GİRİŞ:
Devletlerin tarihin ilk hükümdarlardan başlamak bir gelenek olmuştur. Devleti kuran kişi olarak hep o gösterilmiştir. Aslında o devletin kuruluş felsefesini orta yan ve kurucu lideri yetiştiren kişi ve ortam da o kadar değerlidir. Ama tarihler, genellikle onu zikretmemiş, kolaycılığa kaçmıştır.
Anadolu'da bir uç beyliği konumundaki bir beyliği Osman Bey şahsında kuran ve onu bir cihan devleti haline getiren alt yapıyı da zikretmekte yarar vardır. Burada Ömer Lütfi Barkan'ın tabiriyle "Kolonizatör Türk Dervişleri"nin rolünü unutmamak gerekir. Bu bağlamda Ahi Teşkilatı'nın Anadolu'daki faaliyetlerinin Osmanlı Devleti'nin kurulmasında etkili olduğunu kaydetmek icap eder. Bu çerçevede Osman Gazi'nin kayınpederi Şeyh Edebalı ve silah arkadaşlarının bu tarikata mensup olarak gayret gösterdiklerini bilmek gerekir.
ŞEYH EDEBALI KİMDİR?
Şeyh Edebalı, 1206 yılında doğmuştur. Asıl adı İmadüddin Mustafa'dır.
Amasya Tarihi müellifi Hüseyin Hüsamettin onu İmadüddin Mustafa b. İbrahim B. İnanç el- Kırşehri diye tanıtmaktadır. Buna göre tam adı Kırşehirli İnanç oğlu İbrahim oğlu İmadüddin Mustafa'dır.
Doğum yeri konusunda farklı açıklamalar bulunmaktadır. Hoca Saadettin Efendi, Tacüt-Tevarih adlı eserinde Karaman'da doğduğunu zikreder. İ.Hakkı Uzunçarşılı da aslen Karaman (Konya ve Sivrihisar) taraflarından olup Eskişehir ile Söğüt arasında Çukurhisar'ın güney doğusundaki İt Burnu mevkiinde oturduğunu ifade eder.
Prof.Dr.Mustafa Kafalı ise Balışeyh ile ilgili yazdığı özel makalede "Şeyh Edebalı, Bilecik kasabasına sığınmazdan önceki yurdu, adından da anlaşılacağı üzere Balışeyh kasabası idi" der. Balışeyh'in de o zamanlarda Kırşehir sınırları içinde olduğunu belirtir.
Şeyh Edebalı, doğduğu yerde ilk tahsilini yapmış, Hanefi fakihi Necmettin ez-Zahidi'den ders almıştır. Sonra bilgisini artırmak için Şam'a gitmiştir. Orada Sadrettin Süleyman b. Ebül'iz ve Cemalettin el-Hasri'den Tefsir, Hadis ve Fıkıh gibi dini ilimleri tahsil etmiştir.
Şam'dan dönünce Sultanönü sancağının Eskişehir bölgesine yakın İtburnu Köyü'ne gelip yerleşmiştir. Bu dönemde tasavvufa yöneldi. Bir yanda Ahi teşkilatında aktif rol oynuyordu, diğer yanda Ebü'l-Vefa el-Bağdadi'ye nisbet edilen Vefaiye tarikatının bir mensubu idi. Vefaiye tarikatı, Şazeliye tarikatının bir kolu idi.
Edebalı, Bilecik'te kurmuş olduğu zaviyesinde faaliyetlerini yürütüyordu. Ancak onun ilmi seviyesi, çevresinde biliniyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti'nin ilk kadısı ve müftüsü olarak tanınmıştır. Osmanlı Devleti'nin ikinci kadısı olarak bilinen Dursun Fakih'i de o yetiştirmiştir. Çandarlı Kara Halil'in de bu zatın talebesi olduğu söylenmektedir.
Edebalı'nın Ertuğrul Gazi ile tanıştığı bilinmektedir. Bu tanışmadan sonra 1258 yılında Söğüt ve Bilecik bölgelerine beraberce gittiği zikredilmektedir. Bu sayede Ertuğrul Gazi, Şeyh Edebalı'yı hocası ve mürşidi olarak kabul etmiştir. Bu sayede onun terbiyesi ile kemal sahibi bir aşiret reisi olmuştur.
Oğlu Osman Gazi'nin de Edebalı'nın terbiyesi altında yetişmesini çok arzu ediyordu. Osman Gazi de sık sık Edebali'yi ziyaret ediyor, hayır duasını alıyordu.
Ertuğrul Gazi, şeyhi Edebali'ye çok saygı duyuyordu. Oğlu Osman Gazi'nin de ona saygıda kusur etmemesini istiyordu. Ona şöyle vasiyet ediyordu:
"Bak oğul!
Beni incit, Şeyh Edebalı'yı incitme. O, bizim aşiretimizin manevi güneşidir. Terazisi bir dirhem şaşmaz.
Bana karşı gel, ona karşı gelme, bana karşı gelirsen üzülür, incinirim. Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur, baksa da görmez olur.
Sözümüz Edebalı için değil, senceğiz içindir. Bu dediklerimi vasiyetim say."
Osman Gazi, babasının vasiyetine harfiyyen uymuş, Şeyh Edebalı'nın ilminden ve feyzinden yararlanmak için onu sık sık ziyaret etmiş, zaviyesinde misafir olmuştur.