Hz. Ebû Bekir Peygamberimizin en yakın dostu idi. Kızı Hz Âişe ile Peygamberimizin evlenmesi, onların dostluklarını daha da pekiştirmiştir. Peygamberimiz bütün işlerinde ona danışırdı. Peygamberimize vahiy kâtipliği de yapan Hz. Ebû Bekir, Medine'ye elçiler geldiğinde onlara Hz. Peygamber'i nasıl selâmlayacaklarını, nasıl davranmaları gerektiğini de öğreterek, huzurunda sükûnetle oturarak onu dinlemelerini tembih ederdi.
Mekke döneminde meydana gelen iki olay onun, Kur'an'a ve Peygamberimizin peygamberliğine olan kuvvetli imanını ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki Rum suresiyle ilgilidir. Bizans ve Sâsânî devletleri arasında 611 yılında başlayıp, 619 yılına kadar devam eden savaşlarda, Sâsânîler üstünlük sağlayarak Suriye ve Filistin'i işgal etmişlerdi. Bizans'ın mağlûbiyeti üzerine Mekkeli müşrikler ateşperest İranlılar 'ın tarafını tutmuşlar, onlar Ehl-i kitap olan Bizans'a üstün geldikleri gibi kendilerinin de müslümanlara üstün geleceklerini söylemeye başlamışlardı. Bunun üzerine Rum süresi nâzil olmuştur. Rumlar 'ın bu yenilgiden sonra üç ile dokuz yıl içinde galip gelecekleri haber verilmişti (Rum 1-4). Bu ayetlere istinaden, Hz. Ebû Bekir, Bizans'ın Sâsânîler'e on yıl içerisinde galip geleceğine dair Übey b. Halef ile 100 deve karşılığında iddiaya girmişti. Kur'an-ı Kerîm'in bu mucizesi Aralık 627 tarihinde meydana gelen Ninevâ Savaşı'nda gerçekleşmiştir. Hz. Ebû Bekir de o sırada hayatta olmayan Übeyy'in mirasçılarından aldığı 100 deveyi, Hz. Peygamber'in emri üzerine fakirlere dağıtmıştı. Onun güçlü imanını gösteren diğer olay ise İsrâ mûcizesidir. Peygamberimiz miraç gecesinin sabahında, miraç olayını müşriklere anlattığında, müşrikler senin arkadaşın şunları söylüyor, bunlara da inanacak mısın dediklerinde, "o mu söylüyor" evet "o söylüyorsa doğrudur çünkü o yalan söylemez" demiş ve peygamberimizde doğrulayan, tasdik eden anlamlarına gelen Sıddîk ismi ona vermişti.
Câhiliye döneminde Kureyş 'in kan davaları ve diyetlerdeki ihtilâflarına bakmakla görevli olan Hz Ebû Bekir insanların haleti ruhiyelerini iyi bilirdi. Güzel ahlâkı, doğruluğu ve dürüstlüğü ile tanınırdı. Kabilesi arasında sevilip sayılan ve güven duyulan bir kişi olduğu için herkes bilgisinden faydalanır, önemli işlerde kendisine danışılırdı. Câhiliye devrinde putlara tapmamış, o dönemin her türlü kötülüğünden, şeref ve haysiyet kırıcı hallerinden uzak bir hayat yaşamıştır. İçki içmediği gibi içki içenlerin, bir takım değerlerini kaybedeceklerini söylerdi. Başta Kureyş olmak üzere Arap kabilelerinin tarihini çok iyi bilir ve o günün bilgiçlerinden sayılırdı. Ahlâk, karakter, yaşam tarzı ve mizaç itibariyle birçok ortak paydası olan Peygamberimiz ile İslâmiyet'ten önce çok yakın bir arkadaşlık ve dostluk kurmuştu. Onunla birlikte olduğu zamanlarda huzur ve mutluluk duyar, Mekke'den ayrıldığında onu özler, döndüğünde ilk önce onu ziyaret ederdi. Kus b. Sâide'nin Ukâz'da yaptığı meşhur konuşmasını Peygamberimizle birlikte dinlemiş, tek Allah'a inanmayı tavsiye edip bir peygamberin geleceğini haber veren bu konuşmadan sonra âdeta yeni peygamberin gelmesini hasretle beklemeye başlamıştı.
Hz. Ebû Bekir, Kur'an-ı Kerîm'i, peygamberimizin söz, davranış, hareket ve uygulamalarını en iyi ve en süratli şekilde anlama kabiliyetine sahipti. Kur'an'ı ezbere bilir ve çok duygulu bir şekilde okurdu. Nitekim imamlık yapacak kimselerin Kur'an'ı en iyi bilen ve en güzel okuyanlardan seçilmesini tavsiye eden Hz. Peygamber, yerine namaz kıldırmakla sadece onu görevlendirmişti. Halifeliği esnasında Kur'an'ı Mushaf haline getirerek İslâmiyet'e en büyük hizmeti de yapmıştır.
Mütevazı, samimi, yumuşak huylu, hassas, uysal ve hoşsohbet sahibi bir insan olan Hz. Ebû Bekir'in halifeliği sırasında da kişiliğinde bir değişiklik olmamıştır. Kendini beğenen ve bencil olanları sevmez, fakirlere, zor durumda olanlara yardım eder, misafirlere de ikramda bulunurdu. Hutbelerinden birinde öfkelendiği zaman kendisinden uzak durulmasını tavsiye etmiştir. Her zaman vakarlı ve ağır başlıydı. Az konuşur, kumandan ve valilerine de az konuşmalarını tavsiye ederdi. Başkalarının haklarına ise titizlikle riayet ederdi. Peygamberimizden 142 tane de hadis rivayet etmiştir. Ondan hadis rivayet eden meşhur sahâbîler arasında oğulları Abdurrahman, Muhammed, kızları Âişe ve Esmâ ile Hz. Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Zeyd b. Sâbit, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Amr zikredilebilir. Halifelik dönemi de zaten çok az olmuştur.
Hz. Ebû Bekir ve Hz Ömer'e "şeyhayn" denilmiştir. Hz Ebû Bekir, Kur'an ve Sünneti çok iyi bildiği için "şeyhülislâm" unvanı ile de anılmıştır. Bazı fakih sahâbîler, Hz. Ebû Bekir ile Hz Ömer'in ittifak ettikleri hususları diğer sahabelerin görüşlerine tercih etmişlerdir. İkisi arasında ihtilâf bulunduğu zaman Ebû Bekir'in görüşünün tercih edildiğini belirten İbn Kayyim el-Cevziyye onun nassa muhalif, kaynağı zayıf hiçbir fetva ve hükmünün bulunmadığını, ayrıca hilâfetinin Hz. Peygamber'in yönetimine tamamen uygun olduğunu söyler (İ?lâmü'l-muva??ı?în, IV, 119-120). Hz. Ebû Bekir'in İslâm hukukunun çeşitli konularına dair görüşleri Muhammed Revvâs Kal'acî tarafından Mevsû?atü fı?hi Ebî Bekri'?-?ıddî? adıyla müstakil bir eserde toplanmıştır.
Hayatında muazzam bir denge olan, her zaman büyük bir tevazu sergileyen fakat asla zillet ve acziyet göstermeyen, daima vakarı elden bırakmayan, hiçbir zaman gurur ve kibre kapılmayan, son derece affedici ve müsamahakâr olan, yumuşak huylu fakat gerektiğinde de sert ve cesur olmasını bilen, dostluk ve vefanın sembolünü rahmetle anıyoruz. Ruhu Şad olsun.