Türk sanat ve düşünce hayatına büyük katkılar sunmuş Osmanlı Devleti'nin son döneminin büyük entelektüellerinden biri olan Osman Hamdi Bey Türk resminin en meşhur ve en pahalı tablosu olan "Kaplumbağa Terbiyecisi'nin ressamıdır. Ressamın bu resmi neden etkilenerek yaptığına dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlandığı olmuştur.
Bir başka yoruma göre de, düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak başarmayı ummaktadır.
Her dönemde toplumun bir adım daha ileri gitmesi için çalışan ya da bunu eserleriyle, yazılarıyla, hicivleri ile ortaya koyan kişiler bulunmaktadır.
Bir amaç için kaplumbağaların dahi eğitildiği fakat gelecekte bizi temsil edecek olan çocukları nasıl yetiştirdiğimizi biraz düşünelim.
Bir mesleği olsun. Ama çok para kazandıran bir mesleği olsun diye sabahtan akşama kadar ders çalış deyip sanatı boş, bilimi hor gördük. Parayı amaç mesleği paraya giden bir araç edindik ve mutsuz bir gelecek, mutsuz çocuklar yetiştirdik. Yarış atı gibi o sınav senin bu sınav benim koşturduğumuz çocuklarımıza nefes alacak vakit bırakmadık. Bir spor dalıyla ya da bir sanat dalıyla ilgilenen çocuklarımızın ilgisini hor gördük. Resim yapmayı seven çocuğa ressam olup da sanki para mı kazanacaksın, aç kalırsın dedik. Doktor ol dedik, polis ol, avukat ol dedik. Hiç, sen ne olmak istersin demedik. Hiç etik değerleri olan, canlılara ve tüm hayata saygı duyan, dürüst, kimsenin arkasından konuşmayan, kimsenin kuyusunu kazmayan, hakkı ve adaleti bilen birisi ol demedik. Biz çocukları eğitmedik. Çünkü amaç para idi. Ona odaklandık. Zannettik ki okul eğitiyor. Düşünmedik, okul sadece beşeri ilimleri öğretiyordu. Asıl eğitim ailede başlıyordu. Biz sadece çocuğumuz çok para kazanan şöhretli bir meslek sahibi olsun istedik. Peki çocuğumuz? O ne istedi? Onu nasıl eğittik? Çok başarılı bir eğitimsiz mi? Sahi biz çocuğumuza ne verdik? Mesela kimsenin hakkına girme dedik mi? Kul hakkı en kötü haldir. Kul affetmedikçe Allah affetmez dedik mi? Mesela insanlara saygılı ol, her birey biriciktir tıpkı senin gibi çocuğum, herkes birbirinden farklı düşünüp farklı yaşayabilir, sen kabul etmesen de düşüncelerine, yaşantılarına, giyimlerine saygılı ol dedik mi? Kimseyle fiziksel özelliklerinden dolayı dalga geçme, her birey bir engelli adayıdır, her zaman saygılı ol dedik mi? Yaşlanan büyüklerine yaşlandı diye azarlama, saygını daima muhafaza et dedik mi? Değerlerine sahip çık. Adaletli ol, sendendir diye haksıza haklısın deme dedik mi?
Dediniz mi? Dedik mi? Bir kurbağa bile terbiye edilirken biz çocuklarımıza iyiyi güzeli saygıyı sevgiyi adaleti dürüstlüğü anlatıp terbiye ettik mi?
Ne çok sordum yine değil mi?
Kendisi olmasına fırsat veremediğimiz etik değerleri yüklemediğimiz çocuklar büyüdükçe aradaki akrabalık bağları, saygı, sevgi de zamanla yok oluyor.
Mesela ilimizde yeni bir huzurevi daha yapılıyor biliyor muydunuz? Evet, terbiye etmediğimiz, değerlerimizi benimsetmediğimiz, paradan meslekten önce saygıyı sevgiyi aşılamadığımız çocuklarımız, bizi huzur bulalım diye huzur evlerine bırakabilecekleri yeni bir huzur evi yapılıyor.
Hepimize hayırlı olsun.