İnsanın sahip olduğu malın, mülkün, şanın, şöhretin, makam ve mevkinin ihtiraslarının esiri olmaktan kurtulup, Rabbine gerçek manada kul olarak "Yalnız sana inanırız, yalnız senin için ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz." İlahi emrini idrak ederek hayatına düstur edinmedikçe huzuru yakalaması mümkün olmaz.
Karşılıklı olarak birbirlerini anlayan, dinleyen, birbirlerini olduğu gibi kabul eden, iyi ve kötü günlerde birbirlerinin yanında olan toplumlar huzuru yakaladıkları gibi yarınlarından da emin olurlar. Ecdadımız bin yıllık tarihinde manevi değerlerine sarılarak bunu sağlayabilmişlerdir. Tarih boyunca bir çok cephede değişik ırklardan Müslümanların aynı amaç, ideal ve inanç değerleri uğrunda mücadele vermeleri ve şehit olmaları bunun en güzel örneğidir.
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın dinine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız." (Ali İmran 102-103) İbn-i Kesir "Ve herhalde Müslüman olarak can verin." Ayetinin tefsirinde "Müslüman olarak can vermeniz için sıhhat ve afiyette iken Allah'ın emirlerine sarılınız. Zira hayırlı kişi bunu âdet haline getirendir. Kişi hangi hal üzerine yaşamışsa o hal üzerine ölür, hangi hal üzere ölmüşse yine o halde diriltilir."
Ensardan biz zat hastalanmış ve Allah Rasulü'de onu ziyarete gitmişti. Daha sonra çarşıda karşılaşırlar. Adama "Ey falanca nasıl oldun?" O'da "İyiyim ey Allah'ın Rasulü, Allah'tan hayır umuyorum fakat geçmişteki günahlarımdan da korkuyorum deyince, Peygamberimiz; " Bu ikisi bir yerde bir kulun kalbinde birleşirse muhakkak Allah ona umduğunu verir ve korktuğundan da emin kılar." (İbn-i Mace) buyurmuştur.
"Allah'ın dinine sımsıkı sarılın." Ayetiyle ilgili peygamberimiz; "Muhakkak ki bu Kur'an Allah'ın (bize uzatılan) sağlam ipidir. Açık bir nurdur, gönüllere şifadır. Ona sarılan için bir koruma ve uyan için bir kurtuluştur." "… ayrılmayın" kavline gelince, Yüce Rabbimiz müminlere birlik olmayı, beraber yaşamayı, haksızlıklar karşısında cesaretli olmayı, güç birliği yapmayı, tefrikacıların ve fitnecilerin karşısında ayrılığa düşmemeyi öngörmektedir.
Peygamberimiz (a.s): Allah (c.c) üç şeyden dolayı sizden razı olur. üç şeyden dolayı da sizden hoşnut olmaz buyurmuştur. "Allah'a kulluk edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamanızdan, topluca Allah'ın dinine sarılıp parçalanmamanızdan, Allah'ın sizin başınıza geçirdiği kimseye nasihatte bulunmanızdan hoşnut olur. Dedikodu yapmanızdan, çok soru sormanızdan ve malınızı boş yere harcamanızdan da hoşnut olmaz." (Müslim)
Peygamberimiz Medine'ye hicret ettiği zaman, birbirlerine düşman olan Evs ve Hazreç kabileleri Kuran'ın nurunun ilahi tecellisi neticesinde kardeş olmuşlar ve birbirlerini seven iyilik ve takva konusunda birbirleri ile yarışan insanlar haline gelmişlerdi. İslam, değişik ırklardan ve renklerden insanları takva mertebesinde buluşturarak birlik ve beraberlik ruhunun sağlanmasında, Rabbimizin bizlere bir lütfu olan manevi bir güçtür. "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır. Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) Yüzleri kararanlara: İmanınızdan sonra dalaletemi düştünüz? Öyle ise tadın azabı! (denilir). Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmeti içindedirler; orada(cennette) ebedî kalacaklardır." (Ali İmran 104-107)
Rehberimiz olan Peygamberimiz ile görüşen bir kimse ondan ayrılmak istemez ve Allah Resulü beni herkesten daha çok seviyor hissine kapılırdı. İnsanlara selam verir, tevazu ve tebessümle muamele ederdi. Peygamberimiz "Müminin mümine tebessümü sadakadır" İslam toplumunda birlik ve beraberliği sağlamanın yollarından biride insanlara değer vererek istişare ve meşveret yapmaktır. Müslümana düşen ise isyanın, fitnenin, anarşinin karşısında olup kardeşliğin, birlik ve beraberliğin ihyası konusunda üzerine düşeni yapmaktır.
Sürekli insanlarımızı birbirlerine düşürmek, ülkemizin gücünü zaafa uğratarak bölmek isteyen bir takım iç ve dış güçler hiç boş durmuyor ve sinsi planlar yapmaya devam ediyorlar. Bu zor süreçlerden ancak bir ve beraber olarak çıkabiliriz. Bu konuda, herkese, daha dikkatli, fedakar ve sabırlı bir şekilde samimiyetini kaybetmeden, aklıselimle düşünerek, onurlu bir duruş sergilemek düşer. Yüce Rabbimiz her şeylere kadirdir. Bizlere düşen ise onun rızasını birinci öncelik olarak kabul ederek üzerimize düşeni yapmaktır. Zindanda ki Yusuf'u Mısır'a sultan yapan Allah (c.c) şüphe yok ki bizim say-ü gayretimizi, samimiyetimizi ve ihlasımızı görürse bizleri yine geçmişte olduğu gibi yeryüzünün en büyük varisi ve adaletin temsilcisi kılar. Yeterki bizler samimiyetimizi kaybetmeyelim.
Birileri yanlış yapacak, ihanet edecek, alttan alta kuyu kazacak, sende üzerine düşeni yaparak oyunları bozmaya çalışacaksın. Tedbir bizden taktir Allah dandır. Kur'an; Peygamberlerin birçoklarının bile ihanete uğradıklarını haber verir ve tarih ihanet örnekleri ile doludur. Hz. Adem'den butarafa hak ve batıl mücadelesi hep devam ede gelmiştir. Aynı zamanda herkes bilerek veya bilmeyerek sonsuza doğru giden yolda söylem ve eylemleriyle ahiretteki yerini de belirlemeye çalışıyor. İmtihan sürecinin saati de çalışmaya devam ediyor. Rabbimizden her şeyin hayırlısını dileriz.