Zira kendisinden sonra Abdülmelik oğlu Yezid halife olursa Ümeyye oğullarının saltanatının yeniden başlayacağından endişe duyuyordu. Ama bir çıkış yolu da bulamıyordu. Haricilerin bu itirazlarına da ‘akıllıca’ diyordu ve üç gün izin istiyordu.
Haricilerin temsilcileri Halife Ömer’in huzurundan ayrıldılar. Üç günü merakla bekleyeceklerdi. Haber, Ümeyye oğullarına ulaştığında telaş başladı. Ömer’den kurtulmanın ve Yezid’in halife olacağı günlerin hayaliyle yaşadıkları bir dönemde bu üç günlük süre her şeyi değiştirebilirdi. Ümeyye oğullarının beklemeye tahammülleri yoktu. Zira Ömer b. Abdülaziz, bir ferman ile Yezid’i halife adayı olmaktan uzaklaştırabilirdi. Acele etmeleri gerekliydi. Fail-i meçhul bir cinayet ya da saray darbesi hesaplarıyla oyalanacak zaman değildi. En kolay yol, onu zehirlemekti.
Ümeyye oğulları, alelacele buna karar verdiler. Yemeğine zehir katabilecek birini aramaya koyuldular. Sonunda Halife’nin azatlı hizmetlilerine baktılar. Parayla satın alabilecekleri birini aradılar. Halifenin yemeğine zehir katması için onu yüklü bir para karşılığında ikna ettiler.
HASTALANMASI
Ömer b. Abdülaziz, henüz 39 yaşındaydı. Halifelik görevini üstlendiği andan itibaren günden güne erimişti. Eski halini bilenler, halifeyi gördüklerinde tanımakta zorluk çekmişlerdi. Hanımı Fatıma da bunu dile getirmekteydi. Ancak bu son hali farklıydı.
Haricilerden aldığı üç günlük süre dolmadan, Ömer’in veliaht değiştirmesine fırsat kalmadan Abdülmelik’in oğulları, Halife’nin hizmetçilerinden birini kandırıp kendisine bin dinar verirler.
Azatlı kölesi, Ömer’in evine teklifsiz girip çıkan Yezid b. Abdülmelik diye birisiydi. Kimse ondan bir zarar geleceğini düşünemezdi. Halifenin yemeğine veya suyuna zehir katmıştı. Bazı kaynaklara göre hizmetçi, zehri tırnağının altına almıştı. Ömer b. Abdülaziz içmeden önce suyun içine attı. Büyük bir soğukkanlılıkla onu içirdi.
Ömer b. Abdülaziz, o zehirli suyu içtiği an derhal zehrin etkisini hissetmeye başladı. Kendisine o yemeği getiren ve o suyu veren hizmetçiyi çağırdı:
-Bana verdiğin zehir karşılığında kaç para aldın? diye sordu. Hizmetçi de:
-Bin dinar, aldım, deyince derhal o bin dinarı getirmesini söyledi. Getirilen bin dinarı, derhal devlet hazinesine gö nderdi. Hizmetçiye de şöyle dedi:
-Seni kimsenin bulamayacağı bir yere kaç. Yoksa seni öldürürler.
Ömer’in hastalandığını görenler, tedavi için ısrar ederler.
Ancak o, ölmeyi tercih ediyordu. Buna rağmen hastalığı ağırlaşınca bir doktor çağırırlar. Doktor, kendisine bakınca:
-Hasta, zehir içmiş. Yaşayabileceğini söyleyemem, dedi.
Sonra Ömer’e dönerek:
-Bunu fark etin mi ey Müminlerin Emiri, diye sordu.
Ömer de:
-Evet, karnıma iner inmez zehir olduğunu anladım, dedi.
Doktorun verdiği ilaçları kullanmadı.