İnsanoğlu öyle bir varlıktır ki, Rabbi ne zaman kendisini sınayıp ona ikramda bulunur, mal,mülk, evlatlar ve makamlar verirse; Rabbim bana ikram etti der.Ama Rabbi onu sınayıp rızkını daraltırsa Rabbim beni alçalttı, zayıf düşürdü, perişan etti der. Allah insanlara hitaben; ''Siz yetime ikram etmiyorsunuz, size verilen malı hırsla yutuyorsunuz ve malı, mülkü ve makamı çok seviyorsunuz'' derken insanın ne kadar hırslı ve açgözlü olduğunu belirtiyor. Buna benzer bir çok kez Allah, insanlara çağırıda bulunduğu halde çokları bu yardım çağrılarına kulak tıkıyor, duymak istemiyor, anlamak istemiyor.
İnsan hayatında varlık da var, yokluk da, rahatlık da var, zorluk da var. Biz ne fakirliği yok edebiliriz ne de kötülüğü. Her iki durumda da şükretmesini ve sabretmesini bilmeliyiz.Çünkü bu gerçek, dünya imtihanının ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan, zenginliğe ve rahata kavuştuğu zaman bunların kendi gayreti, çalışması , becerisi ve zekası sayesinde olduğunu düşünür. Kendisi fakirlik ve zorlukla karşılaştığı zaman da neden ben? Diye sızlanır, şikayetlenir. Her iki durumda da insan yanılgı içerisindedir.
- Yetimleri, güçsüzleri hakir gören ve onların haklarını gözetmeyenler,
- Fakirler ve özellikle hayatta kalabilmek için gerekli yiyeceğe muhtaç insanlara karşı cimri davrananlar, hatta teşvik etmeyip engelleyenler,
- Mal ve servete karşı açgözlülükleri tavan yapan ve bütün benliğini sarmış bir şekilde helal-haram demeden mal biriktirenler.
- Yemeyi ve israf etmeyi kendisine hak görenler ve mal biriktirme hastalığına yakalananlar,
Bilsinler ki, Allah herşeyi görüp bilmekte ve bunu yapanlarıda sert bir biçimde kınamaktadır.
İnsanoğluna düşen, nimet ve bolluğun kendisini şımartmaması ve kibirlenip gururlanarak Allah'ın kendisine özel şans tanıdığını iddia ederek haddi aşmamasıdır. Ayrıca kişinin başına herhangi bir bela ,sıkıntı, zorluk geldiği zaman bunun Allah'dan geldiğini kabul etmek suretiyle üzüntü ve ümitsizliğe düşülmemesi gerekmektedir. Hem unutulmamalıdır ki, çoğu zaman zenginlik ve bolluk içinde olupta huzursuzluğa ve mutsuzluğa sürüklenmiş; fakirlik ve zorluk içinde olup ta mutlu olabilmeyi başarmış bir çok insana rastlamak mümkündür.
Toplum içinde öyle insanlar vardır ki, çok çalıştığı ve zeki oldukları halde imkansızlık içinde yaşamaktadırlar. Öyleleri de vardır ki, çok zeki olmadıkları, çok gayret sarfetmedikleri ve çok ta yetenekli olmadıkları halde zenginliğe ve makama sahip olabilmektedirler. Demek ki, her zeki ve çalışkan olan zengin olacak diye bir kural yoktur. İnsanlara düşen bunun bilincinde olarak davranmak ve yaşamaktır. O halde diyebiliriz ki, zenginlik ve fakirlik dünyanın yasalarına, insanların yeteneklerine ve içinde bulundukları şartlara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Öyleyse gelin nimetin kıymetini bilelim, cimriliğe düşmeyelim, ihtiyaç sahiplerine yardım edelim, yetimleri gözetelim, imkansızlıktan okuyamayan öğrencilere yardım edelim, kimseyi küçük görüp hakir görerek dışlamayalım. Evinden ,vatanından ayrılmak zorunda kalmış, sığınacak bir dal arayanlara kol kanat gerelim. Hem nereden biliyorsunuz bunun bir imtihan olmadığını ve rollerin o imtihana göre dağıtılmadığını? Gelecekte hangi rolü oynayacağımıza bir karar verenin olduğunu unutmayalım. İlahi buyruklara, emirlere, öğütlere kulak verelim. KİME SÖYLÜYOR? Bre müslüman!
Bana...Sana...Ona / Bize...Size...Onlara...