Ashab-ı kirâm'ın ileri gelenlerindendir. Mekke'nin zengin ailelerinden olup, yakışıklı ve güzel giyinen bir gençti. Peygamberimiz onun hakkında: "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr 'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim"
Mus'ab, Mekke'de o günün şartlarına göre zenginlik ve ihtişam içinde yasarken, Hz. Peygamber'in insanları İslam'a davet ettiğini ve Erkam'ın evinde toplantılar yapıldığını öğrenir. Meraklanır, içinde oraya gitme isteği duyar. Erkam'ın evinde iyilikle, güzellikle karşılanır. Resulullahı dinler ve sorular sorar. İçindeki boşluk küçülerek arayışları sona erer. Nihayetinde de müslüman olur. Bu durum Müslümanlar arasında da büyük bir sevinç ve memnuniyetle karşılanır. Hz. Muhammed'in, peygamberliğine şiddetle karşı çıkan ailesinin buna izin vermeyeceğini bildiğinden onun yanına kısa bir süre gizlice gidip gelir ve namazlarını da gizlice kılar. Onun Müslüman olduğunun öğrenilmesi, ailesinde büyük bir şaşkınlığa ve kızgınlığa yol açarak hayatı bir anda değişir. Refahın yerini sıkıntı ve meşakkat alır. Yakınları baskı uygulayarak önce tehdit sonra eziyet ederler. Evlerindeki bir mahzene hapsedilir ve günlerce aç, susuz bırakarak şiddet uygulanır. Ama o dininden ve davasından asla vaz geçmez. Sahip olduğu bütün imkânları elinin tersiyle iterek Müslümanların yanında yer alarak, kardeşlerinin saflarına güç ve güzellik katar. Müşriklerin baskılarına dayanamayarak Habeşistan'a hicret eden kafilede yer alır.
İkinci Akabe Biatinde Medine'den gelen müslümanlar, "Ey Allah'ın Resulü bizler müslüman olduk. Dinimizin gereklerini de yerine getirmek istiyoruz ama bilmiyoruz. Bizlere bir öğretici tayin ette inancımızın gereklerini de yerine getirelim" derler. Peygamberimizde öğretici olarak genç hafız, Mus'ab-ı öğretici olarak, yani ilk öğretmen olarak görevlendirir. Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile birlikte gelen Mus'ab-a, Peygamberimizin Medine'deki durumu sorması üzerine: Öyle bir çalışma yapmış olmalı ki ev, ev, dükkân, dükkân; " Ey Allah'ın Resulü, Medine de, gündeminde İslam ve Kur'an olmayan ev kalmadı" cevabını verir. Başta Peygamberimiz olmak üzere bütün müslümanlar bu güzel habere çok sevinirler. Peygamberimizin yanında iki ay kadar kalan Mus'ab b. Umeyr, tekrar Hicretten on iki gün önce Medine'ye döner.
Mekke'nin genç bilgesi ve gururu, çölün incisi, Medine'nin ilk öğretmeni ve yiğidi Mus'ab-ı herhalde, duymayan, sevmeyen bir müslüman yoktur. Erkam'ın evinde son elçinin yanına oturunca bütün yüzleri memnuniyet ve dostlukla gülümseten, onların içini ışıklandıran, Medine semalarının zarif yıldızı o güzelim kandili, o ahlak ve sabır abidesini, Cuma namazlarının ilk hatip ve imamını. Bizim inanç iklimimizde, İslam'ın bu ilk öğretmenini, ilk muhacirini, ilk sancaktarını yüreğine ve zihnine bir pankart gibi germeyen varmıdır acaba? İslam tarihinin en gözde simalarından biri olan bu aziz şehidi andıkça yüreği kıpırdayıp sızlamayan, onun öyküsünü dinledikçe içi ısınıp irkilmeyen bir müslüman yoktur herhalde. İlk Müslümanlardan biri olan Mus'ab, güzel yüzlü, nazik ve yumuşak huylu bir delikanlıydı. Son derece zeki idi. Güzel ve etkili konuşurdu, etrafındakilere kendini dinletir ve bulunduğu yerde bir çekim merkezi oluştururdu. Dönemin şartlarına göre oldukça iyi bir eğitimden geçmiş; ailesinin konumu ve kendi kabiliyet ve meziyetleri sayesinde öne çıkan biri hâline gelmişti. Mekkeliler, genci yaşlısıyla onu sever; güzelliği, zekiliği ve zenginliği nedeniyle ona gıptayla bakarlardı. Ailesi tarafından itina ile büyütülen, en iyi şartlar altında, refah ve bolluk içinde yetiştirilen Mus'ab, selim bir akla ve derinlikli bir muhakeme gücüne sahipti. Müslüman olmadan önce de putların bir fayda ya da zarar veremeyeceğini bilir, onlara tapınmazdı. Kendisini kuşatan bütün şatafata, rahatlığa ve refaha rağmen, kalbinde büyük bir boşluk olduğunu, bir sorgulama ve arayış çabası içinde olduğunu hissettirirdi.
Bedir savaşında muhacirlerin sancağı onun elindeydi. "Resulullah'ın bayraktarı" olarak anılıyordu. Uhut savaşında da sancak yine onun elindeydi. Uhut savaşında Ashab-i kirâm'ın ileri gelenlerinden birçok kimse şehit oldu. Mus'ab da şehitler arasındaydı. Musabı-n şehit olduğunu gören Peygamberimiz çok üzülür, gözyaşlarını tutamaz ve başucuna oturarak, Uhut şehitleri hakkında nazil olduğu bildirilen şu ayeti okur: "Müminlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehit oldu. Kimi de (şehit olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" (Ahzab 23) Sonra Peygamberimiz diğer sahabilere, şehitlere yaklaşıp selam vermelerini söyler ve verilen selamlarının şehitler tarafından alınacağını bildirir.
Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştır. Kefeni baş tarafına çekerler, ayakları açılır, ayak tarafına çekerler başı açılır. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Mus'ab eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyler: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor" Sonra onun için de bir kabir açılır ve o mübarek sahabe de Uhut şehitleri arasına defnedilir.
Allah'ın (cc) rızasını, Resulünün sevgisini kazanabilmek için, dünya nimetlerini elinin tersi ile iterek, zor ve meşakkatli bir yolu seçerek geriden gelenlere model teşkil eden, ebedi olan ahiret yurdunu hak eden, ahlaken ve fiziken güzel insan, seni rahmetle anıyoruz. Ruhun şâd olsun.