2000 yılında Ensar Vakfı'nın toplantılarına katılmak üzere İstanbul'a gittim. Toplantılar ve sonrasında Belgrad ormanlarında yapılan piknik, benim için iyi bir deneyim oldu.

Bu arada benim aklımda "Hesap Örnekleriyle Zekat Rehberi" kitabımın İstanbul'da bir yayınevi tarafından basımı vardı. Çeşitli yayınevlerini dolaştım, hep red cevabı aldım. Bunu Taşralı Yazar adlı tiyatro kitabımda anlattım.

Bir dostumda bana kitabımın bir İstanbul Gazetesi tarafından Ramazan ayı promosyonu olarak verilebileceğini söyledi. Benim oralara ulaşmam imkansız, dedim. Bunun üzerine kendisinin bir randevu ayarlayabileceğini söyledi. Ben de kabul ettim.

Randevu saatinde gazetenin yeni tesislerine gittik. Sahibi ile görüşmek için beklemeye başladım. Biraz sonra bir toplantıdan çıkan patron beni dinledi ve teklifin değerlendirilmesini istedi.

"Bizim için bu iş kolay. Vatandaşın zekatını nasıl ödeyeceğini bizzat öğrenmesi oldukça iyi bir şey. Ramazan'ın ilk günü gazetemiz eki olarak bir kitapçık halinde okuyucularımıza sunalım." dedi ve kararım etrafındakilere duyurdu. Başka bir toplantıya katılmak üzere yanımızdan ayrıldı.

Ben de konu karara bağlandı diyerek kitaptan birkaç örnek bırakıp oğlumla birlikte gazeteden ayrıldım. Kitaptan hiçbir beklentim olmadığını kendilerine de söylemiştim. Amacım, kitabın çok kişiye ulaşması ve zekat konunda mükelleflere rehberlik edebilmekti.

Çorum'a döndükten sonra kitabın yayınını beklemeye başladım. Ramazan yaklaşırken gazetenin haberlerine ve Ramazan hazırlıklarına bakmaya koyuldum. Ancak Ramazan başladı, hiçbir ses yok. Derken iftardan sonra bir telefon geldi. Gazetenin yazarlarından birisi -adını hatırlamıyorum- arıyordu. Ben de kitabın yayınlanacağı günü haber verecek sandım.

Adam, bana kitabı okuduğunu söyledi. Farklı bir formatta hazırladığımdan söz etti. Kaynakların yetersizliğinden bahsetti. Ben de yanlış bir şey mi var, diye sordum. Başladı anlatmaya:

"Kitabınızda Seyyit Kutup, Muhammed Kutup, Ebü'i-Ala el-Mevdudi, Yusuf Karadavi, Hayrettin Karaman, Muhammed Hamidullah gibi mezhepsizlerin kitaplarından yararlanmışsınız. Onların Vahhabi ve Mezhepsiz olduklarını bilmiyor muydunuz?"…

Ben, bunların değerli İslam Alimleri olduğunu söyledim. İfadelerine katılmadığımı dile getirdim. Yarım saatten fazla tartıştık. Pek de hoş olmayan bu diyalogdan sonra telefonu kapattım.

Kitabımdan birkaç alıntı, gazetenin ikinci sayfasının altında birkaç gün yayınlandı. Kitabımızın bir "Gazete Eki" olarak verilmesi sözü ve deneyimi de böylece sona ermiş oldu.