Yaratan Rabbimin adıyla söze başlıyorum. Bizlere onlarca nimet verdigi için hamd ediyor, varlığımızı sürdürme imkanı verdiği için de şükrediyorum. Yüce Allah'ın mesajımı bizlere iletip yaşayışıyla bizlere rehber olduğu için Resul-i Ekrem Hz. Muhammed'e salat ve selam ediyorum.
İnancimiza, yaşayışımıza, günlük hayatımıza, edebiyatımıza, sanatımıza girmiş ve yer tutmuş olan (19 kavram vardır ki onlar olmadan geçen günümüz veya anımız bile yoktur. Bunları Besmele, Hamdele, Salvele başlıkları altında toplayabiliriz.
Bir Müslüman herhangi bir işe başlamadan önce Besmele çekmekle "Herhangi bir varlık adına değil, Rahman ve Rahim olan Allah adına, O'nun rızası ve O'nun izniyle başlıyorum" demek ister. Helal olan her lokmaya, her eyleme Besmele ile başlamak Allah'ın emridir. Yenilmesi helal olan bir hayvanın etinin bile yenilebilmesi için bile Besmele ile kesilmesi şarttır. Besmele, müminin koruyucu zırhıdır. Besmelesiz her işe şeytan karışır düşüncesi boşuna değildir.
Yemeğin ve işin bitiminde Allah'a hamd, verdiği nimetlere şükretmek gerekir. Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti de "hamd" kelimesiyle, "Alemlerin Rabbine hamd" ile başlar. Onun içindirki şükretmeyi bilmeyene nankör denilir. Cenab-ı Hak "Bana şükredin. Sakın bana nankörlük etmeyin" buyuruyor.
Allah'ın son peygamberi, alemlere rahmet olarak gönderilen, hem insanların hem de cinlerin resulü olan Hz. Muhammed'e salat ü selam getirmek, hem Allah'ın emri hem de Peygamber Efendimizin bizden beklentisidir.
Müslüman her işe Besmele ile başlar, hamd ve şükür ile bitirir. Resul-i Ekrem'in anıldığı her yerde salat ve selam getirmeyi ihmal etmez. Bu anlayış, İslam kültürüne iyice yerleşmiştir.
Geçen asırlarda yazılmış bütün kitaplara mutlaka Euzü-Besmele ile başlanır, Allah'a hamd ve Resulü'ne salat ü selam ile devam edilirdi. İlmi kitaplarda da edebi kitaplarda da durum böyleydi. Batılılaşmaya paralel olarak bu geleneğimiz kaybolmaya yüz tuttu.
Bu, sadece vaaz ve hutbelerde devam ediyor diyebiliriz. Vaiz efendi, kürsüye çıkınca önce Euzü-Besmele çekiyor, ardından "Elhamdü lillahi Rabbilalemin" diyor ve Hz. Peygamber (sava)e salat ü selam getirdikten sonra ayet ve hadislerle konuya giriyor. Aynı şeyi hatip de hutbede uyguluyor. Yani Besmele, Hamdele ve Salvele sadece vaaz ve hutbelerde yer alabiliyor.
Oysaki daha önce her hitabeye böyle başlanırmış. Ben, doksanlı yıllarda bunun değişik bir versiyonuna rastlamıştım. Prof. Dr. Salih Tuğ, konferansına şöyle başlamıştı: "Bismillah, Hamden lillah, Salaten ala Resulillah. Muhterem hazırıun..."
Seksenli yıllarda Kahire Üniversitesinde misafir öğrenci olarak bulunduğumuz sırada her fakültede ders dinlemeye girebiliyorduk. Bir gün Tarih dersindeyiz. Hoca sınıfa selam vererek girdi. "Arkadaşlar, konumuz Memluklar Dönemi" diyerek derse başladı. Ancak arkadan üç öğrenci ayağa kalktı: "Hocam, derse Besmele, Hamdele ve Salvele ile başlaman gerekmiyor muydu?"diye uyarıda bulundular. Hoca, özür dilemek zorunda kaldı. Derse Besmele, Hamdele ve Salvele ile başladı."Emma ba'd..." diyerek konuya geçti.
Orada ekonomi, hukuk, biyoloji, matematik derse böyle başlanıyormuş. Bunu daha sonra öğrendik. Bizlerde ise sadece bireysel olarak bu uygulamalar sürdürülebiliyor.
İslam ülkelerinin toplantılarında devlet adamlarının konuşmalarına Besmele ile başlayıp Allah'a hamd ederek ve Resulüne salat ü selam getirerek devam ettikten konuya girdiklerini defalarca izlemişizdir. İslam ülkelerinin liderlerinin ülkemizi ziyareti sırasında da basın toplantılarında aynı durumu gözlemlemekteyiz. Demekki bu gelenek, İslam toplumunda hala canlıdır.
Bu çalışmamızla İslam kültüründe yüzlerce yıldır köklü bir gelenek olarak yer alan bu uygulamaları yeniden gündeme getirmekle bir bakıma bu kültürü ihya etmeyi hedeflemiş bulunuyorum. Böylece bir hayra vesile olmayı umuyorum.
Not: Kitabımız Ankara'da Gülnar Yayınevi tarafından neşredilmiştir. Arzu edenler, yayından ve internetten temin edebilirler.