Büyük abi ABD, Türk kardeşlerimiz de bizim gibi gelişsin güçlü olsun, ilim adamı yetiştirsin, ilimde, irfanda, teknolojide ilerlesin, kurallara uyan refah toplumu olsun diye, büyük fedakarlık göstererek çok parlak, göz kamaştırıcı eğitim sistemini ülkemize dayatarak ''Fulbright Eğitim Antlaşması'' nı 27 Aralık 1949'da imzalatmıştı.
O zamanlar Türkiye BM'ye katılmış, 2. Dünya savaşı nedeniyle Avrupa'ya çıkan ABD güçleri yavaş yavaş ülkelere hâkim olma metotlarını devreye sokmaya başlamıştı.
Marshall yardımları üzerimize bir kabus gibi çökmeye başladığı süreçte ise milli eğitimimize müdahale başladı.
Bu antlaşmaya göre Türkiye'de ABD arasında Eğitim Komisyonu kurulacak, Komisyon üyeleri dördü ABD, dördü Türk olmak üzere 8 kişiden teşekkül edecek ve komisyon başkanı ABD'li olacaktı. Karar verileceği zaman eşitlik durumunda komisyon başkanının oyu 2 sayılacaktı.
Amaçlanan şey, Türkiye'de eğitimin kaliteli hale getirilmesi değil, ABD çıkarlarına uygun hareket eden bir kitle oluşturmaktı. Bu komisyon vasıtasıyla başarılı Türk gençleri ABD'ye götürülüp devşiriliyordu. Daha sonra bunlar Türkiye'ye getirilerek önemli ve kritik koltuklara oturtuluyordu. Bu gidenler arasında üniversite eğitiminden sonra akademik basamakları çok hızlı atlayarak dünyanın en genç profesörlerinden olmuş ve ülkesine dönerek devşirmeliği kabullenmeyerek dahi bilim insanı olarak milletine hizmet etmiş,(buradan rahmetle anıyorum) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun Fulbright Anlaşması ile ilgili yaptığı değerlendirmede söylediklerini hatırlamakta yarar görüyorum.
"Dünyanın en berbat eğitimine sahip ülke Amerika'dır. Biz de onların danışmanları ile bu anlaşmayı sürdürüyoruz. Sömürge eğitiminden kurtulursak, gülünç durumdan kurtuluruz. Tekrar atalarımızın kurduğu eğitim sistemine dönmeliyiz. Çünkü zihnini köleleştiren toplumlar ömür boyu sömürge kalırlar."
Fulbright Anlaşması hala yürürlükte. O günden beri yanılmıyorsam 67. Hükümet iş başında bulunuyor. Ama ülkemize çok zararlı olan ve bizi toplum olarak gerileten, kültürsüzleştiren, tarihini ve dilini unutturan, kuralsız, saygısız bir tolum yapan bu anlaşmayı kaldırmak kimsenin aklına gelmiyor. Ya da birileri izin vermiyor? Kaldırmak şöyle dursun adı dahi zikredilmiyor, gündem olmuyor. Herkes eğitimden şikayetçi oluyor, ''eğitim şart'' eğitim şart diyor, lakin kimsenin yetkililerden böyle bir talebi olmuyor.
Tuhaf olan, tehlikeyi fark edememek mi yoksa teslimiyetin vermiş olduğu bir rahatlık mı?
ABD'nin gözetiminde ve denetiminde olan bir eğitim modeli ile Türkiye'nin gelişmesi nasıl mümkün olabilir? Tarihi farklı, dili farklı, dini farklı, kültürü farklı Türk milletine bu elbise uyarmı?
İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerde yıllarca uyguladığı bu sistemle öğrencileri gereksiz bilgiler ile nasıl meşgul ettiğini bilmeyen var mı? Logaritmik cetvelin ezberletilmesi giibi tamamen ezberci bir sistem.
Ülkemizdeki yıllardır yaz boz tahtasına dönüştürülen, değiştirilen ve dikiş tutmayan eğitim modelleriyle yerimizde sayıyoruz. Ve hala uyuyoruz. Uyumak tatlı geliyor, başucumuzda ABD ninni söylüyor çünkü.
''Dış Güçler'' bizim gibi ülkeleri dolar ve finans baskısıyla borçlandırarak ve onların stratejik koltuklarına kendi emir erlerini yerleştirerek kendi ikbalini ve güvenliğini sağlamakta büyük bir beceri örneği sergiliyor.
Bizim eğitimimizi bu kadar kendine dert eden sözde dostlarımız, Türkiye'den o kadar çok korkuyor olmalı ki, bugün etrafımızı üslerle sarıyorlar, sınırlarımızı cephaneliğe çeviriyorlar, gözümüzün içine baka baka terör örgütlerini gerek finans gerek silahla destekliyorlar. Oysa ki,Türkiye'de eğitim sorununu çözmeden hiç bir sorunumuzun çözülmesi mümkün olmadığı apaçık ortada. Kişi başına düşen milli geliri elli bin dolar dahi yapsak bir şey değişmez.
Ne yazık ki, biz toplum olarak hala kendimizi bilmiyoruz, gücümüzün farkında değiliz ve cek cak masallarıyla uyutuluyoruz. Çünkü Türkiye uyuyan ve uyandırılmaması gereken bir dev olarak görülüyor.
İyi uykular! Demeye gönlüm razı gelmiyor, o zaman haydi uyanın millet! Üsküdar'da sabah oldu.
G Ü N A Y DI N L A R...