Ülkemizde en çok tartışılan konuların başında eğitim gelmektedir. Uzman olsun ya da olmasın herkesin bir şeyler söyleme cesareti gösterdiği bir alandır eğitim. Akademik başarı/başarısızlıklar tartışılırken dahi öğrenci davranışları üzerinde çok da tartışma yapılmaz.
Toplum olarak gözden kaçırdığımız bir durum vardır. Çocuk eğitimi okulda değil ailede başlar. Eğitim uzmanların büyük kısmı da eğitimin anne karnında başladığını söylerler. İster anne karnında başlasın ister çocuk dünyaya geldikten sonra başlasın "Eğitim Ailede Başlar" gerçeği üzerinde çok ciddi durmadığımız kocaman bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Eğitimin ailede başlaması için de anne-baba eğitimi öncelememiz gerektiği de gözden kaçırdığımız bir başka husustur.
Okula başlamadan önce benim çocuğum doktor olacak, benim çocuğum hakim olacak, benim çocuğum öğretmen olacak … sözlerinden öte benim çocuğum ahlak sahibi olacak, benim çocuğum iyi bir vatandaş olacak, benim çocuğum adaletli olacak … sözlerini çocuklarımızın beyinlerine işlemediğimiz sürece bir meslek sahibi olduğunda hangi meslekte olduğunun çok kıymeti olmayacaktır.
Çocuğunuz doktor oldu ama daha çok para kazanmak adına yapıyorsa,
Çocuğunuz hâkim oldu ama adaletli davranmıyorsa,
Çocuğunuz öğretmen oldu ama iyi bir vatandaş, iyi bir öğrenci yetiştirememişse bunların ne kıymeti vardır?
Anne-babaların nerede ise tamamı çocuğunu birinci sınıfa kaydederken bir üst öğrenime ne kadar öğrenci gönderdi ise o öğretmeni seçme gayretindedir. Akademik başarısı çok olan öğretmeni seçmek adına mahalle mahalle dolaşan velileri görmek pek tabi ki mümkündür. Çocuklarının saatlerce servis araçlarında vakit geçirmeleri çok önemlidir çoğu veliler için.
Daha ilkokul birinci sınıfta iken öğretmene baskı yapmaya başlar.
-Hocam, neden çocuklara test yapmıyorsunuz? Diğer öğretmen haftada bir kere kendi öğrencilerine test uyguluyor. Siz neden yapmıyorsunuz? Soruları ile karşılaşmayan öğretmen nerede ise yoktur.
Bu tür velilerin yaptığı benim deyimimle bir tür mahalle baskısıdır. Hoş bazı öğretmenlerimiz maalesef kendi içlerinde acımasızca bir sınav yarışına girmeleri de bu mahalle baskısına katkı (!) sunmaktadır.
Ve çocuklarımız ortaöğretim çağlarında illa ki Fen Lisesine, ya da iyi bir Anadolu Lisesine gitmek zorundadır. Çocuklarımızı meslek liselerine hiç yakıştıramayız. Çünkü oralar o anne-babalara göre tembel öğrencilerin yeridir. Velilerin bu yanlış anlayışları sonucunda okul terkleri ve umutsuzluklar birbirini takip eder.
Çocuklarımız büyür ve istedikleri okula yerleşirler sonuçta kimisi doktor olur, kimisi hâkim, kimisi öğretmen. Daha ilkokul birinci sınıftan itibaren sınavlarla karşılaşan çocuklarımız yine ilkokulun sonlarına doğru okuldan hoşlanmamaya ve okula gitmemek için direnmeye başlıyorlar. Deyim yerinde ise çocuklarımız daha başlamadan okuldan soğumaya başlıyorlar.
Bir meslek sahibi olan çocuklarımızın kendi mesleklerinde ne kadar mutlu ve üretken olduğu da ayrı bir yazının konusu olacaktır. Ancak unutmamamız gereken bir konu vardır ki; bu ülkeyi olduğu gibi dünyada hırsızlık yapanların çok büyük bir çoğunluğu okumuş insanlardır. Okumamış insan ya da bir çobanın hırsızlık yaptığı çok nadiren görülmektedir. Bu örneklerden okumayalım sonucu kesinlikle çıkmamalıdır. Buradan çıkarılması gereken çocuklarımızı meslekleri ile ilgili en iyi donanıma sahip olmalarını sağlarken ahlaklı, işini en iyi şekilde yapan ve insanlara faydalı olmaya çalışan insanları yetiştirmek zorunda olduğumuzdur.
Bu anlamda eğitimin sadece bir istihdam alanı olmaktan öte; milli, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen insanlar yetiştirmek olmalıdır sözünü bir an önce icraate geçirmek zorundayız.
Kendi hayatları ve ülke insanın hayatları üzerine pek az kafa yorabilen ancak onlara nasıl yaşamaları gerektiğini vaaz eden ve onları derin düşünce zahmetinden kurtarmayan insanlar yetiştirmekten uzaklaşmalıyız.
Hayatın getirdiği sorunlar üzerine kafa yoran bu sorunlara çözüm üretmeyi amaç haline getirmiş bireylere ihtiyacımız vardır. Çok satış ve çok para arzu eden, modern çağın güçlü uyuşturucularından kendini kurtaran bireylere ihtiyacımız vardır.
Emrolunduğu gibi dosdoğru olan, hak ve adalet ölçülerini aşmayan, işi doğru yapan değil doğru işi yapan bireylere özellikle bu ülkenin dünden daha çok ihtiyacı var.
Unutmayın ki ilk düğmeyi yanlış iliklediğinizde bütün düğmeler yanlış iliklenecektir.
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…