Her nefis ölümü tadacaktır.
Ali İmran:185
Kimler geldi kimler geçti bu dünya sahnesinden. Nice peygamberler, nice sultanlar, nice alimler, nice adı sanı duyulmadık insanlar… Dünya geçici bir konak bizler de misafiriz. Bir müddet soluklanıp çekip gidiyoruz buradan. Gözümüz arkada kalmıyor. Zira geride bıraktıklarımız da nasıl olsa bir gün bizim geçtiğimiz yollardan geçecekler ve ebedi alemdeki asli vatanlarını bulacaklar…
Ölüm, doğum gibi hayatın en acı gerçeği. Doğan her canlının tadacağı bir durum veya hal. İnancımıza göre ölüm, sadece ruhun bedenden ayrılma hadisesi, ebediyen yok oluş değil. Aksine Hz. Peygamber'in "insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" buyurduğu gibi hayat denen uykudan uyanmaktır ölüm.
Bundan dolayı dünyaya fani demişiz, ölümlü demişiz, yalan demişiz. Şarkılarımıza, türkülerimize, atasözlerimize bu şekilde konu olmuş dünya.
Ali İmran Suresi 185. Ayette Rabbimiz:
"Herkes ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir." buyuruyor.
Sanki Yunus Emre de bu ayeti tefsir edercesine şunları söylüyor.
"Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi? / Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan."
Yine "Yalancı dünyaya konup göçenler / Ne söylerler ne bir haber verirler / Üzerinde türlü otlar bitenler / Ne söylerler ne bir haber verirler"
İnsanoğlu ölüm gibi bir gerçeğin farkında olarak yaşar. Ama onu kendine ve sevdiklerine hep uzak görür. Oysa bilir ki ölümün yaşı, sırası yoktur. Buna rağmen bir yakını öldüğünde "çok gençti" demekten geri alamaz kendini. Bize göre her ölüm erkendir, zamansızdır. Hatta "ölüm sana yakışmadı" gibi laflar da dökülür dudaklarımızdan. Oysa ölüm bizim içindir. Ölümsüz olan sadece Allah'tır. Ölüm zamansız değildir, doğduğumuz günden itibaren ona doğru koşarız aslında farkında olmadan.
Necip Fazıl'ın şu mısraları bu meseleyi izah için ne kadar da manidardır.
"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?"
Ölüm hadisesi vuku bulduğunda "ecel doldu" deriz. Ecel, "belirlenmiş zaman, muayyen bir müddetin sonu" anlamına gelir. Kelamcıların da tartışma konusu olan eceli Ehl-i sünnet âlimleri "Allah'ın canlıların öleceğini bildiği zaman" diye tarif ederler. Onlara göre "canlıların her birinin yaşayacağı ecel tek olup kesinlikle değişmez. Hiçbir canlı kendisi için takdir edilen zamandan önce hayat bulamayacağı gibi hakkında takdir edilen ölüm vakti gelmeden de ölmez."
Aslında ölüm ve ecel birbirine kavuşmak için can atan iki sevgili gibidir. Hatta onların hâlini kum saatinin bir haznesinden diğer haznesine iştiyakla akan kum taneleri gibi de görebiliriz. Hayatiyet dediğimiz şey sayılı nefeslerimiz ise ecel anı o son nefesin verildiği andır.
Ölüm fani dünyadan ebedi aleme bir yolculuktur, kabir de o yolculuğun kapısı… Hz. Mevlana'nın deyimiyle insanoğlu bir ney gibi asli vatanına kavuşmak için iniler. İnsanoğlunun ilk atası olan Hz. Âdem ve Havva cennette yaratılmış daha sonra dünyaya gönderilmişti. O günden beri insanoğlu asli vatanı olan cennete kavuşmak iştiyakıyla yanıp tutuşmuştur. Ancak dünya bir imtihan yeridir. Cennet ise ucuz değildir. Hatta dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek orada onu biçeriz. Buradan bakınca da hayatı kötülüklerle geçmiş, imansız, inançsız kişiler için de cehennem lüzumsuz değil demiş büyüklerimiz. Dünya yalandır belki, ama ahiret için azık toplama yeri olduğu için de aslında değerlidir de. Onun meşakkatine sabredenler gerçek hayata uyandıklarında elbette bunun mükafatına ereceklerdir.
Bizler bu ölümlü dünyanın fani sakinleriyiz. Dünya denen bu handa ne han baki ne de yolcu… Lakin bu handa nice dostluklarımız vardır ki gönül, bu dostlukların ebedi olmasını arzu eder. "Kişi sevdiği ile beraberdir" hadisi şerifine inancımızla bazı dostlarımızla ahirette de beraber olmak isteriz. İşte geçtiğimiz pazar günü kaybettiğimiz Satılmış Candan da ahirette beraber olmak istediğim dostlarımdan birisiydi.
Bildiğiniz gibi Satılmış Candan kardeşimiz Samsun Atakum'da serinlemek için denize girmiş ancak sanırım bu esnada kalp krizi geçirdiği için akıntıya kapılmış. Yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış.
Burak Tur şirketinin sahibi olan Satılmış Candan kardeşimle birçok defa ülkemizin değişik beldelerine yolculuklar yapmıştık. Hani derler ya "bir insanı iyi tanımak için ya yolculuk edeceksin ya alışveriş edeceksin" diye, biz de bu yolculuklarımızda onu daha iyi tanıdık. Engin gönlüne, insanlığına, saflığına, iyi niyetine, çalışkanlığına, yardımseverliğine şahit olduk. Ölümü bizi derinden üzdü. Henüz 44 yaşındaydı. Geçtiğimiz pazartesi günü Seydim Beldesinde toprağa verilen Candan'ı dört bine yakın seveni dualarla ebedi istirahatgahına uğurladı.
İşin ilginç tarafı, bundan 6 yıl önce aynı şirketin ortağı olan Zekeriya Yiğit kardeşimiz de yine bir ağustos gününde tam 44 yaşında terki dünya eylemişti.
Takdiri ilahi öyle sırlarla dolu ki ne bu sırları anlayabiliyor ne de çözebiliyoruz. Lakin takdire boyun eğdik, ondan gelen her şeye eyvallah dedik, elhamdülillah!
Bu vesile ile Satılmış Candan ve Zekeriya Yiğit kardeşlerime rahmet, yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Şehrimizin başı sağ olsun.