Bursa’dan bir okuyucum, benim de yakından ilgilendiğim bir vakfın, “İslâm hizmetine yönelik birleştirici ve kuşatıcı hareket anlayışını” söz konusu ederek şunları kaydediyor: “Görebildiğim kadarıyla mevcut cemaatler ve vakıflar da kendileri için aynı şeyleri söylüyorlar. Böylece bir kısır döngü oluşuyor. İşte benim üzüldüğüm konu da bu. Bu ortam içinde herkes kendi cemaatini ve vakfını öne çıkarıyor, diğerleri bize gelsin diyorlar. Tabii bu, tabandaki kişilerin sözleri. Bilmiyorum bunları baz alarak mutaassıplıktan söz edebilir miyiz? Üst kademelerde birleşme ile ilgili görüşmeler yapılıyor mu?”

Okuyucumun temas ettiği ve yakındığı durum bugün -hatta tarih boyunca- İslâm dünyasına musallat olmuş en önemli musibettir; geri kalma, zayıflama, çürüme amillerinin başta gelenidir. Bu yüzden Kitap ve Sünnet, Müslümanları içtihada ve tefekküre teşvik etmiş, farklı görüşlerin tartışılmasını, her şahsın veya grubun benimsediği içtihada göre amel etmesini serbest bırakmış hatta teşvik etmiş, fakat tefrikayı, bölünüp parçalanmayı nefretle karşılamış ve şiddetle yasaklamıştır.

Tefrika, Müslümanların, farklı görüş, düşünce, tercih, coğrafya, ırk, iktidar esasına göre gruplara ayrılması ve her bir grubun kendi tercih, konum ve anlayışını İslâm’la aynılaştırması, diğer anlayışları ve konumları İslâm dışı sayması ve bunlara karşı olumsuz tavır takınması (işte taassup da budur) ile başlar, araya başka unsurların da girmesiyle gelişir, büyür, müzminleşir, bazen “düşmana yarar, ümmete zarar” harekete de sebep olur.

Birleşme bir adımda olamaz. Önce Müslüman gruplar arasında hoşgörü tavrını ve ilişkisini oluşturmak gerekir, arkadan ortak konularda ve ihtiyaçlarda işbirliği yapılabilir, bu işbirliği grupları birbirine daha da yaklaştıracağı için sonunda kısmen de olsa birlikler, birleşmeler aşamasına gelinecektir. İşte bu hoşgörüden birliğe giden yolda yürümek üzere bütün Müslümanlara çağrı yapacak, bu yolculuğun başlamasına öncülük edecek bir grubun ortaya çıkmasına ve çalışmalarına ihtiyaç vardır.

Kendi cemaatini, grubunu, kurumunu tek başına öne çıkaran gruplardan farklı olan bu “Birliğin” özellikleri şöyle olacaktır:

a) Herhangi bir İslâmî grup mensubunu, cemaatini terk ederek kendi çatısı altına gelmeye çağırmayacak.

Kişinin kendi gurubuna mensubiyetine “cüz’î rabıta: parça veya grup bağı”, birlik çatısı altındaki bağına ise “küllî rabıta: bütüne ait bağ” adını veriyorum.

Birlik, her bir Müslümanı, istiyorsa cüz’î rabıtasını koruyarak küllî (çeşitli grupları birbirine bağlayan İslâm) bağı ile bağlanmaya ve ortak İslâm hizmetine çağıracak. (Diğer gruplar genellikle ya çağırmaz yahut da kişinin bulunduğu yerden koparak gelmesini ister.)

b) Birlik, bütün Müslümanlar arasında ortak olan kutsallara ve değerlere dayanacak. En büyük ve eşsiz örnek Allah Resulü'dür (başka eşsiz ve en büyük örnek yoktur). En büyük ve eşsiz kitap Kur’an-ı Kerim’dir (başka en büyük ve eşsiz kitap yoktur; yani başka şahıslar ve kitaplar için böyle bir iddia ileri sürülemez).

Doğru İslâm anlayışı belli bir şahsın veya grubun inhisarında değildir; doğruyu bulmanın yolu usule göre ana kaynaklara başvurmak ve asırların bilgi birikiminden de yararlanmaktır. Bu yoldan yürünerek üzerinde ittifak edilen bilgi ve hükümler bütün Müslümanları, ihtilaf edilenler ise benimseyenleri bağlar, diğerlerine müsamaha edilir. (Herhangi bir şahsın, grubun İslâm anlayışı mutlak İslâm ile aynılaştırılıp diğer anlayışlar ve gruplar İslâm dışı, batıl, sapık... kabul edilemez. Böyle kabul edilmek için -bir gruba mahsus olmayıp bütün İslâm âlimlerinin benimsediği- ölçütler kullanılır.)

c) Birliğin mayası İmam Hatip, İlâhiyât ve Diyânet mensuplarından seçilerek oluşturulabilir, İslam Âlimleri Birliği Vakfı da bu mayayı oluşturabilir, ancak bunlar kurumcu, kurulcu, grupçu değil, deyim yerinde ise İslâmcı olacak, ona göre kardeşlik, birlik, dayanışma ve değerlendirme ölçütü de İslâm olacaktır.

Henüz tavanda, sıralamaya çalıştığımız esaslar dâhilinde etkili, kabul görmüş bir hoşgörü, işbirliği ve birlik çağrısı faaliyeti görülmedi.

Bu başladığında bir inkılap başlamış olacak ve diğer ülkelere taşarak ümmet birliğine doğru yol alacaktır.

Not

Birliğe ekmek ve su kadar muhtaç olduğumuz şu günlerde, yıllarca önce yazdığım bir yazıyı âdeta yeniden yazarcasına güncelleyerek takdim ettim.