Toplumların kültür oluşumlarında olumsuz bazı anlayış ve düşünüşler sebebiyle yanlış bir takım davranışlar insanlar arasında yerleşebilmektedir. Bu davranış biçimleri,  toplumun gelişmesine ve bireylerin yaptığı işlerde başarılı olmasına da büyük bir engel oluşturmaktadır. Milletimizin bu iki tuzaktan kurtulması gerekir. Aşırı özgürlük ve rahatlık. 
Bu iki kavramla Türk toplumu olarak sorunumuz var. Nereden çıktı bu şimdi ? demeyin. Gerçekten öyle. Halbu ki bu iki kelime  insana ne kadar da sevimli geliyor değil mi? Özgürlük gibisi var mı? İnsanın istediği her şeyi yapabilmesinin neresi kötü olabalir ki. 
Mesela istediğin zaman yatmak, istediğin zaman kalkmak. İş yerine bazen geç gitmek, mesai dolmadan iş yerini terketmek. Otobüste telefonla bağırarak konuşmak, gece yarısına kadar sokakta davul zorna eşliğinde halay çekip nara atmak. Aracını yanlış yere parketmek suretiyle trafiği arap saçına çevirip, heyecanını zirveye taşımak. Kız arkadaşı ile parkta insanların gözü önünde öpüşmek. Okulda sınıfa geç girmek, öğretmen ders anlatırken telefonla mesajlaşmak, canı sıkıldığında dersin ortasında sınıfı terketmek. Aşırı dekolte giyinmeyi  ve dikkat çekmeyi özgürlük zannetmek. Yolda yürüken herkesin duyacağı şekilde küfürlü konuşmak. Bir büyüğümüz kibarca öğüt verdiği zaman '' sen bana karışamazsın'' demek. 
Sanırım bazı şeyler yanlış algılanıyor. Kurallara uymamak özgürlük değildir. Özgür olmak demek her istediğin şeyi yapmak demek de değildir. Özgürlüğün de bir sınırı vardır. Başkalarının hakkına hukukuna tecavüz etmek özgürlük değil hatsizlilktir. Bu bizim ülkemizdeki aşırı özgürlük inanın bir çok gelişmiş Avrupa ülkesinde yok. 
Bu özgürlük sevdası milletimizin başına çok işler açtı. ''Hürriyet gelecek Baskı düzeni  bitecek'' sloganlarıyla Türk vatanına göz dikenlerle  işbirliği yapıp kendi memleketinde darbe yapanlar, kısa zamanda vatan topraklarının yarısını kaybetmek zorunda kalmadılarmı?. Yetmedi '' özgürlük'' getirecek olan dostlar, ülkemizi işgal ederek paylaşmaya kalkışmadılarmı?.  İşgal edilen ve iç savaş çıkarılan ülkelerde kullanılan sihirli ve büyüleyici sözcük;''ÖZGÜRLÜK'' . Afganistan'a özgürlük gelecek dediler, Kan,gözyaşı ve iç savaş geldi. Irak'a özgürlük gelecek, Saddam diktatör dediler, kan, gözyaşı ve işgal getirdiler. Suriye'de yaşananlar hep aynısı oldu. Bu nasıl bir özgürlükse hiç müslüman mahallesine uğramıyor. Sana  özgürlük getireceğim diyenler senin topraklarını, paranı, kültürünü ve özgürlüğünü elinden alırlar artık uyan. 
Siz siz olun özgürlük pazarlayanlara asla inanmayın.
Ülkemizde özgürlükten anladığımız şeyler;
-Kurallara
uymama özgürlüğü
-Devlet malına zarar verme özgürlüğü
-Devletin bilgisi dahilinde vergi kaçırma özgürlüğü ( Maliye Bakanı diyor ki: ''Vergi kaçırıyorlar'')
-Devletin sırlarını ifşa etme özgürlüğü( Televizyonlarda ve yurt dışında ülkemizi kötüleme, ihbar etme ve şikayet etme)
-Terör örgütünün bayrağını sallayarak, Ülkesinin milli marşını söylemeyerek siyaset yapma özgürlüğü(TBMM'de)
-Basın özgürlüğü ( ülkenin değerlerine küfrederek, kutsallarını itibarsızlaştırarak gazetecilik ve televizyonculuk yapmak)
-İfade özgürlüğü( Hakaret, küfür v.s)
-Sözü fazla uzatmayalım ve diyelim ki: Beyler! Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde bunlara müsade -etmezler. Adamın gözünü oyarlar...
Millet olarak diğer bir hastalığımız ''Rahatlık Duygusu'' dur ki insanları adeta esareti altına alır. Her işinde rahatlık olsun ister milletimiz. Mesela askerlik görevi gelen bir gencin en büyük amacı,  rahat bir yerde askerliğini yapmaktır. 
- Askerliğini nerede yaptın? Diye soran bir arkadaşına:
-Yata yata askerlik yaptım. Ne eğitim, ne nöbet akşama kadar avarahanede oturuyordum diyerek övünür. Peki kardeşim herkes yatarsa eğitime kim gidecek? Nöbeti kim tutacak? dahası bir savaş halinde vatanı düşmandan kim koruyacak? Diye düşünülmez. Yeterki benim vatandaşım askerliğini rahat yapsın onunla da övünsün!
Askerliğini böylece tamamlayan delikanlı terhis olduktan sonra hayata atılmak, iş bulmak ve evlenmek ister. Bir işim olsun ama mümkünse rahat bir iş olsun der. İşin de en rahatını arar. Devlet dairesinde işe girmiş bir kişiye sorulan ilk soru genelde şöyledir: ''İşin Rahat mı?'' 
 Masa başında otursun, istediği şeyi rahat yapabilsin. Akşam saat beş deyince hemen çıksın, cumartesi ,pazarı tatil olsun. İstediği zaman internette sörf yapabilsin. Kimse ona sen ne yapıyorsun diye hesap sormasın. Ziyaretine gelen arkadaşı ile şöyle yarım saat sohbet edebilsin. Maaşını çekmek için bankamatiğe gidip iki saat ortalıkta gözükmesin. Sabah mesaisine de yarım saat geç gelebilsin ve amiri ses çıkarmasın. Bir puaça ya da simit ile kahvaltısını da oracıkta yapıverse ne olur! Bir şey olmaz sadece geri kalırsın, köle olursun, emir alırsın hepsi bu!
Sen zaten ''uyu uyu yat uyu'' /''Ali ata bak'' fişleri ile ilkokulda eğitildin. Bak Almanya'da fişlerde ne yazıyor: ''Üretim ve hayat disiplinle başlar.'' Japonya'da ise: ''Yaşamak için üreteceksin''  Rahatımıza çok düşkünüz, bu rahatlık hastalığından artık kurtulmalıyız. Düşmanlar ayakta biz yatakta  bu iş böyle gitmez.
Toplum olarak ÖZGÜRLÜK/ DİSİPLİN/ RAHATLIK konusundaki sorunlarımızı çözmeden, gençlerimizi bu bilinçte yetiştirmeden ''Büyük Türkiye'' hayalimizi gerçekleştiremeyiz.