Çınarımızın yaprakları birer ikişer dökülüyor, Rabbim yeni baharlarda, düşenlerin yerini dolduracak yeni yapraklara hayat ve selamet ihsan eylesin!
24. 12. 2020 günü sevgili ve kadim dostumuz, dava kardeşimiz Yusuf Karaca’yı Rahim ve Rahman Rabbimiz’in rahmetine uğurladık.
Peki, kimdir bu Yusuf Salih Karaca?
Kayseri-Yeşilhisar’da 1936 yılında dünyaya geldi. Çocukluğu savaş sonrası ve tek parti döneminin yoklukları, yasakları, mahrumiyetleri içinde geçti. 16 yaşına kadar doğduğu yerde Kur’an okumayı öğrendi, Kur’an’ın dörtte birini ezberledi, Arapça öğrenmeye başlangıç yaptı. 16 yaşında İstanbul’a geldi; (bizim nesil, geçmişi hal’e bağlayan ara nesildir, Osmanlı bakiyesi ulema ve meşayihten bulabildiğimiz kadarı ile irtibat kurarak, alabildiğimiz kadar ilim ve feyiz alarak bu bağlantıyı sağlamaya hazır hale geldik) merhum Yusuf kardeşimiz de İstanbul’da Hafız Tevfik Efendi’den Kıraat ilmini, Nureddin Topçu Hoca’nın da mürşidi olan Abdülaziz Bekkîne’den Akaid konulu manzum Emâlî’yi okudu. Muhammed Zahid Efendi’den istifade etti. İmam-Hatip Okullarının ilk öğrencilerinden oldu, orta kısmı bitirince gönlüne Ebu’l Hasen en-Nedvî’nin sevgisi düştü, Hindistan’a giderek Şiblî Nu’mânî’nin düzene koyduğu, Ebu’l-Hasen’in de hocaları arasında bulunduğu, Şâh Veliyyullah çizgisindeki Nedvetu’l-Ulemâ’nın Dâru’l-Ulûm’unda 1959-1962 arasında okuyarak mezun oldu. Burada yetkin hocalardan ders aldı, Urduca ve Arapça’yı iyi derecede öğrendi. Türkiye’ye dönerek Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdi, İmam-Hatip Okullarında Arapça, Siyer ve Tefsir derslerinin hocalığını yaptı (Küçük oğlumun da 1976-1980 arasında Kadıköy İmam Hatip’te hocasıdır).
Çok çalışkandı, ümmetin zayıflığı, dağınıklığı, bazı alanlarda İslam düşmanları karşısındaki çaresizliği onun derdi idi. Bu derde bir çare olarak çağın Müslüman önderlerinin ve bunlar arasında İkbal, Ebu’l-Hasen Nedvî, Mevdûdî ve Şiblî Nu’mânî’nin eserlerini Türkçemize kazandırdı. Ülkemizde Asr-ı Saâdet adıyla meşhur olan Peygamberimiz’in hayatını Şiblî’nin orijinal dili Urduca’dan Türkçe’ye aslına sadık olarak o çevirdi.
Bu pandeminin alıp götürdüğü değerlerimizden biri olarak ve inşallah hükmen şehid mertebesinde ebedî âleme intikal etti. İnşallah çok sevdiği Efendimiz’e Berzah Âlemi’nde mülaki olarak saadetlerin en yücesini yaşar. Bizde “yetîm-i akran” diye bir ifade vardır; yaşıtlarınız vefat ettikçe “yaşıtlardan yetim kalırsınız” ve bu durum, geride kalanlara, farklı, derin, ruhu acıtan bir hüzün verir, ama ne yapalım, elden ne gelir, “O’na aidiz ve O’na döneceğiz”, mademki ölüm O’na dönüştür ne mutlu buna iman edenlere!
Soru
Covid-19 virüsüne karşı yapılacak aşı hakkında yapılan konuşmalar ve özellikle sosyal medyada okuduklarım kafamı iyice karıştırdı. Bu durum karşısında aşıyı yaptırmazsam dini bakımdan sorumlu olur muyum?
Cevap
Dinimizin bütün hükümleri, talimatı, emir ve nehiylerinin faydası, her şeyden müstağni olan Alla Teâlâ için değil, kullar içindir. Dinimize göre kullar şu beş değeri/varlığı koruyacaklardır: Hayat, akıl, din, mal, nesil.
Hayatı ve ölümü yaratan Allah’tır, lakin yine O’nun kanunlarına göre sebep-sonuç ilişkisi vardır. Sonucu belli olan bir sebebi kul gerçekleştirince, ilâhî irade ve kudret devreye girer ve yaratır. Hastalığın da şifanın da sebepleri vardır; bunları uygulamak, “hayatı koruma ilkesi gereğince” dinin emridir. Bir örnek: Cemaatle namaz en önemli ibadetimiz olduğu halde yağmur, çamur, karanlık, soğuk, tehdit ve tehlike, hastalık, hastaya bakma mecburiyeti gibi hayatı ve sağlığı tehdit eden durumlarda namazın evde kılınması istenmiştir. Efendimiz’in (s.a.), “Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıkarsa, oradakiler başka yere gitmesinler, başka yerlerde olanlar da oraya girmesinler” buyruğu bir başka örnektir.
Covid-19 virüsü bulaşıcı ve öldürücü bir virüstür, hastalık sebebidir. Bu sebebi ortadan kaldırmak veya etkisini azaltmak mümkün olduğunda bunu gerçekleştirmek dince de gerekli olur ve ihmal edenler hayatı koruma tedbiri almadıkları için sorumlu olurlar.
Anti-viral aşının hem koruyucu hem de yan etkileri bakımından zararsız olduğu konusunda, deneylere dayalı bilimsel raporlar, aşıya karşı olanların argümanlarından daha ziyade ikna edicidir. Hâlihazırda, hayatın normal akışını bozmadan, herkesin uygulayabileceği başka bir korunma imkânı da yoktur.
Aşının kısa vadeli yan etkisi bir günde geçiyor. Uzun vadede olabilir demek bilimsel bir gerçeği ifade etmiyor. Aceleye geldiği konusunda da şu bilgiye ulaştım:
“Aşının güvenilir olup olmadığı sorusu birçok insanın aşıya tereddütle yaklaşmasına neden oluyor. Ancak endişelenmek gerekmiyor. Çünkü aşı geliştiricilerinin kendi güvenlik testlerinin yanısıra, her ülkenin denetleyici kurumları da aşıları güvenlik ve etkililik testlerinden geçiriyor. Türkiye’de de Covid-19 aşıları Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun (TİTCK) incelemesinden geçirilecek. Ancak bu testlerden sonra acil kullanım izni çıkacak. Bilim insanları ve Sağlık Bakanlığı, aşının güvenliği ve etkililiğini, uygulama başladıktan sonra da takip ediyor olacak.”
İşte bu bilgi ve kanaate dayanarak inşallah ben de bu aşıyı yaptıracağım.
Soru
Hocam ben bir yıldır evli bir kardeşinizim. Eşimle birbirimizi severek evlendik. Bu bir yıllık süreçte geriye dönüp baktığımda tartışmalarımızın birden alevlendiğini, bazı konularda tahammülsüz davrandığımı görüyorum. Allah’a şükür o konuda tartıştıktan sonra bir şekilde barışıyoruz ama gereksiz yere huzursuzluk tatsızlık yaşamış oluyoruz.
Ayrıca Allah korusun bu tartışmalar ileride birbirimizden soğuyup ayrılmaya bizi götürürse diye korkuyorum.
Bu konuda tavsiyelerinizi nasihatlerinizi istiyorum hocam.
Nasıl, evliliğimde yaşadığım bu sorunları çözebilirim? Eşimi üzmeden, kırmadan bundan sonraki evlilik hayatımı mutlu bir şekilde sürdürebilirim?
Cevap
Ben altmış yıllık evliyim. Şu formüller çok işime yaradı: “O deli olduğunda ben veli oldum, ben deli olduğumda o veli oldu.”
-Tartışanın kazananı olmaz.
-Asıl pehlivan öfkesini yenendir, öfkesine kapılmayandır.
-Ayakta öfkelendiysen otur, otururken öfkelendiysen yat, tersini yapma.
-Tartışma konusu kesin şeriat hükümlerine aykırı davranış ise bu davranış içinde olanı ıslah etmek için öğüt verilir, bir süre küsülür, olmadı akraba büyükleri devreye sokulur, hiçbiri fayda vermiyorsa şiddet, kavga ve gürültü ile bir aile hayatı olamayacağı için boşanma devreye sokulur.
-Tartışma konusu haram-helal konusu olmayan, basit, dünyevi, maddi, şahsi tercihlerle ilgili... ise tartışarak değil, sakince konuşarak, karşılıklı fedâkârlıkta bulunarak, hep bir tarafın dediği olacak davasından vazgeçerek çözüm aranır.
-Başkalarıyla bile üç günden fazla küs durulmaz, eşinizle ise bunu meşru ve makul sebepler ne kadar azını gerektiriyorsa o kadar az süreye indir.
-Aile içinde eğitimi şiddet, korku ve ceza ile değil sevgi ve anlayışla yap.
-Ailene yeterince vakit ayır.
-Mümkün olduğunca ve camiye gidilmedikçe namazları evde, aile efradı ile cemaat olarak kıl.
İşte altmış ve daha fazla yıl huzur içinde geçen aile hayatının bana göre sırrı.