Farklı dinlerden ve kültürlerden insanların evlilikleri, bir takım tavizlerle başlar ve sorunlarla devam eder. Bu tür evliliklere "Karma evlilik" denilmektedir.
Yabancılarla evliliği, karma evliliği tez konusu yapan Doç. Dr. Özcan Güngör, araştırmalarındaki bulguları ve sonuçlarını "İki Dünya Bir Aile" adlı kitabında okuyuculara sunmuştur. Gerçekten de bu yöntemle meydana gelen aile, iki farklı dünyanın bileşkesi gibidir.
Özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, bu sorunlarla çok karşılaşmaktadırlar. İkinci kuşak ve üçüncü kuşak diye adlandırılan çocuklar, okullarında, işyerlerinde, eğlence mekanlarında karşılaştıkları yabancılara meylediyorlar. Sosyalleşme veya arkadaşlık adı altında başlayan ilişkiler, evliliğe kadar varabiliyor. Bunları küreselleşmenin, kozmopolit hayatın doğal sonucu saymak mümkündür. Ancak karma evlilik yapan kişiler, daha çok kültürel olmak üzere kişilik, kimlik sorununun yanı sıra din ve iman konusunda da pek çok çelişki yaşamaktadır.
İlk çocuk dünyaya gelene kadar bu tür evlilikler, şehvet ve gençlik hevesiyle öyle böyle yürümektedir. Çocuk dünyaya gelince eşler arasındaki din ve kültür farkları, bütünüyle ortaya çıkmaktadır.
Fransa'da Türk çocuklarına din eğitimi vermek için gittiğim dönemde Colmar vilayetinde Maraşlı bir hocanın evine davetli idim. Söz sohbet devam ederken zil çaldı. Kapı açıldı. Hacı Efendi, gelenleri karşılamak üzere salondan çıktı. Biraz sonra geri döndü. Gelen kimmiş dercesine bakışlarımız üzerine, bizim Gani dedi.
Bir süre sessizlik oldu. Sonra Hacı başladı anlatmaya:
"Oğlum Ahmet, gençlik hevesiyle bir Fransız kızına gönlünü kaptırdı. Çok nasihat ettiysek de vazgeçiremedik. Onunla evlendi. İkisi de çalışıyorlardı. İyi de para kazanıyorlardı. Yediler, içtiler, gezdiler, eğlendiler. Sonunda bir çocukları oldu. Annesi, onu alıp kiliseye götürdü, vaftiz ettirdi. Adını da Gabriyel koydular. Oğlum da çocuğu kucağına alıp bana getirdi. Baba buna adını sen koy dedi. Sordum Gabriyel koymuşlar ama Gabi diyorlarmış. Ben de kulağına ezan okuyarak Gani adını koydum. Şimdi çocuğa onlar Gabi diyor, biz de Gani diyoruz."
Hacının anlattığını can kulağıyla dinliyoruz. O da bir hikaye, bir masal anlatır gibi anlatmaya devam etti:
"Çocuk kreş dönemine gelince gelinim onu kilisenin çocuk bakımevine götürdü. Oğlum da elinden tutup bizim camiye alıştırmaya çabaladı. Okul çağında annesi oğlunu korosuna yazdırdı. Şimdi orada kilise müziği öğreniyor. Oğlum da camiye getirmeye zorluyor. Asıl kıyamet, önümüzdeki sene kopacak. Oğlum, çocuğunu sünnet ettirmek istiyor. Annesi, vaftiz ettirdik ya sünnete ne lüzum var, diyerek itiraz ediyor… Hocam, aslına bakarsan bunun böyle olacağı başından belliydi."
Hacı Efendi, bunları gözyaşlarıyla anlattı. Sorun, sadece Gabi-Gani sorunu değildi. Aslında bu, yurt dışında yaşayan milyonlarca gurbetçinin sorunuydu.
Bugün yurt dışındaki Türklerin en hayati problemlerinin başında Müslüman-Türk kimliğinin korunması, içinde bulundukları toplumla uyum sağlaması ve yeni kuşaklara dinin ve kültürel kimliğin aktarılması gelmektedir.
Gurbetçilerimiz, bunu yapabilmek için çocuklarını Türkiye'deki akraba çocuklarıyla evlendirmek gibi bir yol izlemektedir. Bu, iyi bir çözüm. Ancak götürdükleri kızlara "İthal gelin", erkeklere de "İthal damat" muamelesi yapmalarının tutar bir yanı yoktur.
Karma evliliklerde kişilerin çocukları, büyük ihtimalle anne eğer dindarsa, annenin dinini tercih etmektedir. Baba dindar olsa babanın dininin tercih edilmesi, daha düşük orandadır. Bu açıdan bakıldığında da Gani yerine Gabriyel, hayatına devam edecek gibi görünüyor.
Gurbetçilerden dinlediğim hikayeleri burada sıralamam mümkün değil. Fransıza kaçan, yabancıdan çocuk sahibi olan pek çok kız var. Yabancıyla eğlenirken yuvasını dağıtan pek çok erkek var. Para kazanıyorum diye dinini, imanını, Türklüğünü, örf ve adetini kaybeden nice gencimiz var.
Karma evlilik yapan şahıslar, gerek evlilik törenleri esnasında gerekse sonraki yaşamlarında inancından, gelenek ve göreneklerinden taviz vererek ve karşı tarafın durumunu göz önünde bulundurarak ezik bir evlilik hayatı sürdürmektedirler.
Bu, gariban gurbetçilerimizin çözebileceği bir sorun değildir. Ciddi bir devlet politikası ile çözmek veya azaltmak mümkündür.