Mekke'de doğmuştur. (571). Câhiliye döneminde Abdülkâ'be olan adı, müslüman olduktan sonra Peygamberimiz tarafından Abdurrahman olarak değiştirilmiştir. Daha hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabe (Aşerei mübeşşere) den birisidir. Genç yaşından itibaren ticaretle uğraşan, dürüst bir tüccar olup câhiliye devrinde bile içki içmeyenlerdendir. 
Hz. Ebû Bekir ile olan eski dostluğu, onun vasıtasıyla müslüman olmasını sağlamıştır. İlk müslümanların sekizincisi olan Abdurrahman, Mekke müşriklerinin baskı ve işkenceleri yüzünden önce Habeşistan'a, sonra da Medine'ye hicret edenlerdendi. Medine'ye hicrette Peygamberimiz onu Ensar'dan Sa'd b. Rebî ile kardeş ilan etmiş ama o kardeşim, Allah sana bereket ihsan etsin, malını çoğaltsın! Sen bana çarşının yolunu göster, ben orada ticaret yapar ihtiyaçlarımı karşılarım demiştir. Peygamberimizle birlikte bütün savaşlara katılmıştır. Uhud 'da aldığı darbelerden on iki dişi kırılmış, yirmiden fazla yerinden yara almış, hatta ayağından aldığı darbeler sebebiyle uzun sure yürümekte zorlanmıştır. Hicretin altıncı yılında (628) Dûmetülcendel üzerine yapılan bir seferde, Peygamberimiz onu seriye kumandanlığına getirmiştir. Tebuk Seferi sırasında imamlık ettiği bir namaza Peygamberimiz de iştirak etmiştir. Böylece Ebû Bekir gibi o da Resulullah'a imamlık yapanlardandır. Vefatında Peygamberimizi kabre indiren dört sahabeden birisidir. Hz. Ebû Bekir'in halifeliği sırasında onun yardımcısı idi. Nitekim Hz Ebû Bekir, ölümünden önceki hastalığı sırasında, Hz Ömer'i yerine halife seçme düşüncesini ilk defa ona açmıştır. Hz. Ömer'in hilâfetinde de bu görevine devam etmiştir. Ashâb-ı kirâm halifeye arz etmekten çekindikleri meseleleri onun vasıtasıyla intikal ettirirlerdi. Hz Ömer'e yakınlığı sebebiyle geceleri Medine sokaklarında onunla birlikte dolaşarak bir derdi, meşakkati olan var mı araştırır hem de asayişi kontrol ederlerdi. Bu dönemde, hac emirliği ve beytülmal muhafızlığı da yapmıştır. Halife Ömer, Mecûsî bir köle tarafından hançerlenince, Abdurrahman'ı imamlığa geçirir ve kendisinden sonraki halifeyi belirlemek üzere tayin ettiği altı kişilik şûraya, Abdurrahman'ı da dâhil eder. Hz. Osman ve Hz Ali gibi kendisi de aday olduğu halde, adaylıktan çekilerek halifeyi bizzat tayin etme yetkisini üzerine alır. Daha sonra şûra üyeleriyle ayrı ayrı görüştüğü gibi, İbn Kesîr'in belirttiğine göre, üç gün süreyle, geceli gündüzlü, ordu kumandanlarıyla, eşrafla, kadın erkek Medine halkıyla ve dışarıdan gelenlerle teker teker veya toplu halde, açık veya gizlice görüşerek bir çeşit "kamuoyu yoklaması" yaptıktan sonra Hz Osman'ı halife ilân eder. Onun halifeliğinde de, hac emirliği görevlerine de devam ederek, halifeye zaman zaman çeşitli tavsiyelerde de bulunmuştur.
Yetmiş beş yaşında Medine'de vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine cenaze namazını Hz. Osman kıldırmıştır. Siirt Pervari yöresindeki halk, onun mezarının Pervari'ye bağlı Yukarı Balcılar köyünde olduğunu iddia ederler. Bundan dolayı burası önemli ziyaret yerlerinden birisidir. Bu inanış, aşere-i mübeşşirden olan Abdurrahman b. Avf'a karşı yöre halkının beslediği sevginin bir nişânesi kabul edilmektedir. Kendisi hem câhiliye döneminde, hem de İslâm devrinde ticaretle meşgul olarak, büyük bir servet kazanmış ama servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmemiştir. Bu serveti nasıl kazandın diye soranlara ise çok az kâra râzı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim. 500 deve yükü tutan büyük bir kervanı bir defada bağışlayacak, ayrıca bir günde otuz köleyi azat edecek kadar cömertti. Peygamberimizden 65 de hadis rivayet etmiştir. Peygamberimiz ve halifeler dönemlerinde fetvaya ehil görülen ve sayı bakımından, "orta derecede fetva veren sahâbîlerden (mutavassıtûn) sayılan Abdurrahman b. Avf 'ın fetvaları, küçük bir risâle oluşturacak hacimdedir.
Bir hatırasını şöyle anlatır; Peygamberimize, nübüvvet emri gelmezden önce, ticaret için Yemen'e gittiğim bir sırada, Askelân bin Avâkir-ül-Himyerî'ye misâfir olmuştum. O bölgeye gittiğimde hep ona konuk olurdum. O da bana Mekke'den haberler sorarak derdi ki: Önceki kutsal kitaplarda bildirildiği üzere İçinizde kendisi hakkında haber ve zikir bulunan zât zuhûr etti mi? Dininiz (putperestlik) hakkında size karşı olan bir kimse var mı? Ben de hep, "hayır, yok" derdim. Yemen'e yine gidip aynı zâta misafir olduğumda bana dedi ki: Ben seni ticaretten daha hayırlı bir müjde ile müjdeleyeyim mi? Evet, dedim. Hiç şüphesiz, Allah senin kavminden, kendisinden râzı olduğu, seçtiği bir peygamber gönderdi ve O'na Kitap da indirdi. O, insanları putlara tapmaktan men ediyor ve Allah'ın emirlerine davet ediyor. Hakka davet edip, bâtıldan da men ediyor. Dönüşünü çabuklaştır! Gidip O'na yardımcı ol! Kendisini tasdik et ve şu beyitleri de Ona götür! Yemenli ihtiyarın söylediği beyitleri ezberleyip, Mekke-i mükerremeye döndüm ve Hazret-i Ebû Bekir ile buluştum. Ona, Yemenli ihtiyarın söylediklerini haber verdim. Ebû Bekir dedi ki: O kimse, Abdullah'ın oğlu Muhammed'dir. Allahü Teâlâ, Onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Hemen Ona git ve iman et! Hemen Resûlullahın evine gittim. Kendisi beni görünce gülümsedi ve arkanda ne haber var, Ey Abdurrahman? Dedi. Yâ Muhammed, bu ne demek? Bana tevdi edilmek üzere o kimsenin seninle gönderdiğini getir, ver. Hiç şüphesiz onu bana gönderen Hımyeroğulları müminlerinin üstünlerindendir. Peygamberimizin bu sözlerini işitince hemen Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman olma şerefine kavuştum.
Abdurrahman bin Avf, Peygamberimiz ve Ashâbın büyükleri tarafından methedilmiş, Ömrünü Allah (cc) yolunda hizmetle geçirmiş, kazancını bu uğurda harcamış ve yaptığı hizmet, fedakârlık ve samimiyetinden dolayı da daha hayatta iken cennetle müjdelenme şerefine nail olmuş sahabilerimizdendir. Kendisini rahmetle anıyoruz ruhu şad olsun.