Her kesimin büyük beğenisini kazanmış ve her kesim tarafından ölümü üzüntüyle karşılanan Doğan Cüceloğlu'ndan bir alıntı yaparak yazıma başlamak istiyorum.
"Ben Amerika'da 25 yıl kalmış bir insan olarak şöyle bir gözlem yapıyorum. Amerika'da hiç eğitim görmemiş bir insanla aynı odada kalmaktan korkarım. Beş dolar için gırtlağını kesebilir. Eğitim orada gerçekten bir fark yaratıyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe, uygar, olgun, sorumluluk sahibi, verdiği sözü tutan, kişisel bütünlüğü olan bir insan olma yolunda ilerliyor. İstisnalar kesinlikle olabilir ama genellikle böyle.
Türkiye'ye gelip baktığımda iki faktör görüyorum. Şehirleşme ve eğitim. Türkiye'de şehirleşmiş ve eğitim görmüş insandan korkuyorum. Kesinlikle insafsız, kendinden ve kendi yakınlarının çıkarından başka bir şey düşünmüyor. Bu son derece kuvvetli bir duygu bende. İliğini sömürür bitirir, hiç acıma duygusu yoktur.
Ama şehirleşmemiş, okumamış, saf köylü olarak kalmışsa, onda değerler bilinci çok yüksektir. Sanki eğitilmiş Amerikalı.... Burada çok önemli bir gözlem var. Bunun üzerine düşünmek lâzım."
Cüceloğlu, cümleyi tekrar okumaya fırsat vermeyecek kadar oldukça net ve herkesin anlayabileceği kadar sade bir şekilde bize mesaj veriyor. Bir eğitimci olarak üzerime almam gereken mesajı almaya gayret ediyor öncelikle kendimi hesaba çekiyorum. Nerede hata yapıyoruz? Okumak da gayemiz nedir? Ve bu gidiş nereye?
En büyüğümüzden en küçüğümüze kadar beynimize nasıl işlenmişse, neden okuyorsun sorusuna hep bir meslek sahibi olmak cevabını vermişizdir. Neden okuyorsun? Öğretmen olmak için, doktor olmak için, subay olmak için, mühendis olmak için…
Ya sonrası? Bu soruyu hiç sormadık. Benim oğlum doktor olacak, benim kızım mühendis olacak diyerek çocuklarımıza bir nevi gaz verdik. Oldular da… Onlarla gurur duyduk. Benim oğlum öğretmen, benim kızım avukat diyerek göğsümüzü şişirmedik mi? Bunu her yerlerde anlatmadık mı? Hatta çocuklarımızı evlendirirken damat/gelin adaylarının önce mesleklerini sormadık mı?
Okumayı çağdaşlaşmanın, medeniyetin bir kriteri olarak gördük. Medeniyet tanımını yükseköğrenim görmekle bir tuttuk. Medeniyet kelimesini kısırlaştırdık. Okumayan medeni değil demek istedik. Bu defa da bizleri büyüten ve okumamız için her türlü imkânı seferber eden ana babalarımızı medeniyetsiz olarak tanımlamış olmadık mı? Onlar cahildi. Teknoljiyi bilmiyorlarsa cahildi, sizi anlamıyorsa onlar cahildi. Medeni olma tanımımız içerisinde onları çoktan cahil sınıfına yerleştirmiştik bile. Saygı ve sevgi deposu olmasını, Arifliğini, alın terini görmezden geldik. Çünkü bunlar bizim medeniyet tanımımız içerisinde olmayan kriterlerdi.
Oysa halden anlamak, yorumlamak, bilinmeyenin arkasındaki görebilmek çok farklı şeydir. Bunun yükseköğrenimle hemen hemen hiç ilgisi yoktur.
Okumuşsan tamam ama okumamışsan tüh kaka…
Buradan şu çıkmasın. Yükseköğretim görenler medeniyet sahibi değil. Hayır. Medeni olmanın belki de sadece bir kriterini yerine getirdik. Kravatlı çok hırsız gördük ama hırsızlık yapan bir çoban neredeyse hiç görmedik. O zaman tanımımızda eksiklik var demektir. Yine Doğan Cüceloğlu ile devam edelim.
Ne diyordu: "İyi anne baba olmak için önce iyi insan olmak gerekir. Mükemmel değil, iyi insan yetiştirmeyi hedefleyin." Oysa biz çocuklarımızın hep en iyisi olması çabaladık. Sınıfının en iyisi, arkadaşlarının en iyisi.... Çocuklarımızı en iyi okulları kazandılar , en iyi profesör oldu, en iyi doktor oldu, en iyi öğretmen oldu ama ama iyi insan olabildiler mi? sorusunun cevabını sizlerin takdirine bırakıyorum.
İyi insan. İyi insan olmak için sadece okumak yeterli olmuyor. Yokluk içerisinde bizleri okutan ama okuma yazma dahi bilmeyen ana babalarımızı nereye koyacağız. Her gün bizler için dua eden, üzüldüğümüzde bizden daha çok üzülen sözde okumamış o insanları nereye koyacağız? Ya da en iyi üniversitelerde okumuş ama ülkesine ihanet eden, nereden koparırsam kar ederim anlayışı içerisinde olan, daha çok, daha çok nasıl kazanırım diyen, ben kazanayım da başkasına ne olursa olsun anlayışından olanları nereye koyacağız?
Yurt dışında gezmediği ülke bırakmayan, yaşadığı yerde komşusunu tanımayan, israftan bihaber, iyiliğin ve yardımseverliğin anlamını dahi bilmeyen gençlerimizi nereye koyacağız?
Okumuş ama cani insanlar yetiştirmedik mi? Eşine şiddet uygulayan erkekler için yapılan bir çalışmanın sonucu, okumuşluk düzeyi yükseldikçe eşine uyguladığı şiddet oranı artan bir nesli biz yetiştirmedik mi? Yine aynı şekilde Üniversite akademik alım ilanlarında da alınması istenen kişiyi tarif eden ilanlarla koyan koca koca akademik ünvanlıları nereye koyacağız?
Ya da okula bile gidemeyen ama 400 den fazla plak ve kaset üreten; "Zenginlik korkulacak bir şeydir. Bir insan ömrü yetmez alın teriyle kazanıp da zengin olmaya. Ben bu yüzden zenginlikten korkarım" diyen Neşet ERTAŞ'ı nereye koyacağız?
Sevgiyi, muhabbeti aşktan ibaret gören daha sonra da bir kullanımlık mendil gibi kullanıp atan bu okumuş gençliği nereye koyacağız? Bunlara mı medeni diyeceğiz yoksa alın teri ile çalışıp çocuğunun rızkını helal yoldan kazanmaya çalışan köylü Mehmet amcaya mı?
Doğan Cüceloğlu'nun belki vurgulamak istediği konunun temelinde, iyi insan yetiştirme noktasında eğitim alanında farklı uygulamalara geçmek gerektiğidir. Oldukça zeki olan ve büyük bir potansiyele sahip olduğumuz bu gençleri alanında en iyisi olarak yetiştirirken "iyi insan" olarak da yetiştirmek zorundayız. Alanında en iyi olan ancak bu iyi durumunu ülkesi için, yaşadığı toplumu için ve hatta ailesi için kullanmayan bireylere ihtiyacımız yok.
Alanında iyi, zeki öğrenciler yetiştiriyoruz ama iyi insan yetiştiremiyoruz. Bir tarafımız hep eksik kalıyor, tek kanatlı uçaklar gibiyiz. Tek kanatlı olunca da ne uçabiliyoruz ne de uçak gibi uçmaktan vazgeçiyoruz.
Alanında iyi olmanın ötesinde iyi insan yetiştirmek ümidiyle…
Sevgide kalın, sevgiyle kalın…