Yaşadığımız dünyada  kutuplaşma, ayrışma ve çöküş, özellikle virüs salgınından bu yana hız kesmeden sürüyor. Dünyada uzun bir zamandır etkili olan kapitalist sistem çökmek üzere. Birileri elde ettikleri gücü insanlığı bozmak ve  ulus devletleri yok ederek dinsiz, milliyetsiz, köleleşmiş birer mangurta çevirmek için kullanıyor. Bunun içinde insanı bozuyor, kültürleri yok ediyor,  aileyi yok ediyor, suyla, gıdayla ve havayla oynayarak  dünyayı yaşanmaz hale sokmaya çalışıyor. Bütün bunlara bir de ekonomik krizler çıkartmak suretiyle insanları güvensiz, umutsuz, korku ve panik haline sokmaya çalışmayı eklemek yerinde olur. En nihayetinde çeşitli bölgelerde savaşlar çıkartarak final sahnesini oynuyorlar ve çıkartılacak bir dünya savaşı ile de kolayca yeni dünya sömürü düzenini kurmayı planlıyorlar. 
Dünyada iki sistem vardır. Birisi ''Hak'' diğeri ''Batıl''. Hak gelince batıl yok olur. Batıl hakim olunca zalimler her şeye hakim olur ve insanlık zulüm görür. Bakmayın siz bir avuç dünya elit nüfusun refah içinde olduğuna. İnsanlığın büyük bir kısmı zulüm ve esaret altında, açlık ve yokluk içinde yaşamını sürdürmektedir. Hakk'ın tarafında Allah vardır, Batılın tarafında ise Şeytan vardır. İnsanlık şeytanın ve onun askerlerinin safında bulunduğu sürece başı beladan , dertten kurtulmayacaktır. Tek kurtuluş reçetesi Allah'ın safında Kur'an'ın ışığında Batıl ile ve şeytan ile mücadele etmek ve Hakkı üstün kılmaya çalışmaktır. 
Ülkemizde de geldiğimiz noktada toplumsal yozlaşma giderek artmakta ve çözümsüz bir hal almış durumdadır. Her alanda yozlaşma, sistemsizlik ve kuralsızlık almış başını gidiyor. Şöyle ki; 
SİYASİ YOZLAŞMA: Hangi görüş ve parti olursa olsun iktidarların problem çözme yeteneği kaybolmuştur. Atamalarda liyakat sisteminin yerini eş dost, akraba, partili yandaş kayırmacılığı almış, adaletin, hakedenin değil torpili olanın öne geçtiği bir sistemi benimsemişiz. Samimiyeti, dürüstlüğü bırakıp gösterişi ve  tribüne oynamayı  adet edinmişiz. Toplumda büyük bir hayal kırıklığı, umutsuzluk ve güvensizlik hakimdir. Fiyatlar kontrol edilemiyor, başıboş köpek sorunu çözülemiyor, dilencilik en popüler meslek oldu, kaldırım ve yol işgalleri önlenemiyor, hastaneler yapıyoruz ama sistemsizlikten muayene için randevu alamıyoruz, trafik arapsaçı olmuş, yollar otoparka dönüşmüş. Yıllardır tarım arazilerine habi bahçesi adı altında yapılaşma oluyor ama  bir türlü önlenemiyor. Örnekleri çoğaltabiliriz...
BÜROKRATİK YOZLAŞMA: Kamuda israf önlenemiyor. Hiç kimse konfor alanını terketmek istemiyor. Hep başkalarından bekliyor. Bürokrasi problem çözme yeteneğini kaybetmiş. Bir yandan kanun kural çıkartılıyor ancak uygulayacak eleman yetersiz ve yeteneksiz. Vergi toplamak için yeni kanunlara değil mevcutta zaten var olan ve toplanması gereken vergileri toplayacak iradeye sahip  bürokratlara  ihtiyaç var. Zenginden ve güçlüden alamadığın vergiyi toplamak için yeni kanunlara ihtiyaç yoktur. Devletin makam araçları hala evlerinin kapısından  bürokrat topluyor işe gitmesi için. Bazı bürokratlar seçimi kazanabilmek için olsa gerek devletin kasasından delegelere yurtdışı seyahatleri planlıyor ve uyguluyor. Kamu kendi koyduğu kuralları ya uygulamıyor ya da gücünün yettiğine uyguluyor. Bürokrasinin en büyük meziyeti fotoğraf paylaşmak, sık sık yemekli toplantı ve geziler düzenlemek, uygulamayacakları kararları almak. Takip yok! denetleme yok! yaptırım yok!
TİCARİ YOZLAŞMA: Helal- haram kavramı kalmamış. Müşteriyi kandırmanın adı pazarlama stratejisi olmuş. Aynı malı herkes tutturabildiği fiyattan satabiliyor. İstediği an fiyat artırabiliyor. Para kazanalım da nasıl olursa olsun mübahtır anlayışı hakim olmuş durumda. Malını satabilmek için her türlü yalanı söyleyebiliyorlar. Stokçuluk yasak ama önlenemiyor. Vatandaş hergün değişen fiyatlardan bunalmış durumda. Enflasyonun, faizin en yüksek olduğu ülke konumuna geldik. Büyük firmalar kartel oluşturmuşlar piyasayı kendi istedikleri gibi yönlendirmektedirler.
''Borç alan emir alır'' sözü sanki bizim için söylenmiş gibi. Ülkemizin dış borç stoku her geçen yıl artış göstermekte ve özellikle 2020 yılında zirveyi yakalamış ve zirveden inmiyor. GSMH  anlaşılır tabirle milli gelirimizin %  60 na denk geliyor. Bu nedemek borçla yaşıyoruz ve borçların vadesi geldiğinde ödemek için yine paraya yani dolara ihtiyacımız var. Bu döngüyü devam ettirmek için ise el açmak ve emirlerine uymak zorundayız. IMF politikalarını iyi uyguladığımız için uluslararası kuruluşlar notumuzu yükseltmek için yarışıyor.  Bimem kısaca anlatabildim mi? 
KÜLTÜREL VE AHLAKİ YOZLAŞMA: Toplumsal değerlerimiz bir bir yıkılıyor. Dürüst insana değer verilmiyor. Televizyonlarda aile yapımıza inancımıza, kültür değerlerimize aykırı diziler birbiriyle yarışıyorken her türlü rezillikler sergileniyorken RETÜK denen kurum eli kolu bağlı seyrediyor. Bu bir acizliktir. Ya o kuralları uygulayın  ya da kapatın. Ülkemizde boşanmalar her geçen gün artmaktadır. Aile yılı ilan ediyoruz ama bir şey değişmiyor.  
EĞİTİMDE YOZLAŞMA:  Her şeyin başı eğitim deriz lakin eğitimi bir türlü istenen noktaya taşıyamıyoruz. Çünkü bu sistem değişmedikçe eğitim düzelmez. Her ile üniversite açmakla , sadece okul yapmakla eğitim düzelmez. Bütün bu insanlar bizim eğitim sistemimizin bir ürünüdür.  Ne  ekersen onu biçersin. Üniversitelerimizde kalite yok , eğitimde kalite yok. Ülkemiz iş bulamayan, atanamayan üniversite mezunlarıyla doldu. Mesleki okullara yönlendirme yapılmadan bu iş çözülemez. Herkesi üniversitelere yönlendiren bir eğitim sistemi olamaz. 
Adaletin her alanda hakim olduğu, hakedene hakkının verildiği, israftan uzak herkesin çalışıp ürettiği, herkersin devlete vergisini dürüstçe ödediği, konulan kuralların herkese eişit bir şekilde tavizsiz uygulandığı, herkesin işini en iyi şekilde yaptığı, insana saygının hakim olduğu, kimsenin etnik ve mezhepsel olarak horlanıp dışlanmadığı bir dünya ve toplumda yaşamak dileğimle...