Geçtiğimiz Salı günü sevilen, sayılan, toplumda karşılığı olan, benimde çok severek değer verdiğim, iki güzel insan bu meşakkatli dünya hayatlarındaki ömürlerini tamamlayarak ahirete göç ettiler.
Birisi uzun yıllar İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yapan, dersimize de giren, daha sonrada Anadolu Lisesi'nin kurucu müdürü olan ve emekli olana kadarda yine uzun yıllar başarılı bir şekilde eğitim hayatına devam eden, on yedi yıldır benimde karınca kaderince makalelerimle köşe yazarlığı yaptığım Çorum Hakimiyet Gazetesinde yayınlanan yüzlerce makalesi, yazmış olduğu kitapları ve konferansları ile insanlarımıza ve şehrimize sayısız değerler katan Abdulkadir OZULU hocamız. 38 yıllık öğretmenlik hayatım da, dersine girdiğim günden bu tarafa, irtibatımız hiç kopmayan çok sayıda öğrencim var. Abdulkadir hocamda öğrencilik yıllarımdan bu tarafa hiç irtibatımız kopmayan, engin bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlandığım, hocalarımdan birisidir. Her yıl daha Haziran ayında beni arayarak “Veysel benim bu seneki balımı ayır on kavanoz olsun” derdi. Bende ilk olarak onun siparişini götürürdüm. İçeri buyur ederdi. Bende içeri girmeyeyim hocam dediğimde, buraya kadar gelmişken bir kahvemi içmeden seni gönderir miyim derdi ve her bal götürdüğümde de en az bir saat muhabbet ederdik. Ayrıca zaman zamanda arkadaşlarımızla ziyaretine giderdik. Son birkaç yıldır da rahatsızlığı dolayısı ile pek dışarıda çıkmazdı. Konuşmaya alışkın bir insandı ve konuşmayı da severdi. Tatlı bir muhabbeti vardı. Son görüşmemizde “Sizler yazdıkça ben seviniyor ve memnun oluyorum” dediğinde, bende hocam yazıyoruz ama okuyanlar var mı bilmiyorum dediğimde “Sakın ha öyle düşünme okuyan olmaz mı başta ben okuyorum. Çok güzel konulara değiniyorsun, çok ta güzel derli toplu yazıyorsun, güzel cümleler kuruyorsun, konulara hâkimsin aman ha devam et, yazılarını da mutlaka kitap olarak bastır” diye tembih etmiş ve bizi de onere etmişti. Cenabı Mevla kendisinden razı olsun. Biz kendisini Allah (cc) için çok seviyorduk. Ruhu Şâd, mekânı cennet olsun.
Diğeri de Çorum İmam Hatip Lisesinde uzun yıllar Baş Müdür Yardımcılığı yapan, öğrenciler tarafından çok sevilen, benimde çok severek değer verdiğim, üzerimde hakkı olan güzel insan Nurettin DOĞMUŞ hocamız idi. İmam Hatip orta birinci sınıfta Matematik dersimize gelmişti. İyi bir öğretmendi. Dersleri dolu geçerdi. Ders saati süresince bir şeyler öğretmenin çabası içerisinde olurdu. Ciddiydi, görünüşte sert gibi idi ama yaklaşımları baba şefkati mesabesinde idi. Anti parantez burada merhum Oğuz Leblebicioğlu hocamızı da anmadan geçemeyeceğim. Coğrafya dersimize girmişti. Derse başlamadan önce saatini kolundan çıkararak masanın üzerine kor, dersin sonlarında da bir gözü de saatte olurdu. Konu biter ve anında da zilde çalardı. Derslere ne bir dakika geç gelirdi nede dersten bir dakika geç çıkardı. Bende bunu örnek alarak öğretmenlik hayatımda hep uygulamaya çalıştım. Hiç unutmuyorum bir gün kendisi ders anlatırken konuşanlar oldu. İkinci uyarısından sonra “Eğer konuşmaya devam ederseniz hepinizi de dışarı atar ve ben dersimi şu duvarlara yine anlatırım, devletim bunun için bana maaş veriyor” demişti.
Hayatımızda bazı şeyler vardır ki unutmamız mümkün değildir. Rahmetlik babam oğlum “iyilikte kırk yıl söylenir, kötülükte kırk yıl söylenir sen iyilikle yâd olunanlardan ol” derdi. İmam Hatip Lisesini bitirene kadar çok değerli öğretmenlerimiz dersimize girdiği gibi Meslekçi olduğu halde islam ın ruhunu içine sindirememiş, merhamet duygusunu yitirmiş, heva ve heveslerinin peşinden koşan sözde eğitimcilerle de karşılaştık. İmam Hatip dördüncü sınıftayım yani lise bir. Siyer (peygamberimizin hayatı) dersi vardı. Bu dersimize de Md yardımcısı Nuri Ulu’nun eşi Fatma Ulu giriyordu. Kadıncağız öğretmen masasına oturuyor, falanca sayfayı açarak okuyun diyor ve hiç ders anlatmıyordu. Bir gün hocam şöyle konuları zenginleştirerek bize anlatsanız olmaz mı dedim. Bir şey demedi ama alındığı halinden belli idi. Md Yardımcısı olan eşine bunu yansıtmış olmalı ki adam bize kafayı taktı. Paralı yatılıda kalıyorum. Mart ayının ortaları idi. O zamanki Müdürümüz Mehmet Yıldırım’a da artık nasıl aksettirdi ise müdür beni çağırttırarak “Sen hocalarına karşı saygısızlık yapıyormuşsun eşyalarını topla ve yatılıyı terk et” dedi. Hocam ben hiçbir hocama karşı saygısızlık yapmadım. Şimdiye kadar disiplin kuruluna giden bir sucum da olmadı ve paramı da tam olarak yatırdım. Şurada okulların kapanmasına bir buçuk ay kaldı ben nereye gideyim dediğimde “Cık dışarı ve yatılıyı terk et pe” Dedi. Nisan ayının ortalarına kadar yemek haneye ve yatak haneye gizli, kapaklı, kıyıdan, köşeden korkarak gittim. Etütlerde ya müdür içeriye giriverirse ne yaparım korkusu ile yaşadım. Bir gün adım ve soyadım anons edilerek, Baş Md Yardımcısı Nurettin Doğmuş hocamızın odasına gitmem söylendi. Eyvah dedim her halde Müdür ilişiğini kes diye talimat verdi ve ben onun için çağrılıyorum. Çaresiz ve üzgün olarak gittim. İçeri girince rahmetlik Nurettin Hocam bir baba şefkati ile gel evladım rahat ol ve şöyle otur dedi. Biraz rahatladım. Evladım Müdür Bey sana yatılıyı terk et demiş bana da yatılıdan ilişiğinizin kesilmesini istedi. Bende Kendisine hangi gerekçe ile diye sorum. Seni atmamız için ortada bir disiplin suçu olması lazım. Seni yatılıdan atmamız için hiçbir gerekçe yok, korkma ve rahat ol. Yemek haneye de, yatak haneye de, etütlere de göğsünü gererek git sana bir şey diyen olursa da bana gel dedi. O anda dünyalar benim oldu. Nurettin Doğmuş hocamız böyle bir baba adamdı. Ruhu şâd mekânı cennet olsun. Rabbimizin Rahmeti ile muamele eylemesini dilerim. Nuri Ulu beni yatılıdan attırma konusunda başarılı olamadı ama kendisi Kuranı Kerim, Md Yardımcısı oda arkadaşı Mehmet Aksu da Arapça dersimize giriyorlardı. İkisi iş birliği halinde bu iki dersten bütünlemeye bıraktılar. Bütünlemede de bu iki dersin sınavı da mülakattı. Geçersiz not vererek beni lise biri bir yıl daha tekrarlamak zorunda bıraktılar. Yani bir çift söz bir yılıma mal oldu. Çektiğim çilede cabası. Her ikisine de hakkımı helal etmiş değilim. İnşallah ahirette haklaşacağız.
Allaha ve ahiret gününe inanan insanlar için yaşamında, ölümünde, bir anlam ve önemi vardır. Müslüman’ı hayata bağlayan ise ideal ve inanç değerleridir. Dünya hayatının en önemli özelliği ise insan için bir sınav yeri oluşudur. İnsana anlam ve mana kazandıran en önemli özelliği ise yaratılış amacıdır. İnsanın dünya hayatını anlamlı kılanda ahiret hayatıdır. İnanan bir insan için önemli olan insanın aklını ve iradesini iyi yönde kullanarak güzel ve hayırlı işler yaparak gök kubbede hoş bir seda bırakabilmesidir. Gök kubbede hoş bir seda bırakabilenlere selam olsun.