Kazalar Geliyorum Demez kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. 536 5681141 No.lu telefondan iletişime geçerek, (150 TL) benden imzalı olarak temin edebilirsiniz.